Şaşkınlık
Amerika'da başladı. 70'li yılların
başında, enfarktüs sonucu erken ölüm (70 yaşından önce)
toplam ölümlerin
%40'a yakınını oluşturuyordu ve hâkim sav, bu riski kandaki
kolesterol oranınının yüksek olmasına bağlıyordu. O
zamandan beri, yüz elli yıl önce Fransa'da keşfedilen bu
küçük molekül nifak tohumları ekmeye devam ediyor. Hangi
orandan itibaren endişelenmeliyiz?
Beyin, et, peynir, yağ, yumurta yiyebilir miyiz? Beyin
konusunda sorun aşılmış görünüyor: İçerdiği
%2 oranında kolesterol nedeniyle değil, beynin süngerleşmesinin
sorumlusu hayaletimsi "alışılmamış bulaşıcı
etken"i barındırma olasılığı bulunduğundan pek
tavsiye edilmiyor. Diğer yiyecekler içinse cevap, et ve süt
ürünleri satıcıları, sıvı yağ ve margarin satıcıları,
ilaç satıcıları gibi çeşitli sanayi lobilerine göre değişik
olabiliyor. Yine de görünen o ki, bu alanda "yağlar"
birincilik kürsüsünde, ama gerçek olanları, yani zeytinyağı,
kolza, ayçiçek, ceviz ya da üzüm çekirdeği yağı gibi oda
sıcaklığında donmayan yağlar...
Çeşitli
hurma ya da kopra (hindistancevizi çekirdeği, bitkisel
yağın ana maddesi) yağları, doymuş yağ asidi bakımından
en az tereyağı, peynir ya da yağlı dana eti kadar zengin
olan "koyu" yağlardır. Bu tür yağ asitleri ise -yanlış bir biçimde onların
yalnızca hayvansal yağlarda bulunduğu sanılıyor-kandaki
kolesterol oranını ve dolayısıyla kalp-damar hastalıkları
riskini artırdıkları için zararlı bulunuyor. İşte başladığımız
noktaya
geri döndük. Ama tam olarak değil...
Artık
bazı yağlı besinlerin kanımızdaki kolesterol oranını
kolesterolün
kendisinden daha çok etkilediği biliniyor. Bu da tavsiyelerin
çeşitliliğini açıklıyor: İhtiyattan ("Haftada 6 yumurtadan
fazla yemeyin, çünkü yumurta sarısı
kolesterol bakımından çok zengin [220
mg]") aldırmazlığa kadar ("Bu
kolesterol yasağı
da yetti artık") gidiyor bu tavsiyeler. Açıklaması basit. Organizmamız erittiğinden iki kat daha fazla kolesterolü bireşimler
(bir günde alınan ortalama
0,3 - 0,6 gram kolesterole
karşılık 0,5 - 1 gram). Üstelik, besin yoluyla alınan
kolesterol miktarını değiştirmek, genetik hastalıklar arasında
en yaygınlarından regülasyon sistemi bozukluğu
olanlar hariç, kan değerleri oranını önemsiz ölçüde
etkiler. 70 kilo ağırlığındaki bir
insan, organizmasında yaklaşık 140 gram kolesterol depolar,
bu da bir litre kanda ortalama 2 gram kolesterol demektir. Litre
başına 2 gramlık bu orandan fazlasına bir rejimle müdahale
etmek de koşullarla son derece yakından ilişkilidir: cinsiyet,
yaş, kalıtım, diğer risk faktörleri (tütün,
hareketsizlik, yüksek
tansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık vb).
"Cinsiyet"
mi? Evet, doğru okudunuz. Kendisiyle aynı yaştaki bir erkekle
aynı kolesterol oranına sahip bir
kadın, menopozdan
önce kalp-damar hastalığı risklerşine karşı korunmuştur.
