Son
ekonomik krize rağmen Dünya’nın hâlâ ikinci büyük
ekonomik gücüne sahip bu ülkede acaba halkın durumu kriz öncesinde
nasıldı? Paris, Londra ve New York’taki en lüks mağazaların
iyi müşterileri olan, hatta Türkiye’de yaptıkları halı
alışverişleriyle turizmcilerin yüzünü güldüren Japonların
kendi ülkelerindeki durumu nasıldı ve şimdi nasıl? İnternete
bağlı olduğum zamanlarda en az bir mesaj alıyorum Türkiye’den.
Sordukları soru ise hep aynı: “Japonya’da iş bulabilir
miyim” veya “Japonya’da yasayabilir miyim?” İşte
samimiyetle sorulan bu sorunun cevabı Japon ekonomisinin son
durumunda ve
Japonların yaşam stiline ayak uydurabilmekte yatıyor aslında.
Şimdilerde
ekonomik durumu bu kadar iç açıcı gözükmeyen Japonya`da,
“halkın yaşam standartları ne durumda?” sorusu hep
sorulagelmiştir. Japonya`nın hem başkenti hem de en büyük
metropolü Tokyo şehridir. Tokyo, siyaset, ticaret ve endüstri
şehri olarak göze çarpar. Günümüz Tokyo'sunda adeta bir
metrekare boş alan kalmamıştır. Gayri menkul fiyatlarının
dünya fiyat listesinde hep ilk üçe girdiği bu şehirde, emek
de bir o kadar pahalıdır. Günümüz Tokyo`sunda bir odalı ev
(20-30 m2) kiralamak istediğinizde sizden talep edilecek kira
500 USD ile 1000 USD arasında olmaktadır. Bunun yanı sıra,
ilk aylık kira bedeline ek olarak emlakçi ücreti, depozito ve
hava parası ile beş aylık kirayı bir çırpıda ödemek
gerekir. Bu fiyata kiraladıkları ve bu büyüklükteki evde
Japonlar tek kişi yaşamaktadırlar. Ayrıca, yabancıların ev
tutması oldukça zor olmaktadır. Bunda yabancılara genel
olarak toplumun bakış açısı, onları kendinden farklı görmesi,
yabancıların kural tanımadığı imajı ve bir problem ile
karşılaşıldığında meydana gelen dil problemi en büyük
etkenleri oluşturmaktadır. Bu yüzden yabancılara özel
kiralanan “Gaijin House” yani “Gâvur
Evleri”
mevcuttur. Gerek yabancılara halkın genel yaklaşımı,
gerekse kendilerini tamamen yabancılardan farklı görmesi,
Japon toplumunun ekonomik olarak ikinci sırada olmasına rağmen
yabancılar ile ilişkilerde bütün iyi niyete rağmen, daha
toplumsal değişime gerek duyulduğunu göstermektedir. Bu
durum birçok Japon tarafından da dile getirilen toplumsal bir
konu günümüz Japonya`sında.
Tokyo`da
yaşayan bir Japon`un bu zor ekonomik şartlarda evlenmesi için
gerekli ekonomik alt yapıyı oluşturması otuzlu yaşları
bulmaktadır. Kari kocanın çalışmadığı durumda gerek
hayatı idame ettirme ve aile kurmanın gerekse çocuklara iyi
bir eğitim vermenin zor olması gibi şartlar yüzünden evli
çiftlerin çoğunluğu çalışmaktadır. Tokyo ve çevresi dışında
kalan yerleşim alanlarında ise durum pek de farklı olmamakla
birlikte, ücretlerin düşüklüğü, işsizlik oranının ve
istihdam alanlarının sınırlılığı ve daha katı toplumsal
şartlanmalar günlük yaşamı ağırlaştırmaktadır.
Tokyo`da
bir lokanta`da garson veya tezgâhtar olarak çalışanlara saat
ücreti olarak yaklaşık 900-1000 Japon yeni ödenirken Tokyo dışında
bu ücret 500-600 yene kadar düşmektedir. Tokyo`daki, nispeten
katı toplumsal gelenekler açısından daha özgür tarzdaki yaşam,
birçok Japon gencini bu şehre çekmektedir. Tokyo`da geçici işçi
veya part-time iş imkânları birçok işkolunda oldukça fazla
sayıdadır. Geçici part-time işler sosyal imkânlar sunmamasına
rağmen, Japonya`da devletin herkese sunduğu sağlık,
emeklilik ve işsizlik sigortası gibi güvenceler ile kişi
kendi primini yatırarak temel sosyal güvenceden
yararlanabilmektedir. Dolayısıyla geçici ve part-time işlerde
hayatını idame ettirmesi de mümkün olabilmektedir. En şaşırtıcı
durum ise bu tür işlerde ağırlıklı olarak lise ve üniversite
öğrencilerinin çalışmasıdır. Üniversite öğrencileri
arasında ise neredeyse part-time işte harcanan vakit,
derslerde geçirilen vakitten fazladır. Bunun temel nedenleri
arasında hayat pahalılığı, üniversitelerin katı kurallara
sahip olmaması geliyor. İlk bakışta harçlığını çıkartan
öğrenciler gibi gözükse de, artık neredeyse bir sektör
haline gelmiş. Bugün birçok markette, lokantalarda, 24 saat
hizmet veren 7-11 tarzı dükkanlarda çalışanların büyük
çoğunluğunu bu gençler oluşturmaktadır.
Emeğin
bu kadar pahalı olması ve makinelerin kendilerini çok kısa sürede
amorti etmesi makineleşmeyi bütün ülke çapına yaymış.
Bilet gişesinden büfeye kadar her şey otomatik makineler ile
satışa sunuluyor. Tokyo`daki lokantalarda girişte bulunan
otomatik gişeden yemek bileti alıp onunla yemek siparişi
vermek ise hiç yadırganmıyor hatta gayet normal gözüküyor.
Saat ücreti 1000 yen ödenecek bir kasiyer yerine, bu makine
ile otomatik kasiyer görevi görülüyor. Üstelik hesaplarda
yanlış olması sıfıra indirgenmiş oluyor.
Iki
çocuklu bir ailenin bile genelde 50m2’den küçük evde
oturmasının yadırganmadığı Japonya`da çarşı pazar
fiyatları da el yakıyor. Sebze ve et fiyatlarının pahalılığı
reyonlarda ilginç görüntüler oluşturuyor. Örneğin dilim
dilim satılan karpuzlar, çeyrek satılan lahanalar, tane ile
satılan ve fiyatı 100 yeni bulan domates ve salatalık ve 100
gram başına fiyatlandırılan et. Örneğin, bir domates 100
yen. Yazın Türkiye`de domatesin kilosunun 20-25 yen arasında
olduğunu düşünürsek Tokyo`da bir
domates alırken aynı para ile Türkiye`de dört kilo
domates almanız mümkün. Benzer denklemi bütün sebze ve
meyveler için kurmak mümkün. Fiyatların bu kadar astronomik
olması birçok Japon`un dengeli beslenmesini zorlaştırıyor,
bu da beraberinde korkunç bir vitamin pazarı doğurmuş. Adeta
manav reyonlarının yerini vitamin reyonları almış. Portakalın
tanesi 100 yen, mandalinanın üç tanesi 100 yen... Fiyatlar böyle
astronomik olunca bir günlük vitamin ihtiyacını 100-200
yenlik vitamin ilacından karşılamaya yöneliyorlar.
Bir
şirkette çalışan Japon, şirkete bağlılığını ve çalışmaya
verdiği ciddiyeti göstermek için işbaşından yarım saat önce
geldiği işinden geç saatlerde çıkmakta, bu mesailer çoğu
zaman gece 10:00`u geçmektedir. İş yemeği ve şirket
yemeklerinin de oldukça sık olması birçok kişinin işten yaşamaya
vakit bulamamasına sebep olmaktadır. Senelik izinlerin şirketlerde
kullanılmaması devleti ilginç bir yönteme itmiştir. Yasal
hakkı olmasına rağmen, birçok Japon yazın senelik
izinlerini kullanmaz. Devlet her aya bir gün resmi tatil koymuştur.
