GÜNDE BEŞ
PORSİYON SEBZE-MEYVE KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR
Yapılan bir
araştırmaya göre her gün için önerilen beş porsiyon sebze ve
meyveyi tüketen kişiler daha az tüketenlere göre kalp krizinden
daha iyi korunuyorlar.
Londra
Üniversitesi araştırmacılarının tesbitine göre günde üç ile beş
porsiyon arası sebze meyve tüketenlerde kriz riski yüzde 11
oranında azalırken, beş porsiyondan fazla sebze meyve
tüketenlerde ise risk ise %26 oranında azalıyor.
Araştırmacıların belirttiğine göre sebze ve meyvelerdeki yüksek
orandaki potasyum, folat, lif ve antioksidanlar sağlıklı bir
yaşam için gereklidir. Avrupa, Japonya, ve Amerika Birleşik
devletlerinde yapılan sekiz ayrı araştırmadan elde edilen
sonuçlar da hep bu doğrultudadır.
Bu araştırmada
görev alan Dr. Feng He’nin belirttiğine göre bol sebze meyve
yemek sadece kalp krizinden değil diğer kardiolojik
rahatsızlıklardan ve hatta bazı kanser türlerinden korunmakta
yardımcı oluyor.
Bir porsiyon
meyve ve sebzede neler olabilir; fikir vermesi açısından şöyle
bir örnek verebiliriz: 1 muz, 1 orta boy elma, yedi adet küçük
boy cherry domates, avuç içi büyüklüğünde bir parça brokoli.
Lancet isimli
medikal yayında buluşlarını yayınlayan Dr.Feng He özetle şu
noktaları belirmiştir : ‘’Bizim yaptığımız analizler yüksek
oranda sebze ve meyve tüketenlerde kriz riskinin daha düşük
olduğunu göstermiştir. Beslenme şekillerinde ve tercihlerinde
bu yönde yapılan değişiklikler diğer kardiyovasküler hastalıklar
ve bazı kanser türlerine karşıda koruyucu olacaktır.’’
BAZI İLAÇLAR
YAŞLILARDA HAFIZA KAYBINA NEDEN OLUYOR
Parkinson
hastalığı, rahatsız edici ve sürekli idrara çıkma sendromu
(irritable bowel syndrome) ve depresyon için alınan ilaçların
yan etkilerini doktorlar demansla (erken bunama)
karıştırabilirler.
British Medical
Journal isimli tıp dergisinde doktorların antikolinerjik olarak
bilinen ilaçlara dikkati çekiliyor ve bu ilaçların hafıza kaybı
ve oriantasyon bozukluğuna yol açtığı belirtiliyor.
İfade
edildiğine göre doktorların demans için ilaç yazmadan önce önce
hastalarına hangi ilaçları aldıklarını sormaları gereklidir.
Montpellier/Fransa da bulunan La Colombiere hastanesinden
araştırmacı Karen Ritchie’nin belirttiğine göre yukarıda bahsi
geçen ilaçların beyinde ki yan etkilerinden dolayı hastalara
erken bunama gibi yanlış bir teşhis konulabilir
Sonuç olarak
antikolinjerik ilaçların demansa benzeyen yan etkilerini tedavi
edebilmek için insanlara başka ilaçlar vermek gerekebilir.
Bu konuyu
araştıran grup henüz bunama aşamasında olmayan 372 yaşlı ile
eski hastalıklarında hangi ilaçları aldıkları hakkında görüştü.
Bütün gruptan yüzde onluk bir bölümün antikolinjerik ilaçları
uzun bir süre kullandığı belirlendi.
Bu kişiler
sekiz yıl boyunca incelendi ve antikolinjerik ilaç kullananların
yüzde 85 inde davranış ve hareket bozuklukları görüldü.
Araştırmanın
sonucuna ise şu yazıldı: ‘’Yaşlılarda ilaç tüketimi yüksektir ve
verilen pek çok ilacın antikolinjerik etkileri vardır. Ayrıca,
bu tip ilaçların yaşlanan beyin üzerinde toksik etkileri vardır,
çünkü beynin koruma alanı daha geçirgendir, metabolizma
yavaşlamıştır ve ilaçların bedenden atılımı zorlaşmıştır.’’
ANNE SÜTÜ
İLE BESLENEN BEBEKLER ENFEKSİYONLARA DAHA DAYANIKLI OLUYOR
Normal süreden
iki ay daha fazla anne sütü alan bebekler zatürre, kulak
enfeksiyonları ve diğer çocuk hastalıklarına karşı daha dirençli
oluyorlar.
