„KARGALAR KOROSU
Koca bir çöp tenekesi
Şu internet şiir siteleri…
İçine gelen doldurmuş,
Giden doldurmuş,
Bir yığın nahoş kelimeyi…
Dinleyin de görün,
Avvam takımını,
Nasıl da bozuyorlar,
Şair Sultan kelamını…
Bülbüller susmuş,
Kargalar konuşuyor,
Edebiyat çoktan unutulmuş,
Yalnız sesler boğuşuyor…
Ebediyet
için
yazmıyorlar,
Puan ve yorum yarışında millet…
Ebedi şarkıyı arama dillerinde,
Onu bulamazsın, o yok hiçbirinde…
Nuray Lale, 03. Aralık
2005
SERBEST
ŞİİRİN
YAZIMINA DAİR
BAZI TESPİTLER VE TEKLİFLER (MEHMET NURİ PARMAKSIZ)
Şiir kavramı ve şiire dair tartışmalar -sanırım- hiç
bitmeyecektir.
Mana, biçim ve vezin noktasında, her şair kendine göre bir fikir
beyan etse de, şiirin estetik bir yapıya dayanan biçim ve ses
güzelliği olduğu inkar edilmez bir vakıadır. Kanaatimce
devrimizin
şekil (form) açısından zevki “Serbest ” şiirden yanadır; yalnız, serbest
tarzın şairlerimiz tarafından yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.
İlk önce şunun bilinmesi lazım: Serbest şiir, vezinler içinde en
zor olanıdır ve bu tarzı bir “başıboşluk” olarak algılayanlarla,
“serbest” kelimesini kendine göre yorumlayanlar yanlış
yoldadırlar.
Şiirin ciddiyetine varmazsak, yazdıklarımız bizler için bir hatıra
olmaktan öteye geçemez. Amacımız, gerçekten şiir yazmaksa,
okumak, araştırmak, daha önceden yazılmış şiirleri incelemek ve
şairlerin “büyük” şiire ne kadar zor ulaştığını anlamak hatta
tecrübe etmek lazımdır. Tabi, bunları söylerken, şairlik için
olmazsa olmaz olanın, en başta, istidat olduğunu belirtmeliyim.
Mehmet Turan Yarar, bu konuda şöyle söylüyor: “ Ruhumuzda
şairlikten eser yoksa, biçim ne yapsın?”
İlk önce şuna karar vermeliyiz: Şiiri, bütün güzellikleri içinde
toplayan bir vadi olarak düşünelim. Biz, bu vadiyi uzaktan
seyretmekle mi yetineceğiz? Yoksa, bu vadinin içine girip, o
güzelim çiçekleri yakından görüp, o temiz havayı teneffüs mü
etmek istiyoruz? Sanırım, herkes ikincisini tercih edecektir.
İşte o zaman, bilgi olmadan, teknik olmadan, sadece gönlümüzden
gelen sesle güzel şiir yazabileceğimizi zannetmek biraz
safdillilik olur. İşi tesadüflere bırakmaktansa, yeteneği
olanların bunları öğrenerek ve kendilerini geliştirerek şiire
devam etmelerinin daha iyi olacağını düşünüyorum. Yoksa yetenek
zamanla körelebilir ve istidadımızı bilgiyle beslemezsek tekrara
düşebiliriz. Bu hem şiire zaman ayıranlar, hem de Türk şiiri
için bir kayıptır.
Lafı fazla uzatmadan, serbest tarzda yazdıkları şiirlerle tanınan
şairlerimizin bu form içinde neler yaptığını ve neler
yapılabileceğini ortaya koyalım; yalnız tespit ve tekliflerimin
serbest şiir için değişmez doğrular olduğunu söyleyemem.
Şairlerimizin bu örneklerden hareketle, kendilerine göre bir
tarz geliştirebileceklerini düşünüyorum. Her zaman söylediğim
gibi, şairler, şiirdeki teknik ve estetik yapıyı bildikten
sonra, tercih ve kabullerinde serbesttirler.
1- Günümüz şairlerinin, serbest tarzı kullanırken çoğunlukla şiirlerini
uzun yazdıklarını görüyor ve Türk şiiri adına üzülüyorum. Yanlış
anlaşılmak istemem; serbest şiir uzun yazılmaz demiyorum. Demek
istediğim, şiiriyeti, anlam bütünlüğünü ve orijinal söyleyişi
sağlayabildiğimiz ölçüde şiiri uzatmamızdır. Heceli ve aruzlu
şiirlerin, belli bir kalıbı ve estetiği olduğundan bu şiirlerde
şiiriyeti sağlamak kolaydır. Buna örnek: Han Duvarları,
Monaroza...vs. gibi. Fakat, Orhan Veli’nin çok çok uzun bir
şiiri yok; şiiriyeti sağladığı oranda şiirleri uzun. Atilla
İlhan, zaman zaman gereksiz yere şiiri uzatmış olsa da,
hafızamızda yer eden şiirleri, şiiriyet sağlandığı ölçüde uzun.
Örnek: Ben Sana Mecburum..vs. gibi. Hülasa söylemek istediğim,
uzunluk ve kısalığın sadece mısra sayılarına bağlı olmadığıdır;
şiiri, az sözle çok şey anlatmak olarak düşünürsek, bu
söylediğim daha net anlaşılır.
2-
Geleneğimiz incelendiği zaman,-istisnalar hariç- hece ve aruzla
yazılmış şiirlerin bir mısrasında bulunan hece sayısının, en çok
“16” olduğunu görürüz. Bu, geleneğin estetik noktada oluşturduğu
bir kriterdir. Mısralarımızın “16” heceden fazla olması şiire ne
zarar verir? Açıklayayım:
Her
dilin kendine göre bir musikisi vardır. Şiir geleneğimiz öyle
rastgele kurulmamıştır. Mısra içersinde, ritim, ahenk ve sesi
bozacak uygulamalardan kaçınmalıyız. “16” heceden sonrası
tehlikelidir; çünkü mısramız cümleye dönebilir, şiirimiz
düzyazıya yaklaşabilir. Nesir ve nazım, birbirinden farklıdır ve
şiirde kullanılan anlatım dolaylı, nesirde (düzyazıda) ise
doğrudandır. Bu konudaki örneği, Sezai Karakoç’tan seçtim:
“Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı
Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat.
(Kapalı Çarşı Şiirinden).
Burada şiirin manası güzel olsa da, kanaatimce mısranın yapısı
bozulmuş ve mısra cümleye dönüşmüş. Yeri gelmişken, bir mısra
içersinde, üç veya daha fazla açık heceyi yan yana getirmezsek,
mısranın içindeki musiki artacağını ve serbest de olsa şiirin
bestelenme şansının çoğalacağını söyleyebilirim.
3-
Serbest şiirde kafiye olmaz demeyelim ve belli ölçüler içinde
ama çok fazla göze batmayacak şekilde, kafiyeyi ve ses
benzerliklerini kullanalım. Bu şiirimizde hem musikiyi
arttıracak, hem de şiirimizin ses olarak güzelleşmesini
sağlayacaktır. Ayrıca kafiye, şiirlerin ezberlenmesini ve akılda
kalmasını da kolaylaştırır. Serbest şiir içersinde yarım kafiye
de kullanılabilir ve bu şairin tercihine bağlıdır. Oktay
Rıfat’ın, şu mısralarını örnek olarak verebilirim:
“
Kasımpaşa kıyıları tersane
Bir kız sevdim alimallah bir tane
Her dem sevdâlıya kız mız bahane...(‘İstanbul Türküsü’ şiirinden).
4- Serbest şiir içersinde hecenin duraklarından da
yararlanılabilir. Orhan Veli bile, “Anlatamıyorum” şiirine,
“ Ağlasam sesimi duyar mısınız” diye başlıyor.
Heceleri sayarsak sonuçta, 6+5 olduğunu görürüz. Bu özelliği,
mısraları kurarken, bazı mısralar arasında bağlantıyı sağlamak
ve şiire bir akış kazandırmak için yapabiliriz. Cahit Sıtkı
Tarancı’nın şu mısralarına bakın:
“ Şaşırdım kaldım, nasıl atsam adım
Gün kasvet, gece kasvet.
Bulutlar sisler içinde bunaldım,
Gök mavisine hasret.”
(‘Şaşırdım Kaldım’ şiirinden)
Birinci ve dördüncü mısrada 11’li; ikinci ve dördüncü mısrada
7’li hece kullanılmış.
Arif Nihat Asya’nın ve Orhan Veli’nin serbest şiirleri
incelendiğinde bu örnekler çoğaltılabilir.
5- Serbest şiir yazarken, aruz kalıplarını kullanmak şiir
içersideki musikiyi artırır. Bu konuda, Orhan Veli, Arif Nihat,
Behçet Necatigil, Bedri Rahmi, Cahit Külebi ve bir çok şairi
örnek verebilirim. Bakın Orhan Veli’nin şiirlerindeki aruz
kalıplarına:
O- tur-muş da bir tür- kü tut- tur- mu-şum (‘İstanbul Türküsü’
şiirinden)
Fe’û lün/ Fe’û lün/ Fe’ û lün / Fe’ lün
Ga- rip-li-ğim du-yur-ma-yın a- na-ma (‘İstanbul Türküsü’
şiirinden)
Me fâ i lün/ Me fâ i lün/ Fa i lün
El ko-nu-şur se-vi-şir-miş ba- na ne? ((‘İstanbul Türküsü’
şiirinden’)
Müf te i lün/ Fa i lâ tün/ Fe i lün.
6- Mısra içersinde ses oyunlarına (asonans ve aliterasyon...)
başvurmak, mısranın ses güzelliğini artırır. Serbest tarz
şiirleriyle en çok Orhan Veli tanındığı için örneği yine ondan
vereceğim:
“İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.” (‘İstanbul Türküsü’ şiirinden).
Bu şiirde kullanılan sesli ve sessiz harflere bakalım: 5 tane
“l”; 6 tane “a” yı rastgele kullanmış diyebilirsiniz, ama 13
tane “i”yi tesadüfen kullanmıştır diyemezsiniz. Hele hele de,
ilk ve son mısranın 9 hece oluşuyla “ Bir fakir Orhan Veli’yim”
mısrasındaki aruzun “Fâilâtün Fâilün”kalıbına ne diyeceksiniz.
Bunlar tesadüf olamaz herhalde.
7- Tekrarlar, ikilemeler ve rediflerden de yararlanmak, şiirin
hem ses, hem de musiki gücünü artırır. Zeki Ömer Defne’nin şu
mısralarına bakın:
“Ziller çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benim için.
........
Ama ben, artık artık gidemeyeceðim.” (Ziller Çalacak, şiirinden)
Ya
da, Cahit Külebi’nin, şu şiirindeki, mısra tekrarlarına bakın:
“Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.” (İstanbul, şiirinden)
Arif Nihat Asya’nın, meşhur “ Bayrak” şiirindeki ikilemelerin
şiire kattığı güzelliğe bakın:
“Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.”
8-
Günümüz şiiri içersindeki şairler, “imge” diye bir kavramın
peşine düşmüşler. Bu konuyu derinlemesine araştırdım ve gördüm
ki, herkesin “imge” den de anladığı farklı bir şey. Ortaya yeni
bir güzellik koymak – ki bu yönüyle imge, bir anlamda hüsn-i
talil sanatını hatırlatıyor- orijinal bir söylem yakalamak veya
bir düşünceyi bir anlamda sembolize ederek anlatmak, imgeyi
oluşturuyor herhalde. Kanaatimce, bu imge denen şey, Divan
şiirindeki “mazmun” kavramının, günümüzdeki çağdaş yorumudur. Bu
konudaki tavsiyem ise, adına ister imge, ister mazmun diyelim,
söyleyişi güzelleştiren ve anlama güç katan -ki burda anlatmak
istediğim, az sözle çok şey ifade etmektir - her özellik
kullanılabilir. Şair, özellikle anlatıma güç katan edebi
sanatlardan mutlaka yararlanmalıdır.
9-
Şiiri süslü söyleyişten kurtulmak, sıfatlar dışında tasvir öğesi
kullanmamak, sade ve basit bir anlatım tarzını “sehl-i mümteni”
(Yunus’un şiirleri böyledir, anlamı, görünüşte söylenmesi
kolaymış gibi görünen ama söylemeye kalktığımızda zorluğu
anlaşılan demektir. Oluşturacak şekilde kullanmak da, şiire
anlam ve ses güzelliği verebilir. Hepimizin, zaman zaman
kullandığı bir cümleyi, Orhan Veli, bakın ne güzel
şiirleştirmiş:
“Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.”
Mısra, basit gibi kurulmuş gözüküyor. Üç mısranın toplamı bir
cümle aslında. Ama bunu yapabilmek, hiç de kolay değildir. İşte
bir sehl-i mümteni örneği.
10-
Sadece serbest değil, diğer tarzları da kullanırken,
şairlerimizin kelime seçimine dikkat etmesi gerekir. Gelenek iyi
bilinmeli ve gelenekten, hem şekil, hem de mana olarak
yararlanmaya çalışılmalıdır. Şair, şiir adına devamlı bir arayış
içinde olmalıdır. Bazen tek bir mısra bile şiir olabilir.
Edebiyatımız içinde bunun denemelerini, Talat Sait Halman
yapmıştır; fakat tek bir mısrada şiiri yakalamak zordur, bu da
bilinmeli. Bu tek mısra bazen özdeyiş yerine geçer, bazen de bir
atasözü hüviyetine bürünebilir. T. Sait Halman’dan örnek:
“Dolu dizgin giden at, nefret eder dizgininden.”
“Mavidir renklerin en çok doğup en çok boğanı.”
“Bir biçim bulsa bulut kendine, ağlar mıydı?”
Bütün bu anlattıklarımla söylemek istediğim şudur: Serbest
şiirin, ismi gibi serbest ve kolay zannedilmesi, şairlerinin
çoğunun şiirlerini serbest yazmasına yol açıyor. Okumadan,
araştırmadan ve belli bir birikim kazanmadan, tesadüfen, gerçek
manada şiir yazılabileceğini zannetmek, safdilliliktir.
Dergilerde ve internet sitelerinde yazılan serbest şiirleri
görünce, bu işin bu kadar basit olmadığını ve şiirin, bilgiyle
desteklenmesi gerektiğini anlatmak ihtiyacı duydum. Şiirin, ne
kadar ciddi bir iş olduğunun bir gün anlaşılacağını düşünüyorum.
Tekniklerin bilinip, uygulanması, şiire ulaşacağımızın garantisi
değildir. Teknikle bilginin birleşmesi doğal olmalı; şiir,
gönlümüzden gelen sesin, estetik yapı içinde işlenmesinden
doğmalıdır.
Şairler, teknikleri kullanarak özümsemeli ve zaman içinde bu
tekniklerin, doğal bir biçimde, hafızasından şiirine nasıl
yansıdığını tecrübe etmelidir.
Yaptığım bu açıklamalarla, şiirin ve özellikle de serbest
şiirin, neden bu kadar zor olduğunu anlatabildiysem, Türk şiiri
adına görevimi yapmış sayıyorum. Kimseye şiirin şöyle veya böyle
yazılacağını söyleyemem, ama yazılanların daha iyi ve okunabilir
olması açısından, bu meselelerin de bilinmesi gerektiğine
inanıyorum.
MEHMET NURİ PARMAKSIZ
Ek
(Nuray Lale): Newton’dan bir söz: „Eğer ben daha fazla ileriyi
görebildi isem, bu sadece devlerin sırtından baktığım içindir…“
Bu sözüyle Newton, kendisinden önce gelmiş geçmiş bütün büyük
bilim adamlarını
okuyup, onlardan yola çıkarak, yer çekimini bulduğunu ifade
ediyor...
Mükemmel
eserler yaratmak isteyen herkesin, kendisinden önce gelen
büyükleri tanıması şarttır...
Dünyada
toplam 25.000 Band şiir yazılmış şimdiye kadar... Okumak ve
öğrenmek isterseniz sonsuz bir derya keşfedersiniz...
NURAY
LALE, Eğitim ve
Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
İstanbul
-17.01.2005
http://sufizmveinsan.com
|