2001
yılında Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden
birini yaşamaya başladı, öyle ki sıradan vatandaşa
geliyorum bile demeden bir gecede başlayan ve zincirleme gelişen
olaylar, bütün toplumu saran etkileri ile hep birlikte yaşadık
bu krizi. Bizdeki bu ani gelişen krizin aksine, Dünyanın hâlâ
ikinci büyük ekonomik gücüne sahip Japonya’da daha geniş
bir sürece yayılmış ve hâlâ devam eden bir ekonomik kriz söz
konusu.
On
iki sene öncesine kadar sürekli büyüyen bu ekonominin, neden
krize girdiği ise şu tabirle ifade ediliyor: “Iyi
gözüken ekonomi, bir sabun köpüğü gibi idi ve patladı”.
Ülkede 1992’de gelen krizle büyük bir panik havası yaşandı
ve 1992, Japon Ekonomisi için adeta kâbus yılıydı. Ekonomi,
bu şokla 1993 yılını durağan geçirdi. Alınan ekonomik
tedbirler ve uygulanan paketlerle 1994’te yine olumlu hava
esmeye ve ekonomi kendini toparlayarak hafiften büyümeye başladı.
Ancak 1997 yılında güney Asya’yı da kapsayan bir şekilde
Japonya’da tekrar kriz baş gösterdi. Bu krizin etkisi 1998
sonuna kadar sürdü ve 1998 yılında Japon ekonomisi en kötü
yıllarından birini geçirdi. Bu dibe vuruş ile 1999’da
tekrar toparlanmaya başlayan ekonomi 2000 yılını durgun geçirdi.
2001’de ise ekonomik göstergeler, adeta Türkiye ile benzer
zamanda düşüşü gösterdi. Nihayetinde Japonya’da ekonomik
sistem sorgulanıp eleştirilirken, ekonomik kriz kendini günlük
yaşama yansıtmaya başladı. Artık vatandaşın yüzü gülmüyor
ve her geçen gün karamsarlık ile ekonomik bozgun devam
ediyor.
Bir
Japon'a ‘Japonya hakkındaki fikrini sorduğumuzda’ hep klişeleşmiş
yanıtlar alırız: ‘Japonya dünyada bir numara’... ‘’İkinci
Dünya Savaşından sonra kalkınan memleket’’... ‘’Doğal
kaynak yoksunu memleket’’... Halbuki, Japonya’nın kalkınmasında
halk, her devirde ağır pahalar ödemiştir. Devlet harcamaları
artırılmış... Kemerler sıkılmış... “Acı yoksa zafer
de yok” denmiştir. Bununla birlikte, ömür
boyu iş garantisi, yani kişilerin girdikleri şirketten
emekli olma ve isten çıkarmaların uygulanmadığı bir çalışma
hayatı. Bunlar, düne kadar Japonya’nın gerçekleri iken,
artık tek konuşulan, restructuring
yani yeniden yapılanma...
Oluşan bu ekonomik dar boğazda şirketler hantallaşan ve
adeta tıkanan sistemde yeniden yapılanma veya batma ikilemi içinde
kaldılar. Dolayısıyla yeniden yapılanma, Türkçe’de kulağa
hoş gelen bir tabir olsa da, Japonya’da halk için isten çıkarılma anlamına geliyor. Trende insanlar konuşurken,
altı çizilen kelimeler hep halk için acı olan iki kavramda düğümleniyor;
yeniden yapılanma ve
sabun köpüğü. Sabun köpüğü tabiri ise 1992 yılına
kadar olan süreç için kullanılıyor. Hatta öyle ki, sabun köpüğünden
önce ve sonra olmak üzere iki devirden bahsediliyor. Genel
olarak var olan ömür boyu iş garantisi anlayışının
aksine, işten çıkarmaların uygulanmaya başlaması ile neye
uğradığını şaşıran işsizler yığını oluşmuş. Büyük
şirketlerin bazıları ise, işten çıkarmaları önlemek için
erken gönüllü emeklilik sistemini geliştirirken, birçok şirket,
maaşlarda kesintilere ve ikramiye ödememe yoluna gitmiş. Bu
manzarada ise orta ve küçük ölçekli birçok firmanın
batmaktan kendini kurtaramamasının ana sebepleri ise sabun köpüğü
devrinde aldıkları krediler ve yaptıkları yatırımlar
olmaktadır.
Sonuç,
herkes için acı, kredisini ödeyemeyerek batan şirketler, işsiz
kalan çalışanlar, intihar eden patronlar ve büyük yatırımlarla
alınmış ama hurdaya çıkmış makineler. Bunlara zincirleme
olarak gelişen
batık bankaları, finans kurumlarını da ekleyebiliriz.
