Kuantum Teorisi -1-


Değerli Okurlarımız,  sizlere  karmaşık fizik bilgilerini olabildiğince sadeleştirerek derleyip sunmaya gayret ediyoruz.  Bu derleme de yerli yabancı fizikçilerin bilgilerinden,  mistik düşünürlerin  ve bu konuya ilgisi nedeni ile yaklaşım yapan kişilerin fikirlerinden yararlandık.

Aşağıdaki video larda kuantum kavramı   görsel olarak çok ünlü fizikçiler tarafından anlatılmaktadır ve videoların altında yer alan metinlerden dialogların türkçe tercümelerini takip edebilirsiniz.
****************************************************************************

THE QUANTUM CAFE(video)

The Quantum Café
(İzlemek için resme tıklayınız)
BRIAN GREENE: 1920 li yıllarda bir fizlkçi grubu fizikte çığır açan yepyeni bir düşünce şekli ile ortaya çıktılar ve böylece Einstein’ın elinden meşale yi almış oldular.

Onların evrenle ilgili görüşleri o kadar tuhaftı ki bilim kurgu bile bu fikirlerin yanında hafif kalıyordu ve Einstein’ın unification teorisini de tepetaklak ediyordu. Danimarka lı fizikçi Niels Bohr liderliğindeki bu fizikçiler evrenin tamamen değişik bir diyarının üzerindeki örtüyü kaldırıyorlardı. 

O yıllarda atomun tabiattaki en küçük parça olduğu düşünülüyordu, ama ortaya çıktı ki atomlar  daha da küçük parçacıklardan, kısacası  proton ve nötronun çekirdeklerinden ve onların etrafında yörüngelerinde  dönen elektronlardan meydana gelmiştir. İşte burada Einstein ve Maxwell’in teorileri bu parçacıkların atomun içinde birbirleri ile ne şekilde bir ilişkileri olduğunu açıklamaktan çok uzak kalmıştır.

PETER GALISON:  Bütün bu konularla ilgili muazzam bir esrar vardı.  Atom çeşitli yollarla gözlemlenirken  çekirdekte nelerin olduğunu anlamak mümkün değildi  ve eski teorilerde bunları açıklamakta tümüyle yetersizdi. Yerçekimi bu işlemler için çok zayıf kalıyordu ayrıca elektrik ve manyetizm de çok yetersizdi.

BRIAN GREENE: Bu yeni, ama tuhaf dünyayı açıklayacak bir teori yoktu.Bilim insanlarıda kendileri için çok yabancı oaln bu  atomik bölgede kaybolmuşlardı ve tanıdık bazı işaretler bulma gayreti içindeydiler.

Ama, 1920’li yıllarda herşey değişti. O dönemde fizikçiler ‘’kuantum mekaniği’’ isimli yeni bir teori geliştirdiler. Bu teori mikroskopik alemi çok başarılı bir şekilde anlatıyordu.  Ama daha da önemlisi kuantum mekaniği öylesine radikal bir teori idi ki o zamana kadar oluşmuş evrenle ilgili tüm görüşleri ve düşünceleri yıkıyordu.

Einstein’ın teorilerinde ki şart evrenin düzenli ve öngörülebilir olması idi, ama Niels Bohr onunla aynı fikirde değildi. Bohr ve meslekdaşları atom ve parçacıklar skalasında dünyanın bir şans oyunu olduğunu ilan ettiler.  Atomik veya quantum seviyede belirsizlik hüküm sürüyordu.  Kuantum mekaniğine göre yapabileceğiniz en iyi şey hangi olasılığın gerçekleşeceğini  öngörmekten öte gitmiyordu.İşte bu tuhaf düşünce realitenin insanları huzursuz edici yeni bir resmine kapıyı açtı.

Bu öylesine huzursuz edici idi ki kuantum mekaniğinin tuhaf özellikleri bizim günlük yaşantımızda fark edilir olsa (burada kuantum kafe de olduğu gibi) siz aklınızı kaçırdığınızı zannedebilirsiniz. 

WALTER H.G. LEWIN:  Kuantum dünyasının kanunları bizim alıştıklarımızdan çok farklıdır. Bizim günlük deneyimlerimizde kuantum dünyasında yaşananlardan tümüyle farklıdır. Kuantum dünyası çılgındır.  Galiba onu en iyi şu şekilde tanımlayabiliriz :’’Orası çılgın bir dünyadır’’.

BRIAN GREENE:  Yaklaşık 80 yıldır  kuantum mekaniği bizim evrenimizin çok çok küçük ölçeklerde acaip ve tuhaf bir şekilde davranmakta olduğunu başarıyla iddia etmiştir. Ancak, günlük yaşamda  biz doğrudan doğruya kuantum mekaniğinin tuhaflığını göremeyiz.  Ama, buraya  Kuantum Cafe ye geldiğiniz zaman büyük, günlük şeylerde bazen sanki mikroskobik küçüklükte imişler gibi davranırlar. Ve, ben buraya kaç defa gelirsem geleyim hiçbir zaman buna alışamamışımdır.

(Brian bardaki kızdan bir portakal suyu ister. Kız ise ‘’Vermeye çalışırım’’ diye  çok ilginç bir cevap verir.)

BRIAN GREENE: Bakın ‘’Vermeye çalışırım’’ diyor, çünkü buradaki görevliler kesin siparişler almaya alışık değillerdir, zira burada her şey rastlantılar, olasılıklarla  yönetilir. Ben bir bardak portakal suyu istediğim zaman gerçekten bana portakal suyu verilebilmesi için sadece belirli bir olasılık vardır.

Ayrıca bir isteğinizin  sonucunda ortaya çıkan başka türlü bir sonuçtan dolayı da hayal kırıklığına uğramamanız gerekir. Çünkü kuantum mekaniğine göre sizin siparişiniz sonucu sarı veya kırmızı bir su almanız olasıdır ve bunların her ikiside gerçek olabilir.  Sanki bu olasılıklar bizim evrenimize paralel olan  evrenlerde yer alıyor gibidirler ve bu evrenler içlerinde yaşayanlara görede son derece gerçektir (aynen bize göre kendi evrenimizin gerçek oluşu gibi).

WALTER H.G. LEWIN:  Şayet, binlerce olasılık varsa, ve kuantum mekaniği bunlardan hangisinin gerçekleşebileceğini  kesinlikle söyleyemiyorsa, o zaman binlerce olasılığın hepsi birden gerçekleşir.  Evet, şimdi siz bu söylediklerime gülebilirsiniz ve ‘’Böyle bir şey olması mümkün değil, bu yanlıştır’’ diyebilirsiniz.  Ama, fizikte daha nice şeyler varki fizikçiler tarafından ilk defa ortaya atıldıklarında herkes yanlış olduklarını düşünmüştü, ama yanlış olmadıkları sonradan anlaşıldı.  Bu yüzden bu konununda yanlış olduğunu söylemeden evvel biraz dikkatli olmalıyız.

BRIAN GREENE: Hatta, kuantum mekaniğine göre bizim evrenimizde bile bazen gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını düşündüğümüz  şeylerin bile gerçekleşme şansı vardır. Örneğin, çok çok küçük parçacıkların size ve bana içinden geçilemez gibi görünen duvarlardan veya engellerden geçme şansı vardır. Hatta, benim bile duvar gibi çok katı bir şeyin içinden geçebilmemde mümkün olabilir.  Kuantum hesaplamalarına göre böyle birşeyin bizim günlük dünyamızda olabilmesi ihtimali çok çok az.  Bu yüzden bir başarı şansı elde edebilmek için benimde sonsuza kadar duvarın içine doğru yürümeye çalışmam lazım. Ama, burada (kuantum cafe de, yani kuantum boyutunda) bu tür şeyler devamlı olmakta.

EDWARD FARHI (Massachusetts Institute of Technology) : Kuantum mekaniğini anlayabilmek için sizin öncelikle dünya yaşamı ile ilgili yaptığınız bu tür varsayımları terk etmeniz gerekir. Peki, ben, içimde, derinlerde bir yerde kuantum mekaniğini anlamak için yoğun bir sezgiye sahipmiyim?  Hayır.

BRIAN GREENE:  Aynen Einstein gibi. O da evrenin belirli ve öngörülebilir bir şekilde davrandığına dair inancını hiç bir şekilde kaybetmemişti. Einstein, bizim sadece olasılıkları belirleyebileceğimizi ve sonuçları belirleyemeyeceğimiz fikrini güçlü bir şekilde reddediyordu.

MICHAEL DUFF (University of Michigan):  Üniversitesi): Kuantum mekaniği herhangi bir deneyin sonucunun kesin olarak bilinmesinin imkansız olduğunu söyler. Biz, sadece deney sonucu ile ilgili olarak belirli bir olasılıktan bahsedebiliriz. İşte, kuantumun bu görüşünü  de  Einstein hiçmi hiç  sevmedi.  ‘’Tanrı zar atmaz’’ sözünü söylemeyi alışkanlık haline getirmişti.

BRIAN GREENE: Ancak, devamlı yapılan deneyler Einstein’ın düşüncesinin yanlış olduğunu gösterdi. Aynı zamanda bu deneyler sayesinde kuantum mekaniğinin  atomaltı boyutta dünyanın nasıl çalıştığını tarif ettiği anlaşılmıştır.

WALTER H.G. LEWIN:  Sonuçta  kuantum mekaniği ‘’olmasada olur’’ diyebileceğimiz bir lüks değildir. Demem o ki su neden bu şekilde? Neden ışık suyun içinden doğrudan geçebiliyor. Su neden şeffaf da diğer şeyler şeffaf değil? Moleküller nasıl oluşuyor? Neden reaksiyonları böyle? Atomik seviyede herhangi birşeyi anlamak istediğiniz zaman  sadece kuantum mekaniği ile bir aşama yapabilirsiniz.

EDWARD FARHI:  Kuantum mekaniği fantastik bir şekilde kesin.  Kuantum mekaniğinde yapılan bir gözlemle ters düşen herhangi bir öngörü olmamıştır.  Hiçbir zaman!

****************************************************************************

ÇELİŞEN İKİ KANUN (video)

 Two Conflicting Sets of Laws
(İzlemek için resme tıklayınız)
Sunucu: Şimdi, bilim kurgudan daha tuhaf bir dünyaya doğru gidin ve burada kurallara uymama oyunu oynayın. Göreceksiniz ki evrenin bu yeni  yüzü sizi en çılgın hayallerinizin ötesine taşıyacak. 

İşte burası ‘’sicim teorisinin’’ dünyası, kısacası her kuvveti, atomdan galaksilerin sonuna kadar her kütleyi, zamanın doğuşundan son tik tak a kadar ki her şeyi tek bir teoride anlatmanın bir yolu, yani ‘’Herşeyin Teorisi’’.

Bizim bu cesur dünyadaki rehberimiz meşhur bestseller yazar ve fizikçi Brian Greene.

BRIAN GREENE  (Kolombiya Üniversitesi): Buraya kaç defa gelmiş olursam olayım henüz alışabildiğimi söyleyemem.

Sunucu:  Acaba Brian bize modern fiziğin en büyük bilmecelerinden birini çözmekte yardımcı olabilecekmi? Bizim anlayışımıza göre evrende birbiri ile anlaşamayan iki temel kanun var, acaba bunu açıklayabilecekmi? .

Sunucu: İşte, son araştırmasını yapan Einstein’ı da bu çelişki bertaraf etti.  Yıllar sonra,  belki de bu sorunu aşma noktasına geldik.  Çözüm sicimlerde, kısacası bir çello nun üzerindeki teller gibi titreşen sicime benzer küçücük enerji parçacıklarında. Yani, bütün gerçekliğin tam kalbindeki bir kozmik senfoni.  Ama, bunun da bir bedeli var: paralel evrenler ve 11 boyut ki çoğunu hiçbirimiz görmedik.

BRIAN GREENE:  Belkide bizler gözümüzün gördüğünden çok daha fazla boyuta sahip bir evrende yaşıyoruz.

AMANDA PEET : (Toronto Üniversitesi): Uzayda ekstra boyutlar olduğunu söyleyenlere çılgın yaftası yapıştırıldı.

S. JAMES GATES, JR.  (Maryland Üniversitesi): Şayet, sicim teorisi test edilebilir bir öngörü sunamazsa, o zaman hiç kimsenin ona inanmaması gerekir. 

