38. Bölüm

GÜNDE BEŞ PORSİYON SEBZE-MEYVE KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR

Yapılan bir araştırmaya göre her gün için önerilen beş porsiyon sebze ve meyveyi tüketen kişiler daha az tüketenlere göre kalp krizinden daha iyi korunuyorlar.

Londra Üniversitesi araştırmacılarının tesbitine göre günde üç ile beş porsiyon arası sebze meyve tüketenlerde kriz  riski yüzde 11 oranında azalırken, beş porsiyondan fazla sebze meyve tüketenlerde ise risk ise %26 oranında azalıyor.

Araştırmacıların belirttiğine göre sebze ve meyvelerdeki yüksek orandaki potasyum, folat, lif ve antioksidanlar sağlıklı bir yaşam için gereklidir.  Avrupa, Japonya, ve Amerika Birleşik devletlerinde yapılan sekiz ayrı araştırmadan elde edilen sonuçlar da hep bu doğrultudadır.

Bu araştırmada görev alan Dr. Feng He’nin belirttiğine göre  bol  sebze meyve yemek sadece kalp krizinden değil diğer kardiolojik rahatsızlıklardan ve hatta bazı kanser türlerinden korunmakta yardımcı oluyor.

Bir porsiyon meyve ve sebzede neler olabilir;  fikir vermesi açısından şöyle bir örnek verebiliriz: 1 muz, 1 orta boy elma, yedi adet küçük boy cherry domates,  avuç içi büyüklüğünde bir parça brokoli.

Lancet isimli medikal yayında buluşlarını yayınlayan Dr.Feng He özetle şu noktaları belirmiştir : ‘’Bizim yaptığımız analizler yüksek oranda sebze ve meyve tüketenlerde kriz riskinin  daha düşük olduğunu göstermiştir.  Beslenme şekillerinde ve tercihlerinde bu yönde yapılan değişiklikler diğer kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kanser türlerine karşıda koruyucu olacaktır.’’

BAZI İLAÇLAR YAŞLILARDA HAFIZA KAYBINA NEDEN OLUYOR

Parkinson hastalığı, rahatsız edici ve sürekli idrara çıkma sendromu (irritable bowel syndrome) ve depresyon için alınan ilaçların yan etkilerini doktorlar demansla (erken bunama) karıştırabilirler. 

British Medical Journal isimli tıp dergisinde doktorların antikolinerjik olarak bilinen ilaçlara dikkati çekiliyor ve bu ilaçların hafıza kaybı ve oriantasyon bozukluğuna yol açtığı belirtiliyor.

İfade edildiğine göre doktorların demans için ilaç yazmadan önce  önce hastalarına hangi ilaçları aldıklarını sormaları gereklidir. 

Montpellier/Fransa da bulunan La Colombiere hastanesinden araştırmacı Karen Ritchie’nin belirttiğine göre  yukarıda bahsi geçen ilaçların beyinde ki yan etkilerinden dolayı hastalara erken bunama gibi  yanlış bir teşhis konulabilir

Sonuç olarak antikolinjerik ilaçların demansa benzeyen yan etkilerini tedavi edebilmek için insanlara başka ilaçlar vermek gerekebilir. 

Bu konuyu araştıran grup henüz  bunama aşamasında olmayan 372 yaşlı ile eski hastalıklarında hangi ilaçları aldıkları hakkında görüştü.  Bütün gruptan  yüzde onluk bir bölümün antikolinjerik ilaçları  uzun bir süre kullandığı belirlendi. 

Bu kişiler sekiz yıl boyunca incelendi ve antikolinjerik ilaç kullananların yüzde 85 inde davranış ve hareket bozuklukları görüldü.

Araştırmanın sonucuna ise şu yazıldı: ‘’Yaşlılarda ilaç tüketimi yüksektir ve verilen  pek çok ilacın antikolinjerik etkileri vardır.  Ayrıca, bu tip ilaçların yaşlanan beyin üzerinde toksik etkileri vardır, çünkü beynin koruma alanı  daha  geçirgendir, metabolizma yavaşlamıştır  ve ilaçların bedenden atılımı zorlaşmıştır.’’ 

 

ANNE SÜTÜ İLE BESLENEN BEBEKLER ENFEKSİYONLARA DAHA DAYANIKLI OLUYOR

Normal süreden iki ay daha fazla anne sütü alan bebekler zatürre, kulak enfeksiyonları ve diğer çocuk hastalıklarına karşı daha dirençli oluyorlar.