Rochester
Üniversitesi/Abd Çocuk Sağlığı Araştırmaları Bölümünde yapılan
incelemelerde dört ay yerine altı ay anne sütü verilen
bebeklerin solunum yolu hastalıklarından iki yaşına kadar
korunduğu ve diğer enfeksiyon hastalıkları ile daha kolay başa
çıkabildikleri belirlendi.
Kaliforniya
Üniversitesi, Davis Çocuk Hastanesinden Caroline Chanty ise ‘’Bu
bulgular gösteriyor ki, bir anne bebeğine ne kadar uzun süre süt
verirse sağlık için yararı o kadar fazladır’’ demiştir.
Buna ek olarak
son bulguların bundan evvel yapılmış araştırmalarla da
desteklendiğini ve bebekleri en az altı ay emzirmenin onları
bağırsak enfeksiyonlarından da koruduğunu belirtmiştir. Ancak,
günümüzde çalışma şartları, zamansızlık ve doğum sonrası
adaptasyon güçlükleri nedeni ile pek çok annenin bebeklerine
süt vermeyi kısa bir süre ile sınırlandırdıkları da ifade
edilmiştir.
Bu araştırma
sırasında Dr. Chantry ve meslekdaşları yaşları 6 ay ile 24 ay
arasında değişen 2277 çocuktaki bulguları incelemişlerlerdir.
Çocuklar beş gruba ayrılmıştır:- Süt tozu ile beslenenler,
yaklaşık dört ile altı ay arasında anne sütü alanlar, altı aydan
fazla anne sütü alanlar, bir ile dört ay arası anne sütü alanlar
ve sadece bir ay anne sütü alanlar.
Araştırma ekibi
daha sonra her grupta zatürre, soluma güçlüğü, soğuk algınlığı,
ve kulak enfeksiyonları geçiren çocukların grubun bütününe olan
oranlarını incelemiştir. Sonuç olarak çocukların ailelerinin
gelir düzeyi, ev genişlikleri, bebeğe olan ilgisi ve bakım
şekli, sigara içilen evlerde bebeğin pasif içici konumunda
kalması gibi faktörler bebek aileleri arasında farklılıklar
göstermesine rağmen altı aylık emzirme süresi bebekler için
kalıcı bir koruma sağlıyor.
Brokoli ve
Kanser bağlantısı Açıklanıyor
Bilim adamları
brokoli ve brüksel lahanası gibi yiyeceklerin kanserden
korunmakta nasıl yardımcı olduklarını keşfettiler.
ABD Georgetown
Üniversitesinden bir grup brocoli ve benzeri cruciferous
sebzelerde (Bu sebzeler Brassica sebzeler olarak da bilinir..
Botanikçilerin ‘’Cruciferae’’ olarak isimlendirdikleri bir bitki
ailesine mensup oldukları için bu ismi almışlardır. Glucosinolat
ve sülfür içeren bileşimleden zengindirler) bulunan kimyevi
bir maddenin hücrelerdeki DNA nın tamirini desteklediğini
belirtmiş ve potansiyel olarak hücrenin kanserojen bir şekle
dönüşmesini engellediğini belirtmiştir.
Araştırmacıların bulgularına göre bu sebzelerde 13C isimli bir
kimyasal bileşik ve de genistein isminde kimyevi bir madde
vardır. Yapılan testler göstermiştirki bu maddeler beden için
çok gerekli BRCA proteinlerinin miktarını artırmaktadır.
BRCA
proteinleri kanser gibi hasar görmüş genetik bir bilginin daha
sonraki neslin sağlıklı hücrelerine aktarılmasını engeller.
Kanser
hücrelerinde BRCA1 Ve BRCA2 proteinlerinden az miktarda
bulunduğu için uzmanların belirttiğine göre bu protein
seviyelerinin yükseltilmesi kanserin gelişmesini engeller.
Bu araştırmanın
başkanı Prof. Eliot Rosen İnsanların beslenme şekillerini ve
buna bağlı olarak sağlıklarını düzenleyen çalışmaların belirli
tip besinler ve kanser arasında bir ilişki bulduğunu
belirtmiştir.
Ancak, herhangi
bir besin türünün kansere karşı koruma sağlayıp sağlamadığını
söyleyebilmek için önce bunun moleküler seviyede nasıl
gerçekleştiğini anlamak zorunda olduğumuzu da ifade etmiştir.
Elde edilen
bulguların beslenme şekli ile kanserden korunma ilişkisini
açıklayan çok net bir moleküler prosesin varlığına işaret
ettiğide belirtilmiştir.
Elde edilen bu
sonuçlar ‘’British Journal of Cancer’’ isimli mecmuada
yayınlanmıştır.
Derleyen: Nilüfer Gökmen
İstanbul -15.03.2006
http://sufizmveinsan.com
|