Çünkü kadınlık hormonları östrojenler, kandaki iyi
kolesterol oranını yükseltir. Kendimizi kolaycılığa kaptırmayalım;
iyi ve kötü kolesterol yoktur. Hücre çeperlerinin ana
maddesini, steroitlerin (kortikoitler, cinsiyet hormonları, D
vitamini) ve yağların sindirimi için gerekli karaciğer tuzlarının
çekirdeğini oluşturan tek bir molekül vardır. Buna karşılık,
kanda kolesterolün dolaşımını sağlayan çok çeşitli
"taşıt aracı" bulunur. Bunlardan bazıları sadece
dağıtımdan sorumlu
araçlardır, bazıları ise arıtma işini de yapan ve daha sonra
kolesterol artıklarını dönüştürülecekleri ya da
vücuttan atılacakları karaciğere götüren çöpçü
araçlardır. Bu kamyonlar aslında lipoprotein adı
verilen ve sürekli değişikliğe uğrayan
yağlı toplardır (Lp). Bu
topların etkileşimli parçacıkları, hücrenin
alıcıları tarafından
tanınan ve apoprotein adı verilen
yüzey proteinleridir. Kolesterol dağıtım araçları apo B 1.00 bakırnından zengin LDL (low
density lipoproteins [düşük
yoğunlukta lipoproteinler])
ve çöpçüler ise apo A 1 bakımından
zengin HDL (high density
lipoproteins [yüksek yoğunlukta
lipoproteinler])'dir.
Biraz
fazla LDL ve felaket! LDL'ler kanda daha uzun süre
dolaşırlar, oksitlenirler ve yalnızca damarların
çeperlerindeki yapay hücrelerin altında bulunan akyuvarların
"çöp tenekesi" alıcıları
tarafından tanınmazlar. Bu akyuvarlar yağ ve kolesterol
bakımmdan zengin köpüksü hücrelere dönüşürler, bu hücrelerin birikmesi de atardamarlarımızın yaşlanmasında ilk
aşamayı oluşturur. Yüksek sayıda HDL ve apo A 1 ise,
tersine, koruyucu bir unsurdur; spor, bazı yağlar ve... şu
ünlü östrojenler onların birikmesine yardımcı olur. İlginize
sunulur: İyi bir LDL/HDL
oranı genellikle 3'ün
altında olmalıdır.
İşte bir litre kanda
1,60 gramdan daha düşük bir kolesterol oranı, tam kanamaların,
kanser ve depresyonun beklediği
fırsattır...
Öyleyse
siz, en iyisi bu konuya mesafeli yaklaşın. Sanayiciler
ve doktorlar, aralarından
birinin de belirttiği gibi, sizin kolesterolünüzle
yollarını buluyorlar... Birileri, hayvanlara özgü bu
molekülü içermesi tanım olarak imkânsız bazı bitkisel ürünleri
''kolesterolsüz" diye pazarlayıp ceplerini dolduruyor. Üçkâğıtçılığın
dik alası! Diğerleri ise, Fransa'da çok yaygın bir ikileme
neden oluyor; Fransızlar en az Anglosaksonlar kadar yağlı
yeseler de devam edebilirlermiş, çünkü Fransa'da kalp-damar
hastalığından ölüm oranı iki hatta üç kez daha düşükmüş.
Bunun nedeni ise hoşsohbet, dengeli öğünler, düzenli şarap,
meyve ve sebze tüketimi, yağ dengesi (bitkisel / hayvansal) olabilirmiş...
Ama bu da başka bir öykü ve belki de gelecekte
çürütülecek başka bir yerleşik düşünce değil mi?
Marie-Laure
Moinet
20.12.2001
http://sufizmveinsan.com
KAYNAKÇA
appeldorfer
G. (der.), Traite de
l'alimentation et du corps, Flammarion, 1994. hubert Annie, Pourquoi les Eskimos n'ont pas de
cholesterol, First Editions, 1995. renaud Serge, Le regime sante, Odile Jacob, 1995.
|