Rochester Üniversitesi/Abd  Çocuk Sağlığı Araştırmaları Bölümünde yapılan incelemelerde dört ay yerine altı ay anne sütü verilen bebeklerin solunum yolu hastalıklarından iki yaşına kadar korunduğu ve diğer enfeksiyon hastalıkları ile  daha kolay başa çıkabildikleri belirlendi. 

Kaliforniya Üniversitesi, Davis Çocuk Hastanesinden Caroline Chanty ise ‘’Bu bulgular gösteriyor ki, bir anne bebeğine ne kadar uzun süre süt verirse sağlık için yararı o kadar fazladır’’ demiştir.

Buna ek olarak  son bulguların bundan evvel yapılmış araştırmalarla da desteklendiğini ve bebekleri en az altı ay emzirmenin onları bağırsak enfeksiyonlarından da koruduğunu belirtmiştir.  Ancak, günümüzde çalışma şartları, zamansızlık ve doğum sonrası adaptasyon güçlükleri nedeni ile pek çok annenin  bebeklerine süt vermeyi kısa bir süre ile sınırlandırdıkları da ifade edilmiştir.   

Bu araştırma sırasında Dr. Chantry ve meslekdaşları yaşları 6 ay ile 24 ay arasında değişen 2277 çocuktaki bulguları incelemişlerlerdir. Çocuklar beş gruba ayrılmıştır:- Süt tozu ile beslenenler,  yaklaşık dört ile altı ay arasında anne sütü alanlar, altı aydan fazla anne sütü alanlar, bir ile dört ay arası anne sütü alanlar ve sadece bir ay anne sütü alanlar.

Araştırma ekibi daha sonra her grupta zatürre, soluma güçlüğü, soğuk algınlığı, ve kulak enfeksiyonları geçiren çocukların grubun bütününe olan oranlarını  incelemiştir.  Sonuç olarak çocukların ailelerinin gelir düzeyi, ev genişlikleri, bebeğe olan ilgisi ve bakım şekli, sigara içilen evlerde bebeğin  pasif içici konumunda kalması  gibi  faktörler  bebek aileleri arasında  farklılıklar göstermesine rağmen altı aylık emzirme süresi bebekler için kalıcı bir koruma sağlıyor.

Brokoli ve Kanser bağlantısı Açıklanıyor

Bilim adamları brokoli ve brüksel lahanası gibi yiyeceklerin kanserden korunmakta nasıl yardımcı olduklarını keşfettiler.

ABD Georgetown Üniversitesinden bir grup brocoli ve benzeri cruciferous  sebzelerde (Bu sebzeler Brassica sebzeler olarak da bilinir.. Botanikçilerin ‘’Cruciferae’’ olarak isimlendirdikleri bir bitki ailesine mensup oldukları için bu ismi almışlardır. Glucosinolat ve sülfür içeren bileşimleden zengindirler)  bulunan kimyevi bir maddenin hücrelerdeki DNA nın tamirini desteklediğini belirtmiş ve potansiyel olarak  hücrenin kanserojen bir şekle dönüşmesini engellediğini belirtmiştir.

Araştırmacıların bulgularına göre bu sebzelerde 13C isimli bir kimyasal bileşik ve de genistein isminde kimyevi bir madde vardır. Yapılan testler göstermiştirki bu maddeler beden için çok gerekli  BRCA proteinlerinin miktarını artırmaktadır.

BRCA proteinleri kanser gibi hasar görmüş genetik bir bilginin daha sonraki neslin sağlıklı hücrelerine aktarılmasını engeller.

Kanser hücrelerinde BRCA1 Ve BRCA2 proteinlerinden az miktarda bulunduğu için uzmanların belirttiğine göre bu protein seviyelerinin yükseltilmesi kanserin gelişmesini engeller.

Bu araştırmanın başkanı Prof. Eliot Rosen İnsanların beslenme şekillerini ve buna bağlı olarak sağlıklarını düzenleyen çalışmaların belirli tip besinler ve kanser arasında bir ilişki bulduğunu belirtmiştir.

Ancak, herhangi bir besin türünün kansere karşı koruma sağlayıp sağlamadığını söyleyebilmek için  önce bunun moleküler seviyede nasıl gerçekleştiğini anlamak zorunda olduğumuzu da ifade etmiştir.

Elde edilen bulguların beslenme şekli  ile kanserden korunma  ilişkisini açıklayan çok net bir moleküler prosesin varlığına işaret ettiğide belirtilmiştir.

Elde edilen bu sonuçlar ‘’British Journal of Cancer’’ isimli mecmuada yayınlanmıştır.

Derleyen: Nilüfer Gökmen
İstanbul -15.
03.2006
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail