Evrimsel
süreçte insangil familyası, izlediği yolda önlerine çıkan
engelleri aşabilmesi, yepyeni özelliklerin kazanılması ile mümkün
olmuştur. İklim, coğrafya, vahşi hayvanlar, beslenme ihtiyaçları
gibi faktörler değişimi kaçınılmaz kılmıştır. Güçlü
olanın güçsüzü alt ettiği gezegenimizde en güçlü olmanın
savaşı, tarih öncesi devirlerden günümüze kadar devam etmiş
ve gelecekte de bu böyle devam edecektir.
Yazımın
birinci bölümünde araştırma ekibinden Yohannes
Haile-Selassie’nin bulduğu kısmi iskeletlerin önemli
bilgileri içerdiğini yazmıştım. Şu ana kadar insangil
familyasına ait bulunan en eski kemik olması (5,8 milyon yıl)
daha genç türlerle karşılaştırılmasını imkan kılar.
Kafatası kemiklerinin çok ezilmesine rağmen yeni türün A.
Afarensis ve australopithecines’ten daha
küçük bir beyne sahip olduğu görülür. Dolayısıyla bu
daha ilkel bir form olduğunu gösterir. İskelet üzerinde yapılan
çalışmaların yoğunluğu özellikle Ardipithecus
ramidus kadabba’ın nasıl dolaştığı yönündedir.
Çünkü paleontologlar atalarımızı insansı maymundan ayıran
en önemli değişimin iki ayak üzerinde durmaları ve yürümeleri
olduğuna inanıyor.
Jeolojik,
coğrafi ve iklim değişiklikleri sonucu doğu ve güney
Afrika’daki sık ormanlar, açık alanlar haline gelince,
atalarımız, iki ayak üzerine dikilerek pek çok avantaj elde
etti. Öncelikle ufku daha geniş izleyerek, düşmanlarına karşı
üstünlük kazandılar. Bunun yanı sıra vücut alanlarını güneşe
göre küçülttükleri için sıcaktan daha iyi korunmuş
oldular. Ayrıca yiyecek toplamak ve taşımak için ellerini boşaltarak
uzun süreli yiyecek depolama fırsatını yakaladılar.
1999
yılında Kenya ulusal Müzesi’nden Meave
Leakey
ve Pennsylvania
State
Üniversitesinden Alan Walker
başkanlığındaki ekibin Kenya Turkana Gölü yakınlarında
buldukları fosillerin 4.2 milyon yaşında olduğu ileri görüldü.
Bu fosiller pek çok açıdan A. Afarensis’e
benzemekle birlikte daha ilkeldi. Ekip bu yeni türe ‘’anamensis’’
adını verdi. (anam Turkana dilinde göl anlamına
gelmektedir). Bu türünde iki ayak üzerinde yürüyebildiği
yapılan araştırmalarda gözlendi. Fakat bugünkü modern
insanların alışılagelmiş bir dik yürüme değildi. Lakey
‘’ Bunlar bizim gibi dik yürüyemiyorlardı. Bir kere
bacakları bizden kısaydı. Yürüme şekillerini bugün tarif
etmemiz mümkün değil. Çünkü günümüzde hiç bir yaratık
bu şekilde yürümüyor.’’şeklinde açıklamıştır Ayrıca
anamensis’lerin A. Afarensis’lerin
doğrudan atası olduğuna inanmaktadır. Bu da A.
anamensis’in insanın doğrudan atası olduğu anlamına
geliyor.
Paleontologlar
A. Ramidus ramidus’un Australopithecus
anamensis’lerin doğrudan atası ve A.
ramidus kadabba’nın A. Ramidus ramidus’un
doğrudan atası mı sorusunun cevabını vermek için henüz
erken olduğunu ifade ediyor. Şunu eklemek gerekir ki bu güne
kadar ulaşılan bulgular insangil familyasının bu yönde
evrimselleştiği yönündedir.
Her
geçen gün ortaya yeni türler bulunuyor . Bulunan yeni türlerin
varlığı türler arası eksik halkaların tamamlanmasını sağlıyor.
Australopithecine’ler 2 milyon yıllık geçmişleri
ile, evrimin en başarılı örmeklerinden biridir. Ancak doğa
her zaman her şeyin daha iyisini oluşturmaya endeksli olduğu
için, en başarılı tür bile yerini daha iyisine bırakmak
zorunda kalır. Bundan 3 ile 1.9 milyon yıl önce Australopithecus’un
farklı kolları, Afrika’nın doğu ve güney bölgelerinde
boy göstermeye başladı. Bunlara A. africanus,
A. aethiopicus, A. robustus ve A.
boisei adı verildi.
Bu
türlerin nasıl ortaya çıktığı ve aralarındaki ilişkinin
türü ve nasıl evrim geçirdikleri konusu henüz net değil.
