ÖZEL FİNANS KURUMLARI’NIN YAPISI VE İŞLEYİŞİ

Özel Finans Kurumları (ÖFK) mali sektörde faaliyet gösteren, reel ekonomiyi finanse eden, bankacılık hizmetleri sunan, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kar veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşan kuruluşlardır. ÖFK yasada ” ….mevduat toplama yetkisi bulunmayan ancak, özel cari hesaplar ve kar ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon toplayan, ekonomik faaliyetleri ekipman veya emtia temini veya kiralanması veya ortak yatırımlar yoluyla finanse eden kurumlardır….” şeklinde tanımlanmıştır.
Tanımda da belirtildiği gibi Özel Finans Kurumları üç önemli fonksiyonu yerine getirirler. Birincisi özel cari hesaplar ve kar ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon toplamaktadırlar. ÖFK’ ların mevduat toplama yetkisi yoktur ve bu yetki Türkiye’ de yalnızca bankalara aittir.
İkinci önemli fonksiyonu topladıkları bu fonları bir mal alım satım ilişkisine dayandırarak kredi olarak kullandırmaktadırlar. Yani ticari bir ilişkinin olması şarttır. Türkiye’ de ticari ilişki olmadan kredi verebilen tek yetkili kuruluş bankalardır. Özel Finans Kurumları mal ticareti yapmaktadırlar. Çünkü ekonomik faaliyetlerin esası mal mübadelesine dayanır. Malın piyasadaki hareketleri ekonomiyi canlandırır. Ekonomide kullanılmayan kredinin ise, onun ticaretini yapan birkaç kişiden başkasına faydası yoktur. Bu sebeple ÖFK, kredi vermek yerine bu kredi ile hangi sınai veya ticari faaliyette bulunulacak ise, parayı doğrudan o faaliyete kanalize eder.  Üçüncü önemli fonksiyonu ise kullandırılan fonlar sonucu oluşan kar veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşmaktadırlar. Tasarruf sahibine belli bir gelir taahhüdünde bulunulmadığı gibi ana para garantisi  yoktur. ÖFK’ ların en önemli fonksiyonu halkın tasarruflarını toplayıp bunları üretim alanlarına sevk etmektir. Halkın tasarruflarının verimli bir şekilde değerlendirilmesine odaklı bir faaliyet anlayışı benimsemişlerdir.
Harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmı olan tasarruf ile yatırım arasındaki ilişkiye günümüz ekonomilerinde büyük önem verilmektedir. Gelirin tüketilmeyen kısmının ekonomik açıdan tasarruf olarak nitelendirilebilmesi için o paranın ekonomiye geri dönmesi gerekmektedir. Bankalar, borsa, finans kurumları gibi mali aracı kurumlar tasarrufları faiz, temettü, kar payı karşılığı tasarruf yapanlardan toplayıp ekonomide yatırıma, üretime dönüştürürler. Eğer gelirin tüketilmeyen kısmı çeşitli sebeplerle, nakit para, döviz, altın şeklinde kasada, küpte, yastık altında saklanıyor ise buna ekonomik anlamda tasarruf değil iddihar denilir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli problemlerinden birisi yeterli tasarruf birikimine sahip olunmaması ve sahip olunan sınırlı miktardaki tasarrufların önemli bir bölümünün ekonomiye hiçbir katkısı olmayacak şekilde iddihar edilmesidir.
Ülkemizde insanlarımızın bir kısmı inançlarının paralarını faizli olarak yatırmalarına müsaade etmemesi nedeniyle faizli bankalarla ilişki içerisine girmeyerek, gelirlerinin tüketilmeyen kısımlarını mali aracı kurumlara yöneltmemekte ve altına, dövize yatırarak sistem dışında bırakmaktadır. ÖFK’ lar faizle çalışan geleneksel tasarruf kurumlarına akmayan bu tür fonların ekonominin emrine sunulmasına hizmet ederek faizle işlem yapmayan insanların ellerindeki fonları sistemin içine sokmaktadır. Bankalar gibi birer güven kurumu olan ÖFK’lar topladıkları fonları ikinci aşama olarak kendilerine özgü finansman metodlarıyla  sinai, ticari, zirai yatırım alanlarına transfer ederler. Böylece finansman sıkıntısı olan şirketlere, sabit bir bedeli olmayıp karşılığı kardan ödenen risksiz bir kaynak sağlayarak üretimi canlandırıp maliyetleri aşağıya çekerler. Bankacılık sektörü ile karşılaştırıldığında ÖFK’ larda kredi / mevduat oranının daha yüksek olması, tasarruf sahiplerinden faizsiz sistem çerçevesinde toplanan fonların tamamıyla reel ekonomiye aktarıldığının en önemli göstergesidir.
Bir getirinin faiz olabilmesi için kazancın önceden belli olması ve paranın karşılığında para kazanılması gerekir. Örneğin klasik bankalar belli bir faiz karşılığında mudilerden para toplamakta ve yine ilan edilen faiz oranlarında nakit kredi olarak ihtiyaç sahiplerine sunmaktadırlar. Kar payında ise halktan para toplanırken beli bir gelir taahhüdünde bulunmadığı gibi ana para garantisi dahi yoktur. Bu kurumların çok dikkatli ve emniyetli işler yapmaları paranın tek güvencesidir.

Burada hemen Özel Finans Kurumlarının açıkladığı kar oranları ile banka faizleri arasında çok büyük fark olmaması nedeniyle kar payının faizden farklı olmadığı düşünülebilir. Fakat gerçekte bu doğru değildir. Çünkü bankalar vadeli hesap açan müşterilerine vade sonunda belirlenen oranda bir faizi garanti etmektedir. Yani banka zarar da etse kar da etse bu faizi ödeyecektir. Oysa Özel Finans Kurumlarında uygulanmakta olan “Kar ve Zarara Katılma Hesabı” yönteminde kurum ile müşteri arasında yapılan anlaşma gereği, yatırılan tutar üzerinden yapılacak işlemlerden elde edilen kar veya zarar üzerinde bir paylaşım söz konusudur. Yani kurum bu işlemlerden kar ederse bu karı müşterileri ile paylaşır. Zarar ederse yine bu zarara müşterileri ile birlikte katlanır.

Buna rağmen Özel Finans Kurumlarının açıkladıkları hesap özetlerinde katılma hesaplarının zarar ettiği görülmeyecektir. Bunun sebebi ise kurumların binlerce müşteriden topladığı fonlarla bir havuz oluşturmaları ve teminatlı bir şekilde onlarca yatırımcıya fon olarak kullandırmalarıdır. Fon kullandırılan müşterilerden bazen birkaç tanesi zarar etmektedir. Fakat bu zarar diğer fon müşterilerinden elde edilen karlar içinde erir. Böylece büyük olasılıkla havuzlarda biriken fonlar kar edecektir.
Özel Finans Kurumlarının nasıl fon topladığı ve bu fonları nasıl kullandırdığı sorularına haftaya cevap vereceğiz.

Murat Beşinci
Risk Yönetim Uzmanı
mbesinci21@mynet.com
İstanbul - 23.08.2005
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail