“İyi bir yazar
olmak için üç şey gereklidir. Kabiliyet, azim ve en önemlisi,
hayat tecrübesi.“ (Ağyar, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı,
TRT İNT Programından bir söyleşiden alıntı).
ROMANDA
MAKSAT :
GAYESİZ BİR ROMAN YAZMAK
KÜREKSİZ
KAYIK SÜRMEYE
BENZER
Damlaya
damlaya bal olmaya başlayan bu yazı dizisine uzun süre aradan
sonra kelamdan önce selamla başlıyorum. (Yaklaşık dört ay
bilgisayarsız yaşadım. Yeni gelin gibi bir bilgisayar alabilmem
biraz fazla uzun sürdü. Sorry !).
Bu
yazımda diyalog konusunu işleyecektim, fakat ondan önce romanın
çekirdeği, kalbi, ana merkezi ve tasvir edilen şeyin asıl ruhu
olan « maksat », « gaye », amaç konusuna geçmem gerek:
Hedefi olmayan
gemiye hiçbir rüzgar fayda etmezmiş. O yüzden her mükemmel
romanın yazarı bir gaye takip eder, herhangi bir maksatla yazar
her satırını. Yazılan kitap ister yüzelli sayfa olsun, isterse
bin sayfa, içerik olarak kitap bir temel cümleye hizmet eder.
Romanın gerçek değeri hayata görülebilir bir şekil ve anlam
verebilmesidir. Bunu yaparken de bir organik bütünlük, yani
„Giriş-gelişme-sonuç“ şeklinde bir formu içermesidir.
Maksat, gaye
(Almanca: Prämisse, Absicht), ana konu, temel fikir, hedef,
iletici güç, romandaki temel duygu demektir. Kısaca, yazar
‘niçin’ yazıyor, neyi ispat etmek istiyor, esas söylemek
istediği şey bir tek cümleyle nedir?
Örneğin bir kitapta
‘Köpekler kedilerden daha evcil hayvanlardır’ tezini
savunduğunuzu düşünelim. Bu tezi savunurken köpekler üzerine
söylenecek en iyi şeyleri söylemek, sıralamak zorundasınız.
Kedilerden daha iyi eğitilebildiklerini, daha sadık hayvanlar
olduklarını, daha sevecen, daha uysal olduklarını v.s. Kediler
üzerine de en kötü şeyleri sıralamak zorundasınız. Kediler
üzerine güzel bir şey bilseniz de, tezinize ters düştüğü için
söyleyemezsiniz.
Veya konunuz,
iktisadi dolandırıcılık“ diyelim. İktisadi vakalar üzerine
yazacağınız kitapta ömür boyu hapis üzerine bir ünite
yazamazsınız. Çünkü bu kitabınızın güttüğü amaca ters düşer.
Kısa yoldan zengin olma yollarını göstermek amacında iseniz,
herhangi bir suç işledikten sonra uzak bir ülkeye kaçıp, orada
kral gibi yaşayan yüzlerce sabıkalıyı örnek verebilirsiniz.
Ancak fiktiyonal
bir eserde maksat “gerçek dünya“ ile alakalı değildir. Yani
romandaki maksat evrensel gerçekleri ispat şeklinde olmaz. Bir
romanda maksat sadece romandaki özel durum açısından
„gerçek”tir.
Bütün mükemmel
romanlar bir maksat taşır. SADECE VE SADECE ‘BİR’ MAKSAT.
Örnek:
-
Mario
Puzzo’nun ‘Der PATE’ kitabında romanın kahramanı ailesini
sevdiği için Mafya şefi olur. Bu romanın güttüğü maksat: „Aileye
bağlılık ve sadakat sabıkalı bir yaşama sürükler”.
-
Hemingway’in “Yaşlı Adam Ve Deniz” kitabında güttüğü maksat:
„Cesaret insanı kurtarır”.
-
Kesey’in “Guguk kuşu yuvası üzerinden biri geçti” kitabındaki
maksat: “En katı Psikiatristik Hastahane bile insanın manevi
gücünü yıkmaya muktedir değildir”.
-
Tolstoy’un Anna Karenina’sındaki ve Nobakovs´un Lolita´sındaki
maksat: “Büyük aşklar ölüme götürür“.
Görüldüğü gibi daha
önce de örnek verdiğimiz bütün bu romanlarda birer maksat
güdülmüştür. Yani her romancının bir gemici gibi varmak istediği
bir marina bulunmalıdır. Ancak hedef belirlerken, aşırı genel
maksatlardan kaçınılmalıdır. Mesela: Yabancılara pek güven
olmaz/Fakirlik kötü bir şeydir/Yaşam ölüme sürükler/Savaş
insanları öldürür/Hayat kısadır, gibi. Bu tür gayeler oldukça
değersiz sayılırlar, çünkü son derece genel bir anlamda ve
görünümdedirler.
MAKSAT NASIL
BULUNUR?
Herhangi bir duygu,
herhangi bir görüntü insanı bir hikaye yazmaya teşvik edebilir.