Fosil kalıntıları pek çok soru ile dolu.
Doğu Afrika’da yaşam sürdüren insansı türlerinin
güney Afrika’da boy gösterememesi veya bunun tam tersi durum
cevap verilmesi en güç sorulardan biridir. Ancak güney
Afrika’da Sterkfontein Mağarası’nda bulunan çok iyi
korunmuş bir iskelet bu konuda cevapsız kalan tüm soruları
cevaplayacak bir kanıt. Henüz iskelet tümü ile topraktan çıkartılmadığı
için bilinen hangi türe ait olduğu yada yeni bir türemi
sahip olduğu konusunda kimse bir şey söyleyemiyor.
Evrim
konusunda karşı çıkılan en can alıcı konu, şimdiye kadar
bahsetmiş olduğum insansı türleri ile ‘’Homo’’
olarak adlandırılan ve günümüzün modern insan türünü de
içeren sınıf arasında hiç bir bağ bulunmamasıdır. İnsansı
formlarının gerek anatomik gerekse fiziksel görünümlerinin
çok farklı olması, ara geçiş
formları olması gerektiğini düşündürmektedir. Eğer evrim
keskin geçişlerin oluşumuna izin vermiyorsa o halde yumuşak
geçişler sırasında var olan ara sınıfların var olması
gerekir. Günümüze kadar varlığını koruyan fosil kalıntılarının
da bulunması gerekir.
Yaklaşık
2 sene önce White önemli bir açıklama yaparak
Etiyopya’nın Middle Awsh bölgesindeki Bouri köyü yakınlarında bulunan
kafatasının, autralopithecine ile Homo arasındaki
kayıp halkayı tamamladığı müjdesini verdi. Çıkartılan
kafatası, yüz, alın ve dişlerin yerleşimi açısından A.
afarensis’ten daha gelişmiş, ancak ilk insandan daha
ilkel bir yapıya sahipti. A. garhi (Afar dilinde
Garhi sürpriz anlamında kullanılmaktadır) 2.5 milyon yıl yaşındaki
bu kafatası en son A. afarensis ile türümüzü
bilinen en eski fosili arasında yer alıyor. Bu kalıntının
yanında bazı hayvan kemiklerine rastlandı. Bu hayvanların taştan
yapılmış bazı özel aletlerde öldürüldüğü anlaşılıyor.
A. garhi dik
yürümenin yanında taştan yapılmış aletleri yapıp
kullanabilme özelliğine sahip türlerdi. Bu durum, evrimde,
zaman içinde dik yürümenin yanında yeni bir takım özelliklerin
kazanıldığını açıklıyor. Beslenme alışkanlıklarının
lifli bitkilerden enerji yönünden zengin yağ oranı yüksek
hayvansal gıdalara dönüşmüştür. Özel avlanma silahlarının
yapımı ve daha gelişmiş bir beynin ürünü olduğu anlaşılan
avlanma teknikleri , garhi’lerin ne denli
yetenekli olduklarını sergiliyor. İnsan atalarının iki ayak
üzerinde dikilmesini izleyen 2 milyon yıl içinde, bazı önemli
gelişmeler yaşandığı artık biliniyor.
Alet
üretip, kullanabilen insansılar çevrelerine daha hakim savaşçı
özellikler kazandıkça artık ana vatanı olan Afrika’yı
terk edip, dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Bu gelişmelerin
yaratıcısı olan beyin yüksek enerjili gıdalar aldıkça
gelişimin sürecini hızlandırmaya başladı.Üreticilik farklı
yönlere kaymaya başladı (Maden kullanımı, tarım, ateş
vs.).
A.
afarensis’in
evrim geçirerek Homo’ya dönüşmesi gibi, Homo
soyundan gelen bir tür de rakiplerinin önüne geçerek modern
insanı oluşturdu. Pek çok bilim adamı Homo erectus’un,
H. Habilis, H.rudolfensis, H. Ergaster gibi türleri geçerek
yarışı kazandığına inanıyor. H.
Erectus’lar 1.8 milyon yıl önce Afrika’dan Çin ve
Endonezya’ya göç eden ilk insansılardır. Bu süreç içinde
henüz anlaşılamayan bir nedenden dolayı erectus
iki kola ayrılıyor.
Neanderthal’ler
ve Modern insanlar (Homo sapien).
Evrimin
en tuhaf kolu olarak kabul edilen neanderthal’lerin genetik
yapı olarak Homo sapienler’le
benzerlikleri var mı? Homo sapienlerle
aynı dönemde Avrupa’da yaşamış bu tür nasıl bir anda
ortadan silindi? Homo sapien ile Homo
Neanderthal arasında genetik alışveriş oldu
mu? Tüm bu merak edilen sorulan cevabını bir sonraki bölümde
bulabilirsiniz.
İstanbul
- 19.09.2001
http://sufizmveinsan.com
|