Böylece hiç değilse ayda bir ve senede on iki
gün ekstra tatil yapabilmektedirler. Bu kadar ağır çalışma
şartları ve şirketteki ast üst ilişkilerinin askeri bir
nizam ve ciddiyet icinde olduğunu göz önüne alarak,
Japonya`ya göçmek isteyen vatandaşlarımıza bir daha düşünmelerini
tavsiye ediyorum. Her halükârda 40m2`den dar, tek göz evde yaşamak
ve domatesin tanesini yaklaşık 1 USD`a yemek. Bu iki somut örnek
bile Japonya`nın, bizim için yaşanması hiç de kolay bir ülke
olmadığını anlamada yeterlidir sanırım. Diğer taraftan,
Japonya ekonomik anlamda büyük bir ülke. Son krizler, yabancı
lokantalara rağbeti azaltsa da yine lokantacılık iyi kazanç
sağlayabilir Japonya`da. Biraz Japon damak tadına göre
ayarlanmış kebapların sunulduğu bir lokanta ile çok başarılı
olunabilir. Türk yemeklerinin otantik olarak değerlendirilmesi
de hem rağbeti artırmakta hem de fiyatların tatminkâr
seviyede olmasını sağlamaktadır.
Bu
inanılması güç hayat şartlarından bahsedince, akla şöyle
bir soru gelebilir, neden o zaman Japonya`da teknoloji bu kadar
gelişmiş durumda?
Bu konuda iki temel noktaya da değinmek gerekir. Birincisi
Japonlar teknolojilerinin temelini Amerika ve Avrupa’dan almışlardır
ve birçok alanda hâlâ bu devam etmektedir. Ne var ki patenti
alınan ürünlerin üzerinde uzun mesailerde yapılan çalışmalar
ve incelemeler sonucunda Kaizen
yani iyileştirmeye gidilmiş, bu sınırsız mükemmeliyetçilik
ve ince işçilik kabiliyeti, teknoloji harikası ürünlerin üretilmesinde
en önemli etken olmuştur. İkinci olarak Japonya`nın İkinci
Dünya Savaşından sonra zaten teknoloji satmaktan başka
alternatifi yoktu. Yatırımını tamamen bu alana kaydırmak
zorundaydı. Ordu kurmasının yasaklanması, dünya
siyasetlerini Amerika’ya bağlamaları, yüzölçümüne kıyasla
yoğun olan nüfusu ve petrol, doğalgaz gibi doğal
zenginliklerden yoksun olmaları Japonlar`ın şimdiki
memleketlerinde hayatta kalabilmeleri için bu teknoloji ürünlerini
üretmek durumunda bırakmıştır. Daha basit bir ifade ile
Japonlar, televizyon, dvd satıp meyve sebze ihraç
etmektedirler. Aksi takdirde, en temel ihtiyaçlardan yoksun
kalacaktırlar. Halk arasında sıkça söylenegelen bir ifadeye
göre, kendi tarım ihtiyaçlarının sadece %40`nı karşılayabilen
bir ülkedir Japonya. Eger Japonya`da bu teknoloji olmasaydı
bugün bir Afrika ülkesinden hiç de farkı olmayabilirdi şeklindeki
yorumların ardında yatan da bu gerçeklerdir.
Japonların
genel anlamda yansıttıkları mütevazılığın bir sebebi de
kendi memleketlerindeki bu yasam şartlarıdır. Bizim gibi
rahatına düşkün ve buyruk tanımaz karakterdeki bir milletin
Japonya`da uzunca yaşaması hiç de kolay olmasa gerek. Sadece
ismine kapılıp hakkında hiç bilgisi olmadan bu ülkeye çalışmaya
gelmek isteyenlere şu sözü hatırlatmak isteriz: “Uzaktan
davulun sesi hos gelir”.
Hoşçakalın.
Turhan Doğan
http://sufizmveinsan.com
12.03.2002
|