İşsizlik oranı savaştan sonraki en yüksek düzeyine ulaşmış
durumda, yaklaşık %6 oranda işsiz kalanların bir kısmı,
adeta sistemi protesto edercesine
homeless (evsiz,
sokakta barınan insanlar) olmayı tercih ederken kimi
insanlar da senelerce çalıştıkları mesleklerine uygun iş
bulamayınca alternatif bir meslek edinmekte bulmuşlar çareyi.
Mühendis, pazarlamacı gibi gözde meslek sahipleri bile
garsonluk, hastabakıcılık gibi temel meslek gruplarıyla
hayatlarını idame etmeye çalışıyorlar. Kocası işini
kaybetmemiş evhanımlarını ise tezgâhtar veya kasiyer olarak
görmek mümkün günlük yaşantıda. Eskiden az sayıda olan homeless’lar
yani sokakta yatıp kalkan vatandaşların sayısı artık görmezlikten
gelmeyecek kadar çok. Tren, metro istasyonları, parklar,
evsizlerin barınma mekânı. Çalışanların durumu ise hiç
öyle iç açıcı değil. Tokyo`nun merkezinde bir evsiz ile büyük
bir şirket çalışanını aynı bankta öğlen yemeğini atıştırması
günlük bir olay durumuna gelmiş. Belki de bu homeless
daha düne kadar yemeğini bir çalışan olarak yiyordu.
İşten atılması ile başlayan süreç, onu ve onun gibileri
bu acımasız çarkta sokaklara mahkum ediyor.
Bu
kadar evsiz gündemde iken, hükümet batacak olan bankalara
kaynak aktarmak için uğraşıyor. Çünkü hali hazırda birçok
banka yanlış verilen ve geri alınamayan krediler neticesinde
batma noktasına gelmiş durumda. En son verilere göre Japon
Bankalarının kredibilitesi Türk Bankaları ile ayni
kategoride, yani alttan ikinci. Eğer hükümetin bu ayakta
kalmaya çalışan bankalara para enjekte etmesi gecikirse, bir
sıra daha düşmesi gündeme gelecek. Bankaların mevduat faiz
oranlarının sıfıra yakın bir politika ile yönlendirildiği
2001 yılında bile tüketimin artırılması, yatırımların
tekrar başlaması ve ekonomik genişleme sağlanamadı. Bu
tabloda halk, parasına zaten faiz alamazken, güvenmediği
bankalara yatırmaktan çekiniyor. Bu yüzden bankada kasa
kiralayıp birikimini bu kasada koruyan veya parasını en güvenilir
bankalardaki hesaplara bölüştüren ya da Amerikan Bankalarına
yatıranların sayısı oldukça fazla. Tüketimin daralması
ile piyasayı hareketlendirmek için peş peşe gelen indirimler
bile halkı tasarrufa yönelmekten alıkoymuyor. Herkesin kafasında
yarın endişesi büyüyor. Teknolojik, elektronik ve sanayiye
dayalı ürünlerde, mağazalarda %50-60`a varan indirimlere rağmen,
halk harcama yapmakta endişeli. Son teknoloji ürünlerine düşkünlüğüyle
tanınan Japonlar, girdikleri bu ekonomik şartlar altında eski
ile idare edip yeni ürünleri almayarak tasarruf yoluna
gidiyorlar. İç pazardaki bu daralma ve deflasyona
(fiyatların düşmesi) karşısında devlet şimdilik düşük Yen
kuru politikası uyguluyor. Bugünlerde bir Amerikan doları
yaklaşık 133 Yen. Japon yeninin Amerikan doları karşısında
ucuzlaması neticesinde Japon mallarının uluslararası
pazardaki fiyatları düşmekte, bu yüzden de satış artmaktadır.
Ancak bu durum, diğer ekonomileri üretime dayalı Asya ülkelerinin
de tepkisini çekti. Kasıtlı uygulanan ucuz Yen politikası
bir ölçüde, bu ülkelerin mallarının satış hacminin
Avrupa
ve Amerika pazarında düşmesini sağladı. Japon mallarının
kalitesi birçok diğer Asya ülkesininkinden daha yüksek olduğundan,
fiyatların bu kur politikasından dolayı düşmesi ile
Uluslararası piyasalarda Japon mallarına talep arttı. Konu önde
gelen Amerikan ve Avrupa şirketleri tarafından Amerikan Başkanına
kadar götürüldü. Şimdilik bir Amerikan Doları 133 yen düzeyinde
tutuluyor. Sabun köpüğü sırasında ise parite yetmiş küsur
Yene kadar düşmüştü. Günümüzdeki bu kur artışı bir ölçüde
de olsa iç piyasadaki ithal ürünlere rağbeti de azaltmaktadır.
Bu da yerli mallarına talebi artırıp yerel üreticilere
destek olmaktadır. Bu para politikasının doğal sonucu olan
duruma ek olarak Japon Hükümeti özellikle çiftçileri
desteklemek için Çin’den ithal edilen bazı tarım ürünlerine
kota koydu. Bu da Çin hükümetinin tepkisini çekti ve Çinliler
de Japon otomotiv ürünlerine karşı misilleme yaptı.
Japonya`nın Çin’den ihracat hacminin ithalata nazaran oldukça
yüksek olması Japon hükümetini bu konuda anlaşmaya varmak için
müzakerelere başlamak zorunda bıraktı. Yeni bir anlaşma için
iki hükümet arasındaki görüşmeler hâlâ devam ediyor.
Japon
üreticilerini zor duruma sokan diğer bir konu ise,
Japonya’da insan gücünün pahalı olması
dolayısıyla, birçok fabrikanın, üretimlerini Çin’e
kaydırmış olması. Çin’e yönelik sanayi yatırımları hâlâ
devam ediyor. Japon şirketlerinin Çin’de ürettikleri ve
oldukça ucuza mal edilen mallar rekabetin sıkı olduğu Dünya
pazarlarına sunulurken aynı zamanda Japonya’nın içpazarına
da ihraç ediliyor. Yatırımların ilk yıllarında üretilen
ürünlerin kalitesinden epeyce şikayet gelmesine rağmen,
zamanla kalite problemi giderilmiştir. Buna ek olarak Çin`deki
başarının bir sebebi olarak üretime karşı çalışanların
daha yüksek motivasyonlarının olduğu da yapılan yorumlar
arasında. Tokyo’daki bir insan kaynakları şirketinin
verilerine göre, son krizde işini kaybeden Japon vatandaşları
arasında Çin’de mühendis olarak çalışmak üzere başvuran
çok sayıda Japon mevcutmuş. Çin’de alacakları maaş belki
de Japonya’da daha önce aldıklarının yarısı kadar bile
olsa, işsiz kalmanın çok
ağır faturasına katlanmak Japonya’da mümkün
olmamaktadır.
Japonya
bu krizi, tarihinin popüler başkanı olan Koizumi’yi Liberal
Demokrat Partinin başına getirerek aşabileceğini sandı.
2001 ve 2002 yılında umutlar Başbakan Koizumi’ye bağlandı.
Genel kanıya göre Koizumi LDP başkanı olduğunda büyük
halk desteğini arkasına aldı, fakat kendi partisinin belli
kesiminden tam destek görmüyordu. Hollywood yıldızlarını
andıran yapılmış saçları genç ve açık sözlü imajı ve
popüleritesi en meşhur pop starlarını bile geçti. Ancak
2001 yılında Koizumi kendisinden beklenenleri gerçekleştiremedi.
Kendi kabinesine dışişleri bakanı olarak görev verdiği açık
sözlü, sivri dilli ve rüşvetçi bürokratlara savaş açmış
kadın bakan imajındaki Tanaka`yı ise, son sürtüşmesinde
bir gecede görevinden aldı. Bu olay ile zaten azalan halk
desteğine tabandaki kadın taraftarlarının da tepkisiyle popülaritesi
tekrar sorgulanmaya başladı. Ne var ki, geçen hafta Japonya`yı
ziyaret eden Başbakan Bush ile çok yakın ve samimi, adeta iki
arkadaş gibi sergilediği pozlar ile tekrar kamuoyunda dikkâtleri
üstüne çekmeyi başardı. Bush da basına açık bir toplantıda
yaptığı konuşmasında “Yeni bir Hollywood yıldızı doğuyor..."
diye sözüne başlıyordu. Amerika`dan alınan bu desteğin
Japonya`ya ne kazandıracağı ve ekonominin nasıl bir gidiş
sergileyeceğini ise zaman gösterecek. Ne var ki birçok büyük
şirketin battığı veya yabancılara satıldığı, (Nissan
gibi, Nissan Japonya`nın en büyük ikinci otomotiv şirketi
iken batma noktasına gelmiş ve Fransız Renault Firması tarafından
çoğunluk hisseleri satın alınarak kurtulmuştur.)
Ne
var ki, Japonya`
nın bu son on yılda aldığı ekonomik yaraları kapatması hiç
de kısa sürede sonuçlanacağa benzemiyor.
(Devamı
var)
Turhan Doğan
http://sufizmveinsan.com
05.03.2002
|