Misal: Bir dilenci sokakta bir çanta buluyor. Çantanın içinde
yaklaşık bir milyon kadar para var. Şimdi bu dilencinin masanıza
gelip, kendi hayat hikayesini anlatmasını emretmeniz gerek. Veya
profesyonel bir futbolcu, bir koşucu aniden kaza geçirip, sakat
kalıyor. Hemen bir davetiye yollayın, gelsin, karşınıza otursun
ve size satır satır bir dram yazdırsın...
Bir ormanı ateşe
vermek için nasıl ki bir kibrit çöpü yetiyor ise, bir figuru
ateşe atmak için de bir konflik yaratmak gerekli. Sürükleyici
bir romanda ana figurun kriz durumunda geçirdiği değişim,
kahraman/konflik/çözüm şeklindedir. Maksat ise bu yaşanan
değişimin kısaca bir cümlelik özetidir.
Hiçbir romanın
maksadının kanuni hakkı saklı olmadığından, dilediğiniz gibi
daha önce yüzlerce kez yazılmış herhangi bir maksadı kullanmakta
serbestsiniz. Bir örnek vermek gerekirse: Flaubert’in Madam
Bovary kitabı ile Tolstoy’un Anna Karenina’sı tıpatıp aynı
konuyu ve aynı maksadı işliyor. Her ikisinde de maksat: YASAK
AŞK ÖLÜME SÜRÜKLER’dir.
Mesela: Terbiyeli
ve güzel bir kızın masallardaki gibi bir prensle hayatını
birleştirmesi milyonlarca kez yazılmış bir hikayedir ve daha
milyon kere yazılacaktır. Yani sonuç olarak hoşunuza giden
herhangi bir maksadı çekinmeden ÇALABİLİRSİNİZ!
Bu yazı dizisinde
temel kaynak aldığım James Frey, amerikalı bir yazarın anında
‘PARA HIRSI BAŞARIYA ULAŞTIRIR’ konusu üzerine bir roman
yazabileceğini, fakat hiçbirinin bu hikayeyi aynı şekilde tasvir
etmeyeceğini dile getiriyor.
‘AŞK YALNIZLIĞA
SÜRÜKLER’ maksadıyla bir roman yazacaksınız diyelim
(Aşağıdaki örneği
Frey’den esinlenerek, yazıyorum. Gerçek te olabilir):
Kahramanınız Battal
dayı. Battal dayı Fener’de bir bekçi. İstanbul’da sessizce
yaşayan yalnız bir adam.
Battal dayı bir gün
birkaç haftalığına çıkar doğduğu yere, Trabzon’a gider. Oradaki
akrabalarını ziyaret eder ve Emine adında bir kadına vurulur.
Yıldırım aşkıyla yıldırım nikahı kıyarlar ve Fener’e gelirler.
Nikah memuru Battal dayıya sorar: “Aldın bu belayı başına koydun
mu?“ Battal dayı: “Koydum efendim, koydum.“ der. : )
Emine Trabzon’un
küçük bir kazasında tanınmış bir Raziyedir, çünkü.
Battal dayı birden
yedinci göklere çıkmış gibidir. Emine’sinden başkasını gözü
göremez olur. Emine başlangıçta Fener’i sever. Kulübe gibi
evlerinin bahçesine soğan maydanos diker. Battal dayıyla her gün
akşam gezisine çıkar, sahil lokantalarında yemek yerler. Sonra
Battal dayıya aniden kara bir haber gelir. Annesi ağır hastadır.
Battal Dayı Trabzon’a gidinceye kadar hasta annesi ölür. Hastaya
yetişemediği için oldukça üzgündür. Annesinin cenaze töreninden
sonra Battal dayı tekrar Fener’e gelir. Aylardan Kasım’dır. Hava
oldukça nemli ve sislidir. Deniz ise hep dalgalıdır. Her
Allah’ın günü yağmur yağar. Emine evine su damladığı için
oldukça tedirgindir. Birden Fener’den nefret etmeye başlar. Emek
verdiği bahçesi su altında kalır. Evleri buz gibidir. Emine ille
Trabzon’a taşınmak ister. Sonunda Raziyeliğiyle Battal Dayıyı
hizaya getirir ve Trabzon’a göçerler. Battal Dayı ilkokul mezunu
olduğundan önce bir süre işsiz kalır. Sonra ne yapsın, ne
yapmasın, otobüs şoförü olur. Daha önce Robinson gibi yalnız
yaşayan adam birdenbire şehir trafiğinin, insan kalabalığının
tam ortasında bulur kendini. Bu kez de Battal Dayı Trabzon’dan
nefret etmeye başlar. Aradan bir yıl geçtikten sonra Fener’deki
eski şefine telefon açar, şefi eski işine dönmek istiyorsa,
gelebileceğini söyler. Bu defa Battal Dayı Fener’e geri dönmek
istediğini, denizi, martıları, balıkları özlediğini anlatır
Emine’sine... Neyse, uzatmayalım, Emine her gün aynı dır dırı
dinlememek için, eşinin teklifini kabul eder, ve tekrar Fener’e
gelirler. Aradan aylar geçtikten sonra Emine’nin Fener’deki
hayatı canına tak eder, bir kayığa atlayıp, ansızın kocasını
terkeder. Komşularına ‘Eşim sakın beni aramasın!’ diye bir not
bırakır. Bu kadar serüvenden sonra Battal Dayı da arama
zahmetine katlanmaz. Emine hiçbir şeyle memnun olmayan bir kadın
olduğundan, Battal Dayı bu evliliği üzerine bir sünger çeker ve
tekrar eski hayatına döner. Ve kulübe kadar küçük evinde yalnız
ve sakin yaşamına devam eder.
Ve nitekim bu
romanı benim gibi böyle argo yazan bir yazar da „Aşk yalnızlığa
sürükler” maksadına ermiş olur. : )
Bu kitabı yazarken,
öyle yazmalı ki, her kısım tüme hizmet etmeli. Öyle ki, bir
kısım kitaptan çıkarıldığı vakit, roman alt üst olmalı. Yani,
eğer her hangi bir kısım maksada hizmet etmiyorsa, o zaman o
kısmı çekinmeden çıkarmak gereklidir.
Bu örneğe bilinçli
olarak bir hata yerleştirilmiştir. Battal Dayının kara haber
üzerine Trabzon’a gitmesinin hikayedeki karmaşıklığa ve
gelişmelere hiçbir etkisi yoktur. Olay ‘Aşk yalnızlığa sürükler’
maksadına da hizmet etmiyor. Battal Dayının annesinin ölüm olayı
her ne kadar acıklı ve hüzün dolu sahnelerle dolu olsa da,
maksada uymadığı için kayıtsız şartsız yok edilmek zorundadır.
Bir romanda eğer
yazar maksadını bulmuş ise, her sahne, her diyalog, her tasvir
ve her cümlenin maksada uyması gereklidir. Güzel yazı yazma
sanatının bu tür kuralları esasen kural değil, birer
prensiptirler. Birçok yazar bilinçsiz yazdığından piyasada
binlerce maksatsız yazılmış kitap bulunur. Bir örnek vermem
gerekirse: Virtuel arkadaşım Turgut geçen doğum günümde bana
‘İkinci el aşk’ ismini taşıyan bir kitap yollamıştı. Kitabın
sonuna kadar hangi maksadı taşıdığını çıkaramadım, diyebilirim.
Bundan bir kaç
hafta önce ise Tolstoy’un Anna Karenina’sını okudum...
Almanya’da yaz günleri sayılıdır, ayda bir kaç gün yaz yaşanır.
Son derece sıcak bir günde güneşin altında okudum yaklaşık 800
sayfalık romanı. O kadar ustaca yazılmış bir eser ki, her
cümlesi maksada hizmet ediyor. Diyalog sanatını en üst düzeyde
kullanan bir yazar, Tolstoy. Hayatı boyunca en az 70 eser
yaratmış bir yazar. Adam ömrü boyunca sabah akşam demeden,
durmadan yazmış... Kitabında son derece mükemmel evrensel değer
taşıyan cümleler bulursunuz. Mesela bir yerde şöyle diyor:
“Hayatta öyle günler vardır ki, on paraya satmak istersiniz.
Bazen de öyle anlar vardır ki, dünyanın parasıyla satın
alamazsınız.” Başka bir yerde ise: „Her bilinçli insanın içinde
yaşadığı toplumun genel refahını düşünmesi gereklidir.”
Bazı yazarlar
vardır ki, romanda maksadın ne olduğunu bile bilmezler. Birçok
yazar kitap yazarken, kendi iç güdüsünden hareket eder. Bazıları
bilinçsiz olarak bir maksat yazmışlardır. Bir kısım yazar ise
hiç bir maksat gütmediğinden her yayınevinden red almışlardır.
Örneğin:
Jean Z. Owen:
(Professional Fiction Writing kitabının yazarı) iki kitabında
bilinçsiz olarak bir maksat gütmüş ve en çok satılan kitapları
onlar olmuş. Yazar bir gün yeni yazdığı bir kitabının notları
ile bir yayınevine gider. Yayınevinin şefi sorar: “Bayan Owen,
kitabınızın maksadı nedir?“ Owen: “Onu hiç düşünmedim henüz!“
der. Adam: “O zaman konuşmamız bitmiştir” der. Yaşadığı bu
olaydan sonra yazar her yazdığı kitapta bir maksat arar.
Kitaplarının bir çoğunda bir maksat gütmedğini kavradıktan sonra
yazar son derece başarılı olur. Ve yazdığı her romanda bir
maksada hizmet etme prensibini uygulamaya başlar.
Daha önce de
değindiğimiz „Figur”, “konflik” ve “maksat” bir romana şekil
veren temel yapı taşlarıdır...
DEVAM EDECEK!
Kaynak:
James
N. Frey (1993): Wie man einen verdammt guten Roman schreibt.
Emons Verlag, Köln.
NURAY
LALE, Eğitim ve
Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
İstanbul
-16.03.2005
http://sufizmveinsan.com
|