Bazı sanatçılar ürün verdikleri asıl
alanlarla anılırlar. Hasan Aycın, çizgi ile anılan bir isim.
Bütün yoğunluğunu çizgi üzerine kurmuş, düşündüklerini çizgiyle
vermeye çalışmış önemli çizerlerden. Aynı zamanda çizgiyle
düşünce dünyasını simgeleyen, bunları çizgiyle ortaya koyan
tanıklardan. Çizginin kendine özgü bir dili bulunuyor. Bu
bağlamda çizgisi üzerinde durulmuş, konuşulmuş ve
tartışılmıştır.
Çizgi ile karikatür arasına ayırıcı bir çizgi çekmiş, gülmeceyi
bir yana bırakmış, izleyenlerin üzerinde düşündürücü ve hüzünlü
bir etki bırakmıştır. Trajedinin bir sonucu. Çok yönlü bir
bakışla, çizgiye ve hayata bakışındaki farklılıkla, çizgiye
yüklediği anlam derinliği, çeşitliliği, bir başka deyişle
çizgiyle yeni bir ufuk kazandırmıştır. Uzun bir süre çizgisinde
ısrarlı duran Avcın, çizgisi üzerine konuşmuş, soruşturmalara
yanıtlar vermiş bugüne değin. Hasan Aycın ile anlatı arasında
uzun bir donem belli bir mesafe olmuştur. Yazı diliyle anlatı
yerine, çizgi dilini ısrarla tercih etmiştir.
Her dönemin, veya her sanatçının kendine özgü koşulları
bulunuyor. Hasan Aycın sözlü anlatıyı da sevenlerden biri.
Konuşkan. Çizgiyle konuştuğu, düşündüğü, özümsediği veya
özetlediklerin dışında konuşma dili ile anlatmayı yeğleyen bir
sanatçı iken, önce masallarla anlatıya başlayan, ardından da
Müşahedat ile başlayan, içinde tuttuklarını belli bir yaş ve
dönemden sonra dışa vuran bir durum arz ediyor.
Sözlü anlatımdaki rahatlığı, açılmışlığı, çizgideki semboller
veya kapalılığı Aycın'ın dünyasının farklı bir boyutu, masal
anlatıları ve diğer anlattığı şeyler... Her okur katmanında
anlattıklarının bir karşılığı buluyor. Buradan bakınca altı
yaşındaki bir çocuğa bu masallar okunduğunda, veya ilköğretim 6.
Sınıfındaki iyi bir okuru olan bir başkasının algıları, bunlar
benim çocuklarım kavramaları birbirinden farklı. Küçüğü,
tekerlemelere, yinelemelere takılırken, "Ya baba, bunları az
önce okumuştun" tepkisini, bir büyüğü vermiyor dikkatle okuyor
ve düşünüyor. Her biri farklı bir pencereden bakıyor. Masalları
sesli okuduğumda, artık bir yerde bırakmak istiyor, ardından da,
masalın kalınan yerine bir im koyuyor, sonraya bırakıyor.
Hasan Aycın'ın Müşahedat'ın bölümleri yayımladığında, verdiği
tat okuru yeni bir bölümü beklemeye bırakıyor. okur arkası
yarını bekler gibi bekliyordu. Kitap çıktı, Müşahedat'ın bir çok
bölümü yayımlanmış olmasına karşın, okur, yeni bölümleri merakla
bekliyor. Çünkü; Müşahedat bu kadar değildir. Müşahedat,
tanıklık, tanık olma durumudur bizim yaptığımız Bizler
birbirimizin tanıklarıyız Zamanın da. Her bölüm ya g miş zamana
ait tanıklıklardır, ya da izlekte kalanların üzerindeki
emanetleri, yükü, sorumluluğu başkalarıyla, okurlarıyla bölüşme
duygusudur. Bunu söylerken önemsediğimi de belirtmeliyim.
Üzerimizdeki emaneti, sorumluluğu paylaşma düşüncesi. Hasan
Aycın da bu duyguyla bölüşmeyi, aktarmayı seviyor.
Gerek masalların ve gerekse Müşahedat’ta ki metinlerin ve
anlatıların taşıdığı anlam önemlidir. Müşahedat zamanın,
dönemin, koşulların veya tarihin önemli tanıklıklarıdır. Bir
dönemin ruhudur.
Müşahedat, Hasan Aycın'ın çocukluğundan itibaren başlayan, bir
sürecin, bir kader izleğinin önemli bir anlatışıdır. Kendisiyle
ilgili bilinmeyenlerin, zamanın ve kaderin kendisine sunduğu
talihin onu götürdüğü bir sırlar dizgesidir. İnsanı şaşırtacak
kadar önemli sürprizleri bulunan bir hayatın anlatısıdır. Umut
ile umutsuzluk arasında geçen bir dönemin, gelecek duygusuyla
bir kadere teslim olmanın metanetini ortaya koyan, bunu yaşayan,
tanıklık eden bir yaşamın izleği. Okuru ilgilendiren yanı da bu
olmalıdır.
Son yüzyıl, geçmişi ve bugünüyle önemli olayları içeriyor. Kimi
zaman bunu, farklı boyutlarıyla ele alıyor, üzerinde duruyoruz.
Bir çok sanatçı, yazdıkları, çizdikleri ve düşündükleriyle bir
yaşamı ortaya koyuyor, zamana tanıklık ediyorlar.
Aycın, anlatılarında, çerçeveyi zorlamadan, süslemeden veya bir
kurguya dayandırmadan olduğu gibi veriyor. Süsleme derken,
anlatıyı, olduğu gibi tanıklık etmek, eksiğine ve fazlasına
girmeden anlatma düşüncesinde. Bir yanıyla da kendi bakış
açısının sınırları içinde verme çabasında. Zorlamasız bir
anlatı.
Müşahedatın'ın henüz anlatılmayan bölümleri bulunuyor. Bizlere
geçmişe ilişkin anlattıklarına gerek Kamil Eşfak Berki'nin ve
gerekse benim verdiğimiz tepki aynı olmuştu. Dedesinin
yaşadıklarını kendisinden dinleyince önemli bir roman birikimi
olduğunu düşünmüştük. Yedi. İklim dergisinde yayımlanan dokuz
bölüm ile bütünlenmemiş bir kitap. Aycın Müşahedat'ı anlatmayı
sürdürecek. Yeni tanıklıklar ve geçmiş zamana ait bilinmeyen
bölümler duruyor yedeğinde. Bu uzun hayat romanının,
bölümlerinin her birinin önemli olduklarını biliyorum. Ayrıca,
her bölümün en çarpıcı olanlarının, gelecekle ilgili olan
bağlantılarının, gelecektekileri de açımlayacağı için
önemlidirler.
Dramatik bir hayat olayını trajikleştirmek. onu özgünleştirmek
elbette çok önemli. Anlatılanların gözlerimizi yaşarttığı.
duygulandırdığını bildiğimizden, aynı şeylerin yazıyla
anlatılması da bir o kadar önemlidir.
Müşahedat'ta betimlemelerin de bu anlamda önemli olduğunu göz
ardı etmemek gerekiyor. Anlatıyla birlikte gözler önüne serilen,
serilmesi gereken tablolar duruyor. Çünkü bunlar okurun gözleri
önünde, ruh dünyalarında bir karşılık oluşturmalıdırlar.
Sanıyorum, çizgi dilinin etkisinden olsa gerektir ki,
simgeleşenleri. sembolleri olduğu gibi kapalı bir tonda sunuyor
Aycın. Madem ki. bir şey anlatılıyor, anlatılanların ayrıntılı
verilmesinde yarar var. Okur olarak bilmek istediklerimizi,
sanki Aycın kendisinde tutuyor. Biraz daha açması gerekiyor.
Çizgi dili semboller dünyasıdır, doğrudan göze hitap ediyor,
oysa anlatının alam bellidir. Bir tek imge veya onun çevresinde
dönenleri topluca bir daire içinde görebiliyoruz, görebilme
şansımız vardır, ama sınırlıdır. İzleyenlerinin her birinin
kendine ait bakış açısıyla yorumlama serbestliği ve rahatlığı
bulunuyor. Anlatılarda ise, anı, öykü, roman türlerinde,
anlatılan şeylerde bir boşluk olmaması gerektiği önemlidir.
Anlatacağı ilk bölümler ve kendisinden önceki zamana ait olanlar
ile olacak bağlantılar bizler için bir merak konusudur.
Müşahedat, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, gerçekte
Müşahedat'ı içeriyor, diğeri ise Hasan Aycın ile yapılmış
söyleşilerdir. Söyleşilerde, kendisiyle ilgili, ya da okurun
kafasına takılanları, söyleşiyi yapanlar sorarak meraklarını
gideriyorlar. Ya da bir sanatçıyı, bir düşünce adamanı bu yolla
tanımaya bakıyorlar. Bir sanatçı Aycın'ı tanımak için Bu
söyleşiler önemlidir. Onların kritiğini yapmak, onlar üzerine
düşünce serd etmek yerine, okurun, onu tanıması için
söyleşilerin kendisin okumak daha yerinde olacak. Sanatçı
duruşu, çizgi dili, çizgiyle anlatılanlar, çizgiyle varılmak
istenenler bakımından söyleşilerin okunmasını gerekli kılıyor.
Bu konuyla ilgili söylenecek söz budur.
Kitapla ilgili yapacağım eleştiri, bu kitabın iki ayrı kitap
olması gerektiğidir. Çünkü, her ikisinin farklı atmosferi ve
ayrı tatları bulunuyor. Birini bitirip diğerine geçildiğinde bir
kopukluk oluyor.
Çizgi, masal, müşahedat ve söyleşiler birbirini bütünlüyor.
Çizgiden yola çıkarak masal üzerinde, ardından da müşahedat ve
söyleşiler üzerinde duruşumun nedeni kendi iç aşamalarıdırlar.
Aycın'ın çizgisini ve bakış açısını anlamak için bütün bunların
okunması ve bilinmesinde yarar var. Çizgiyi seçimindeki bilinç
ile, çizgiye yüklenen anlamın neden ve sonuçları kendiliğinden
ortaya çıkıyor.
yediiklim@go.com
İstanbul - 14.10.2003
http://gulizk.com
Yedi İklim Dergisi
Eylül 2003
|