SHELDON LEE GLASHOW:   Bu bir fizik teorisimi yoksa felsefemi? 

BRIAN GREENE:   Kesin olan birşey varki sicim teorisi bize evrenin hayal ettiğimizden çok çok daha tuhaf olduğunu göstermekte.

GABRIELE VENEZIANO (CERN):  Biz sicim teorisini kazara keşfettik.

Sunucu:  Evet, devrimci bir fikrin mütevazi başlangıçları.

JOSEPH LYKKEN (Fermilab): Herkes bunun çılgın bir şey olduğunu düşündü.

SUNUCU: Saplantılar bilim insanlarını fiziğin kutsal kasesini bulmaya yönlendiriyor, ama onlar keşfedecekleri şey için hazırlarmı?  Şimdi mükemmel evrenin tuhaf dünyasına adım atalım.

BRIAN GREENE: Yarım yüzyıldan daha fazlabir süredir  modern bilimin üzerinde kara bir bulut vardı. Buna sebep problem ise şöyle anlatılabilir:  Bizim evren hakkındaki fikirlerimiz iki ayrı teoriye dayanıyor.  Bir tanesi Einstein’ın Genel relativite teorisi-ki bu evrendeki yıldızlar, galaksiler gibi en büyük şeyleri anlamaya yarar. Ama evrendeki en küçük şeyler, atomlar ve atomaltı parçacıklar kuantum mekaniği denen ve bizim gördüklerimizden tamamen farklı kurallara göre hareket ederler.

İşte, bu iki farklı kurallar dizisinin her biri kendi alanında çok kesindir, ama biz bunları birleştirip evrenin derinlerinde ki esrarları çözmeye çalıştığımız zaman işte o zaman tam bir felaket oluyor.

Evrenin başlangıcını, ‘’big bang/büyük patlamayı’’ ele alalım. Tam patlama anında çok küçük bir külçe çok şiddetli bir şekilde patladı. Bunu takib eden 14 milyar yıl boyunca evren genişledi, soğudu ve bugün gördüğümüz yıldızlar, galaksiler ve planetler oluştu. Eğer, biz şimdi kozmik filmi sondan geriye doğru oynatıp, zamanın başlangıcına doğru gitmeye çalışırsak,   o zaman şimdi birbirinden ayrılmaya çalışan herşey tekrar bir araya gelecek, böylece evren de küçülecek daha sıcak ve yoğun bir hale gelecektir.

Big bang’e ulaştığımızda evrenin hem devasa bir şekilde ağır ve düşünülemeyecek kadar küçük olduğu dönemde projektörümüzde karışıklık olur.   Bizim iki değişik fizik kanunumuz da birleştirildiği zaman işlemez hale gelir, bozulur.

Peki, quantum mekaniği ve genel relativiteyi birleştirsek ve kozmik filmin tamamını görsek nasıl olur?

İşte, ‘’sicim teorisi’’ denilen yeni bir düşünce seti bunu yapmakta başarılı olabilir. Şayet doğru ise bu bilim tarihinde ki en büyük olaylardan  biri olacaktır. Belki günün birinde, sicim teorisi en küçücük parçacıklardan kozmosun en uzak yerlerine kadar bütün tabiatı anlatmayı başaracak ve bunu da sadece bir tek şeyi kullanarak yapacak . Bu kullanılacak şeyler ise  sicim denilen minicik,  titreşen ve enerji parçacıkları/telleri  olacaktır.

Peki, o halde bunu başarabilmek için neden fizik kurallarını baştan yazmak zorundayız? Şu anda mevcut iki fizik kanunun birbiri ile uyum içinde olmaması neden önemli?  Bunu şöyle açıklayabiliriz.  Örneğin, yaşadığınız şehirde trafik kanunları bir değil iki ayrı grup halinde  olsun ver bunlar birbirine ters düşsün.  Evet, gördüğünüz gibi çok ciddi bir karışıklık ortaya çıkar.

Burayı anlamak için de birbiri ile çelişen her iki kanunu bir anlam ifade eden tek bir set haline getirmenin yolunu bulmanız  gerekir.

