Bir gri mevsim…

Soğuk, beyaz…
Cenazelerdir insanin en ölümcül dersi. Ve ölüm, ona (O’na) duyulan merak.
Doğumla birlikte bize verilen emanetin teslimi.
Azrail’le, fanilerin görmediği bilmediği bir boyutta randevudur ölüm.
Faili belli, anne karnında hakkımızda verilmiş hüküm.
En apansız, beklenmedik, dünyevi hazzın doruğunda, ondan daha bir saniye önce aklımıza düşmeyen “an”. Tüm ayıpları örter gibi…

Yaradan’ın bizi hayata çağırmasıdır ölüm.
Geride kalmak mı zor olan, yoksa tabutun içinde olmak mı?
Hangimizin yarısı gitmedi ölenle, hangimiz eskisi gibi olabildi? 
Belki ilk o zaman yerleşti çaresizliğin bakışı gözümüze ve sadece kelimelere yükledik acılarımızı ve ufka daldı gözlerimiz boş ve dolu dolu. Sonra bir başka sarıldık hayata, hatıralara...
Ve anladık ki teslimiyetmiş en büyük gerçek ve adını okuduk yaşamın kulağına “yalan” ...

En kötüsü, söyleyecek birkaç sözümüz varken bırakılmak mı dersiniz?
Her ölümle ihtiraslarımız törpüleniyor. Yeniden hesaplaşmaların öznesi oluyoruz, zaman sonra uyuşturuyoruz duygularımızı ve sonunda,bir başka ölü haberine kalıyor yine aldığımız kararlar.
Her zaman söylenmemiş sözler, ahdler götürür ölüm kefeniyle ve her zaman bir yarım kalmışlık bırakır ardında. Bir başka bahara bırakılan hayaller önüne katmışken sizi. Tüm tutkular yapışır yakanıza, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini gizleyerek.

Ve inandırır Adem oğlunu çok sonraki seferlere...
En çetin imtihan, ölümün aslında ebedi hayata geçiş olduğunun bilincinde, fakat aynı zamanda bunu yaşayışımıza geçirmekteki beceriksizliğimizdir !

Bizi sonsuza çağıran sesi susturmak yerine ölüme hazırlanmak, cesurca ağırlamak, sanırım en iyi yaklaşım şekli...
"Bir insanın yaşamı hiçbir şeydir.
Ama hiçbir şey bir insanın yaşamının yerini tutamaz." ( André Malraux)

Devamı Haftaya İnşallah.

Nihan Sultan
nihansultan@hotmail.com
İstanbul - 25.01.2003

http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail