Japonya
ile ilgili araştırma yazı dizisi yazarken Japonca hakkında da
yazmadan olmaz diye düşünmedik aslında. Japon dilini ve bu dilin
son yüzyıldaki gelişimini incelediğimizde bizim için de ders çıkarılacak
noktalar olduğunu ve Türkçe ile ilgili bize öğretilen bazı değerlendirmelerinse,
yapılanların doğru olmasına karşın,
nesnellikten uzak olduğu sonucuna vardık.
Japonya’nın bizim için uzakta olduğu, gerek mesafe gerekse kültür
açısından tartışılmaz bir gerçek.
Japonların da öyle... Ancak belki de birbirimize en çok benzeyen
yanımız dil yapılarımız desek pek de yanılmış sayılmayız. Türkçe
ve Japonca, Dünyadaki dillerin sınıflandırılmasında aynı ailede
yer alır, hani şu Türkçe dersinde öğrendiğimiz Ural- Altay dil
ailesinin.
Linguistler
dil ailelerini sınıflandırırken o milletlerin sosyal ilişkilerine
değil, dil yapılarının temel benzerliğine bakarlar. Bu da
bilimsel değerlendirmede Japonca ve Türkçe’yi aynı yapıdaki dil
ailesinin içine sokmuştur. Japonca, dilbilgisi olarak Türkçe’ye
inanılmaz benzer; hatta Japon dilini incelediğimizde bir an aklımıza
şöyle bir düşünce geldi: Japon dil yapısı, cümle düzeni, fiil
çekimleri, edatlar vd... ile sanki Türkçe’nin basitleştirilmiş
bir alt kümesi. Öyle ki eğitimli bir Türk’ün, iddia ediyoruz,
Japon gramerini öğrenmesi üç ay sürmez! Sadece gramer değil,
telaffuzu da kolay! Türkçe’deki bir ünsüz ve bir ünlü harften
oluşan yaklaşık 70 hece; işte bütün Japonca bu kadar. Yani , a,
i,u, e, o,ka, ka, ku, ke, ko,...
Belki
de yazdıklarımız size pek inandırıcı gelmedi; çünkü genel kanı
Japonca’nın çok zor bir dil olduğu ve öğrenilmesinin neredeyse
imkânsız olduğu yolundadır. Bu kanaatte de doğruluk payı
mevcuttur. Ancak, şunu hemen kafanızı karıştırmadan belirtelim
ki, zor olan yanı dilin konuşma değil, yazma kısmındadır. Bunu
en anlaşılır bir biçimde şöyle ifade edebiliriz, bir Japon
vatandaşın tam olarak okur yazar olabilmesi için en az Lise mezunu
olması gerekmektedir.
Japon
dilinin tarihsel süreçteki gelişimine
baktığımızda Türkçe ile kaba bir paralellik söz konusudur. Eski
Japonca’da şimdiye kadar uzanan istikrarlı bir yazı sistemi
mevcut değildi. Japonların yazmayı tam anlamıyla Çinlilerden öğrendiği
(4.yüzyıl) tarihsel bir gerçektir. Bugünkü Japon harflerinin
temelini de tamamen Çin alfabesi de diyebileceğimiz Çince
karakterler (harfler) oluşturmaktadır. Bir benzetme yapmak
gerekirse, İslam dinini benimseyen Türk kavimlerinin Arapça’yı
ve Arap harflerini kullanmaya başlaması örnek gösterilebilir.
Hatta öyle ki, Osmanlıca gibi, Japonca’da da ‘Kanbun’ denilen
ve artık kullanılmayan bir alt dil türemiştir.
19. yüzyılın başına gelindiğinde ise, Japonca’da yaklaşık
10.000 harf ve 50.000 kelime vardı. Meiji devrimi ile İkinci Dünya
savaşından sonra yapılan dil reformları, bugün Japonca’yı
temel 2000 harf ve 10.000 kelimeyle anlaşılacak hale getirmiştir.
Diğer bir ifadeyle eğer bir kişi bu 2.000 harf karakterini ve
10.000 kelimeyi bilmiyorsa, Japon diline hakim değildir. Bunlar ile
birlikte ikinci dünya savaşını Amerika’ya karşı kaybeden
Japonların Amerikan kültüründen etkilenmesi dile de yansımıştır.
1950’li ve 1960’lı yıllarda Japonca’da artık Japonların bile
takip edemediği sayıda İngilizce kelime yer almıştır. Öyle ki
İngilizce’nin etkileri Japon dilinde yeni bir dil türetmiştir;
‘Wasei Eigo’, yani Japon İngilizcesi.
Bahsettiğimiz
üzere, Japonca yetmiş sesten meydana gelmiştir. Yetmiş sesle İngilizce
kelimeleri telaffuz etmeye çalışan Japonlar, anadili İngilizce
olan milletlerin bile anlamadığı ancak kendilerinin İngilizce dediği
bir dil ve kelimeler yığını oluşturmuştur. Bu kelimeler, günlük
Japonca’da her yerde mevcuttur, reklamlarda, dergilerde,
gazetelerde...
Ayrıca Japonlar bu kelimeleri yazmak için bir de özel alfabe kullanırlar.
“Katakana” denir bu alfabeye. Örnek vermek gerekirse İngilizce’de
kelime anlamına gelen ‘Word’, Japon İngilizce’sinde
‘Waado’ olarak telaffuz edilir. Japonca, gerek Çince
gerekse İngilizce kökenli kelimeler sonucunda son derece zengin bir
dil haline gelmiştir.
Ülkemizin batı toplumuyla entegrasyon sürecinde kökten bir değişimle
kullanmaya başladığımız alfabenin, (Latin alfabesi) yazımı ve
okunması oldukça kolaydır ve matematiksel bir bütünlük söz
konusudur. Ancak bunu bize ilkokulda öğretirken
okunup yazılmasının zor olduğu, okur yazar oranının düşüklüğünün
Arap harflerinden kaynaklandığı ve kalkınmak için Arapça’dan
uzaklaşmak gerektiği yolundaki görüşün yanlışlığı Japon
diliyle ve toplumuyla kendine ispat buluyor. Japonlar sağdan başlayarak
yukarıdan biçimde yazıyorlar
genelde, soldan sağa da yazmak mümkün. Genelde dergi ve kitaplar
bize göre tersten açılıyor.
Arap
alfabesi, Japon alfabesiyle karşılaştırıldığında öğrenilmesi
son derece kolay olmaktadır. Öyle ki Japonca’da bugün dört harf
sistemi (alfabe) mevcuttur. ‘Kanji’, yaklaşık 2000 harften oluşan
Çince kökenli radikal karakterler, “Hiragana”, dilbilgisi
eklerinin yazımında ve bazı basit kelimelerin yazımında kullanılan
alfabe, “Katakana”, Japonca’ya yabancı dilden giren kelimelerin
yazılmasında kullanılan, bizim Latin alfabesi dediğimiz alfabe. Bu
kadar çok alfabenin olduğu bir dilde ve 2000’den fazla harften söz
edilirken, yukarıdaki varsayıma göre Japonya’da okur yazar
olmaması gerekir. Ancak tam tersine Japonya, kalabalık nüfusuna rağmen,
dünyada okur yazar oranı en yüksek ülkeler arasında yer almaktadır.
Sadece okur yazar değil, eğitim seviyesi de çok yüksektir
Japonya’da. Okur-yazar olmak için lise mezunu olmak gereken ülkede
eğitimin yüksek olması da (%95’ten fazla lise, %40 civarında üniversite
mezunu) gelişmiş bir ülkenin başarısının sırları üstünde
ipuçları vermektedir.
Japonya’da bireylerin okur-yazar
olmasından öte, dili etkin kullanması da çok önemlidir. Bizdeki
gibi okur-yazar sayılan ancak okuyamayan, okuduğunu anlamayan ve
lise mezunu olmasına rağmen yazısı okunmayan kişilere rastlamak
Japonya’da pek mümkün değildir. Çünkü eğer bir kişi
Japonya’da okuyamazsa trene, otobüse bile binemez, hatta seçimde
oy bile kullanamaz. Çünkü Japonya’daki oy kullanma sisteminde
bizdeki gibi resmin altına mühür basmak değil, oy vermek istenilen
kişinin adı el yazısı ile yazılır. Böyle bir durumda okur-yazar
olmayan kişinin en temel hak olan oy kullanması bile mümkün değildir.
Şu da bir gerçek ki 130milyonluk Japonya’da okur-yazar olmayan yok
denilebilir.
Zorunlu temel eğitim Japonya’da 9 senedir. Ama bizdeki gibi değil.
Gerçekten zorunlu. Okula gitmemek mümkün değil. Bu yaştaki çocukların
değil okula kayıt olmaması okula devamsızlıkları bile gerek
ailesi ve öğretmenler gerekse, polis tarafından sıkı kontrol altındadır.
Eğitim zorunlu olunca devlet bunun sorumluluğunu da üstüne alıyor,
zorunlu eğitim dahilinde okulların öğrencilerden bağış, kayıt
parası vs. talep etmesi de mümkün değil. Tam tersine zorunlu eğitim
olan 6 senelik ilkokul ve 3 senelik ortaokul yaşamı boyunca öğrencinin
kitapları okul tarafından karşılanıyor. Dolaysıyla dergi parası
da yok! Fakir ailelere belediye tarafından maddi destekte sağlanıyor.
Umarız
ülkemizde de eğitim daha ileri seviyelere yükselir ve eğitim
seviyesinin yüksek olduğu toplumda yaşamının güzelliklerini hep
birlikte yaşarız.
Ahmet
F. Yüksel
& Turhan Doğan
http://afyuksel.com
26.10.2000
|