Mıchael Duff (Michigan Üniversitesi): Biz, oralarda bir yerde bir teori olduğu varsayımı üzerinde çalışıyoruz ve bizim görevimiz de  akıllıca  çalışarak bunun ne olduğunu ortaya çıkartmak.

Steven Weinberg (Austin-Teksas Üniversitesi): Bizim bir garantimiz yok, yani yıldızlarda bizim başarılı olacağımız yazılı değil, ama umuyorum ki bu çalışmaların sonunda elimizde herşeyi kapsayan ve yöneten tek bir teori olacak.

BRIAN GREENE: Ama, bu teoriyi bulmadan önce fantastik bir seyahate çıkalım ve elimizdeki iki kanunun neden birbirleri ile çeliştiğini tesbit edelim.  Bu tuhaf seyahatte ilk durağımız çok büyük cisimlerin diyarı.

Büyük skalalarda evreni tarif etmek için bir set kural kullanırız, bu da Einstein’ın Genel Relativite teorisidir ve bu teori yer çekiminin, öekim kuvvetinin nasıl çalıştığını gösterir.  Genel relativite uzayı sanki bir tramboline gibi resmeder. Buna göre uzay düzgün bir doku gibi  ve  yıldızlar, planetler gibi ağır cisimler onu eğdirip esnetebiliyorlar.

Şimdi, bu teoriye göre eğilmeler ve kıvrımlar bizim çekim gücü olarak algıladığımız şeyi oluşturuyorlar. Yani, dünyayı güneşin etrafındaki yörüngesinde sabit olarak tutan gücü.  Bizim gezegenimizin tek yaptığı ise uzay dokusunda güneşin yarattığı  kıvrımları ve düzey çizgilerini takip etmek.

Ancak, hikayenin tamamı genel relativite kuralları ile belirlenmiş düzgün, hafifçe kıvrılan bir uzay görüntüsünden  ibaret değil.  Evreni, çok çok çok küçük skalalarda anlayabilmek için bizim genel relativiteden  tamamen farklı başka bir kurallar seti kullanmamız gerekli ki bunlara da  kuantum mekaniği ismini veriyoruz.  Görüldüğü gibi kuantum mekaniğinin çizdiği uzay resmi genel relativite nin çizdiğinden  o  kadar farklı ki adeta iki ayrı evrenden bahsediyor gibiler.  

Genel relativite ve kuantum mekaniği arasındaki sorunu görebilmek için bizim ebat olarak çok çok çok küçülmemiz gerekiyor.   Asansöre binip büyük objeler dünyasını arkada bırakıp mikroskopik boyuta doğru yol alırken alışık olduğumuz uzay görüntüsü  (ki burada her şeyin nasıl davranacağını öngörebiliriz) yerini her şeyin çok çok daha az kesin olduğu bir dünyaya bırakır.

Ve biz küçülmeye devam edip maddenin en küçücük parçacığından bile daha küçük bir hale gelince, hatta atomlar ve onların içindeki parçacıklardan bile daha küçük olduğumuz zaman, kuantum mekaniğinin kanunları çalışmaya başlar ve uzay dokusu inişli çıkışlı ve  kaotik bir şekle dönüşür. Sonuçta  öylesine  düzensiz, fırtınalı bir dünyaya ulaşırızki  burası  bizim sağ duyumuza ve aklımıza adeta meydan okur.

Burada aşağıda,  uzay ve zaman öylesine bükülmüş kıvrılmış ve şekli bozulmuşturki  sağ, sol, yukarı, aşağı gibi geleneksel kavramlar alt üst olmuştur. Öyle ki   önce-sonra kavramı bile yok olur.  Hiçbir şekilde kesin olarak ben buradayım veya şuradayım veya aynı anda her iki yerdeyim diyemeyiz. Belki de ben şimdi olduğum yere daha önce geldim!?

Kuantum dünyasında hiçbirşeyi sabitleştiremezsiniz. Burası içgüdüsel olarak vahşi ve aşırı heyecanlı, çılgın bir yerdir.

WALTER H.G. LEWIN Walter H.G Lewın (Massachusettes Institute of Technology): Kuantum dünyasındaki kanunlar bizim alışık olduklarımızdan çok farklı. Peki, bu neden sürpriz olsun? Çok küçüklerin, atomik seviyenin dünyası neden bizim bu dünyamızda geçerli kurallara uysun? Yani, limonların, portakalların olduğu, sokakta dolaştığımız bizim dünyamızın kuralları ile neden aynı olsun ve neden atomaltı dünyada bizim ki gibi davransın?

BRIAN GREENE: Kuantum mekaniğinin öngördüğü dalgalı ve sinirli/gergin bir uzay ve zaman görüntüsü genel relativitenin  düzgün, düzenli bir geometrik model olarak tarif ettiği uzay ve zaman la çelişiyor.
Videonun sonu
****************************************************************************

Evet, fizikçileri görüp dinledikten sonra gelin birde büyük düşünür Sayın Ahmed Hulusi bu konuda neler söylemiş onu görelim:-

Dinin Temel Gerçekleri kitabından : Çağdaş Bakışla Din

‘’ BOHM’un, KUANTUM açıklamasında yeni boyut dediği ve “KUANTUM POTANSİYELİ” diye adlandırdığı bu görüşe göre;

-Atomaltı parçacıklarda sabit bir yer sözkonusu olmadığından, uzayda heryer eşittir.. Bu özelliğe mekânsızlık diyoruz. Bütün atomaltı parçacıklar birbiri ile ilişkili ve iletişimlidir.

-Holografik özelliğinden dolayı da küçük bir parçanın tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekân kavramı sözkonusu olmaksızın tümde eşit olarak dağıldığını göstermektedir.

Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan  gerçek, evrende mekânı olan herhangi bir yerdeki bir TANRININ varlığından sözedilemiyeceğidir.

Öte yandan İslâm’ın kutsal kitabı Kur’ân’a göre de, “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”.

Bu “ALLAH”, “AHAD”dır!. Yani, öyle bir TEK ki, varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sözedilemiyeceği gibi; O’nun parçaların birleşmesiyle oluşan bir tümel yapı olduğundan da sözedilemez; yani Panteist görüş bu yüzden “ALLAH” ismiyle işaret edilen anlamı vermez!.

Algılamaya GÖRE var kabuledilen her ŞEY, O’nun varlığıyla vardır; ne var ki, O, şeylerin toplamı değildir!. Gerçekte SADECE “O” VARDIR; evrendeki çokluk kavramını oluşturan şeyler, algılayanın algılama özelliğinden kaynaklanan bir sanı ve hayâldir!’’.

 

İnsan ve Din kitabından ‘’Aslını Bırak Faslına Bak’’

...’’İnsanın hakikati ile evrenin hakikati aynı asıldan aynı özden meydana gelmiştir ama... “İnsan” ismiyle, varlıktaki herhangi bir mahlûktan ayrılması insanın bileşimi itibariyledir!

Yani, atom boyutu itibariyle insan, o boyuttaki tüm varlıklarla bileşik tekil bir varlık olarak yaşamasına rağmen; bedenselliği ve bilincinin varolduğu boyut itibariyle, tüm varlıklardan bağımsız olarak kendi dünyasının (beden ve bilincinin) şartları içinde yaşamaktadır... Yani insan, bir alt katmandaki atom boyutunun algılamalarıyla, atom boyutunun şartlarına göre değil; moleküler yapısının şartlarına göre değil; hücresel beden boyutunun şartlarına göre ve bu boyutun oluşturduğu bilince bağlı olarak oluşan bilinciyle yaşamını sürdürmektedir.

Demek ki, bir alt asla göre dahi gerçek olan tekillik, üst katmanın yaşamına yön vermemekte; her katmanın kendi oluşum şartlarına göre yaşam geçerli olmaktadır.

Bunun sonucu nedir?                     

Bunun sonucu şudur:

Kişi, vahdet itibariyle, aslının Tekil Hakikat olduğunu ne kadar idrak etmiş, hissetmiş ve yaşar olursa olsun; sonuçta, yaşamı beden boyutunun şartlarına göre sürmektedir.

Biraz daha açık misal vereyim...

Bedeninin aslı moleküler katmandır!. Moleküler katmanın için ise, ne açlık ve susuzluk söz konusudur ne de hastalık veya kuvvetsizlik!.. Sen şimdi, benim aslım hücresel beden boyutuma GÖRE moleküler boyutum veya katmanımdır, diyerek yemeden içmeden durabiliyor, hastalanınca ilaç veya serum, vitamin almadan ayakta kalabiliyor musun?’’......

 

SİSTEM’İN Seslenişi kitabından:  Kuantsal Boyut ve Genler

 

‘’Kur’ân’ın, bu konulara nasıl işaret ettiğini elimden geldiği kadarıyla anlatmaya çalışmıştım özellikle “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımda; bilmem okumuş muydunuz?

Algıladığımız madde boyutunun ve her “şey”in orijini ve hakikati, aslı olan Kuantsal boyutta-evrende, her parçacık ÇİFT olarak vardır.

Şimdi önce şunu hatırlayalım…

Allah” kelimesi bir “isim” kelimesidir ve bir işaret kelimesidir.

Atan Allah’tı” âyetinde olduğu gibi, her şey, aynı orijin ve hakikatten meydana geldiği için, madde, et-kemik kol boyutunda olay bu kelimeye bağlanmakta olduğu gibi; “nokta” diye târif edilen “Kuantsal boyut”uyla TEKİL bir yapı olan evren de, elbette “ALLAH kelimesiyle işaret edilen”e bağlanır.

Ancak ne var ki, gene “ALLAH İsmi ile İşaret Edilen”in, yaratmış olduğu her “şey”den münezzeh-beri olduğu da başka bir gerçektir.

Yâni…

Kuantsal boyut olan, “RÛH” ya da “Rûh-u Â’zâm” ismiyle tasavvufta işaret edilen mertebe, tüm algıladığımız ya da algılayamadığımız her şeyin hakikati olan TEKİL bir yapıdır; ve Vitriyet” mertebesidir; ki, bundaki bilinç “her an yeni bir şân`dadır”; kuantların her anki değişkenliği dolayısıyla!.

Tüm Kuantlar bir çift hâlinde ve algılayana göre foton ya da dalga biçiminde yaşamlarına devam etmektedirler… Her an birbirleriyle iletişim hâlindedirler biri galaksinin öbür ucunda olsa bile!

Kuantsal evrenin kuantları, bizim algıladığımız hayvan boyutun (bedensel boyut) genleri gibidir!.

“GEN”ler, Kur’ân’da, “gemi” olarak sembolize edilmiştir!. Çeşitli anlamları Kuantsal boyuttan madde boyutuna “taşıyıcı” olarak “gemi”!

Tüm Kuantlar bir çift hâlinde ve algılayana göre foton ya da dalga biçiminde yaşamlarına devam etmektedirler… Her an birbirleriyle iletişim hâlindedirler biri galaksinin öbür ucunda olsa bile!

Kuantsal evrenin kuantları, bizim algıladığımız hayvan boyutun (bedensel boyut) genleri gibidir!.

“GEN”ler, Kur’ân’da, “gemi” olarak sembolize edilmiştir!. Çeşitli anlamları Kuantsal boyuttan madde boyutuna “taşıyıcı” olarak “gemi”!

Öyle “Uzay gemi”leridir bunlar ki; “kuantsal uzay”dan ışık hızıyla madde boyutumuza “anlam” yolcularını taşır!.

Çiftler hâlindeki “gen”lerden, hayvanlarınızı-bineklerinizi yâni madde bedenlerinizi yaratmıştır. Kromozomlar da hücre stoplazması içinde taşıdıklarıyla yüzmektedir “gemi” olarak!.

Nefislerinizden, yâni varlığınızı oluşturan genlerinizin –çiftlerin- eseri olan bilinç dalgalarınızdan da, gene çiftler hâlinde kişisel ruhlarınızı yani ebediyet bineklerinizi yaratmaktadır… Ve daha bilmediklerinizi!

Kuantsal boyutta her şey tek bir şuur hâlindedir.

Bu tekil şuur, “ilk akıl”=“Aklı Evvel” diye tanımlanmıştır.

Kuantsal boyut, “Hayat” sıfatının ta kendisidir!.

Var olan tüm melekler, bu “RÛH” adlı tek melekten, yâni bizim “kuantsal boyut” olarak nitelendirdiğimiz, orijinimiz boyuttan meydana gelmiştir!.

Yani, Kuantsal boyut tekilliğinde meydana gelen melekî katmanlar(?) ile, algıladıklarımız ve algılayanlar oluşmuştur.

Esasen her şey, Kuantsal boyutun kendi kendisiniseyr”inden ibarettir!.

Bu boyutta zaman ve mekân kavramı yoktur!.

İnsan” kendi hakikatine yolculuğunu tamamlarsa, kendi derûnu doğrultusunda; “ben” kalmaz, seyreden “Kendi” olur Kendini!.’’

TEK’İN SEYRİ  kitabından : HOLOGRAFİK EVREN

Klasik bilim, sistemi, karşılıklı parçaların birbirleri ile etkileşimi olarak inceler.

Kuantum potansiyeli ise bunu akılda tutarak, parçaların tüm tarafından organize edildiğini söyler!.

Bohm, atomaltı parçacıkların bağımsız olmadıklarını söylemekten öte; görünmez herşeyi düzenleyen bir sistemin varlığına öncelik verdi.

Bu plazmadaki ve süper iletkenlikteki elektronların hareketlerini açıkladığı gibi, ilişkilerini de göstermektedir.

Yani Kuantum Potansiyel, elektronların gelişi güzel dağılmadığını, kendi başına hareket eden bireylerin oluşturduğu bir pazar kalabalığı gibi değil, organize bir bale dansı gibi olduğunu açıklamaya çalışır.

Parçaların, birleşerek meydana getirdiği bir makine değil, yaşayan bir organizmanın, bütünlüğünü oluşturan parçaları görür.

İlginç bir sonuç da, Bohm`un kuantum fiziği açıklamasına göre; atomaltı parçacıklarında sâbit bir yer söz konusu olmayacağı için uzayda her yer eşittir ve herhangi birşeyi başkasından ayırmak imkansızdır. Bu özelliğe fizikçiler "mekânsızlık" (Non-Locality) demektedirler

 

TEK’İN SEYRİ: MADDENİN İNCELİKLİ YAPISI OLARAK BİLİNÇ

‘’Kuantum fizikçilerinin, maddenin derinliklerini inceledikçe buldukları, iletişim örneklerine ilâve olarak, Bohm`un holografik evreni, birçok bulmacayı çözmektedir. Bunlardan biride, atoaltı parçacıklarında görülen "BİLİNÇ" etkisidir.

Bohm, daha öncede belirttiğimiz gibi, parçacıkların, incelemedikce mevcut olmadıkları, tezine karşıdır. Fakat prensipte, fizik ve bilinç bir arada incelenebilir.

Fizikçilerin çoğu gerçeği parçalamaya uğraşarak, yani bilinci ve atomaltı parçacıkları ayrı ayrı inceleyerek yanlış yapmaktadırlar.

Bilinç, her maddede derece derece, gizli ve açık olarak mevcuttur. Bu plâzmanın, neden canlı özellikleri gösterdiğinin de açıklamasıdır.

Düşünülen şeyi eyleme geçirmek, aklın en önemli özelliklerindendir. Böyle birşeyi elektronda da görmekteyiz.

Bu nedenle evrende, canlı-cansız ayırımı anlamsızdır. Hareketli ve hareketsiz maddeler ayrılamıyacak kadar iç içedir ve yaşam da evrenin bütünlüğü içinde sarmalanmıştır.

Bilincin, yaşamın ve gerçekte herşeyin evrenin dokusunu oluşturması, şaşırtıcı sonuçlar verir.

Hologramın bir parçasının, tümün özelliklerini içermesi gibi; eğer ulaşmasını bilirsek, baş parmağımızın ucunda, Andromeda galaksisini bulabiliriz!... Kleopatra ile Sezar`ın buluşmasını da!.

Prensipte, geçmiş ve gelecek, uzay ve zamanın, küçük bir kıvrımında yer almaktadır. Aynı şekilde, vücudumuzdaki her hücre, tüm kozmosu içerir. Her yağmur damlası ve her yaprak.’’

Devam Edecek

İstanbul - 22.08.2008
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail