(İnsansı maymunlardan kopma)

2.Bölüm

Evrimsel süreçte insangil familyası, izlediği yolda önlerine çıkan engelleri aşabilmesi, yepyeni özelliklerin kazanılması ile mümkün olmuştur. İklim, coğrafya, vahşi hayvanlar, beslenme ihtiyaçları gibi faktörler değişimi kaçınılmaz kılmıştır. Güçlü olanın güçsüzü alt ettiği gezegenimizde en güçlü olmanın savaşı, tarih öncesi devirlerden günümüze kadar devam etmiş ve gelecekte de bu böyle devam edecektir.

Yazımın birinci bölümünde araştırma ekibinden Yohannes Haile-Selassie’nin bulduğu kısmi iskeletlerin önemli bilgileri içerdiğini yazmıştım. Şu ana kadar insangil familyasına ait bulunan en eski kemik olması (5,8 milyon yıl) daha genç türlerle karşılaştırılmasını imkan kılar. Kafatası kemiklerinin çok ezilmesine rağmen yeni türün A. Afarensis ve australopithecines’ten daha küçük bir beyne sahip olduğu görülür. Dolayısıyla bu daha ilkel bir form olduğunu gösterir. İskelet üzerinde yapılan çalışmaların yoğunluğu özellikle Ardipithecus ramidus kadabba’ın nasıl dolaştığı yönündedir. Çünkü paleontologlar atalarımızı insansı maymundan ayıran en önemli değişimin iki ayak üzerinde durmaları ve yürümeleri olduğuna inanıyor.

Jeolojik, coğrafi ve iklim değişiklikleri sonucu doğu ve güney Afrika’daki sık ormanlar, açık alanlar haline gelince, atalarımız, iki ayak üzerine dikilerek pek çok avantaj elde etti. Öncelikle ufku daha geniş izleyerek, düşmanlarına karşı üstünlük kazandılar. Bunun yanı sıra vücut alanlarını güneşe göre küçülttükleri için sıcaktan daha iyi korunmuş oldular. Ayrıca yiyecek toplamak ve taşımak için ellerini boşaltarak uzun süreli yiyecek depolama fırsatını yakaladılar.

1999 yılında Kenya ulusal Müzesi’nden Meave Leakey ve Pennsylvania State Üniversitesinden Alan Walker başkanlığındaki ekibin Kenya Turkana Gölü yakınlarında buldukları fosillerin 4.2 milyon yaşında olduğu ileri görüldü. Bu fosiller pek çok açıdan A. Afarensis’e benzemekle birlikte daha ilkeldi. Ekip bu yeni türe ‘’anamensis’’ adını verdi. (anam Turkana dilinde göl anlamına gelmektedir). Bu türünde iki ayak üzerinde yürüyebildiği yapılan araştırmalarda gözlendi. Fakat bugünkü modern insanların alışılagelmiş bir dik yürüme değildi. Lakey ‘’ Bunlar bizim gibi dik yürüyemiyorlardı. Bir kere bacakları bizden kısaydı. Yürüme şekillerini bugün tarif etmemiz mümkün değil. Çünkü günümüzde hiç bir yaratık bu şekilde yürümüyor.’’şeklinde açıklamıştır Ayrıca anamensis’lerin A. Afarensis’lerin doğrudan atası olduğuna inanmaktadır. Bu da A. anamensis’in insanın doğrudan atası olduğu anlamına geliyor.

Paleontologlar A. Ramidus ramidus’un Australopithecus anamensis’lerin doğrudan atası ve A. ramidus kadabba’nın A. Ramidus ramidus’un doğrudan atası mı sorusunun cevabını vermek için henüz erken olduğunu ifade ediyor. Şunu eklemek gerekir ki bu güne kadar ulaşılan bulgular insangil familyasının bu yönde evrimselleştiği yönündedir.

Her geçen gün ortaya yeni türler bulunuyor . Bulunan yeni türlerin varlığı türler arası eksik halkaların tamamlanmasını sağlıyor. Australopithecine’ler 2 milyon yıllık geçmişleri ile, evrimin en başarılı örmeklerinden biridir. Ancak doğa her zaman her şeyin daha iyisini oluşturmaya endeksli olduğu için, en başarılı tür bile yerini daha iyisine bırakmak zorunda kalır. Bundan 3 ile 1.9 milyon yıl önce Australopithecus’un farklı kolları, Afrika’nın doğu ve güney bölgelerinde boy göstermeye başladı. Bunlara A. africanus, A. aethiopicus, A. robustus ve A. boisei adı verildi.

Bu türlerin nasıl ortaya çıktığı ve aralarındaki ilişkinin türü ve nasıl evrim geçirdikleri konusu henüz net değil. Fosil kalıntıları pek çok soru ile dolu.  Doğu Afrika’da yaşam sürdüren insansı türlerinin güney Afrika’da boy gösterememesi veya bunun tam tersi durum cevap verilmesi en güç sorulardan biridir. Ancak güney Afrika’da Sterkfontein Mağarası’nda bulunan çok iyi korunmuş bir iskelet bu konuda cevapsız kalan tüm soruları cevaplayacak bir kanıt. Henüz iskelet tümü ile topraktan çıkartılmadığı için bilinen hangi türe ait olduğu yada yeni bir türemi sahip olduğu konusunda kimse bir şey söyleyemiyor.

Evrim konusunda karşı çıkılan en can alıcı konu, şimdiye kadar bahsetmiş olduğum insansı türleri ile ‘’Homo’’ olarak adlandırılan ve günümüzün modern insan türünü de içeren sınıf arasında hiç bir bağ bulunmamasıdır. İnsansı formlarının gerek anatomik gerekse fiziksel görünümlerinin çok farklı olması, ara  geçiş formları olması gerektiğini düşündürmektedir. Eğer evrim keskin geçişlerin oluşumuna izin vermiyorsa o halde yumuşak geçişler sırasında var olan ara sınıfların var olması gerekir. Günümüze kadar varlığını koruyan fosil kalıntılarının da bulunması gerekir.

Yaklaşık 2 sene önce White önemli bir açıklama yaparak  Etiyopya’nın  Middle Awsh bölgesindeki Bouri köyü yakınlarında bulunan kafatasının, autralopithecine ile Homo arasındaki kayıp halkayı tamamladığı müjdesini verdi. Çıkartılan kafatası, yüz, alın ve dişlerin yerleşimi açısından A. afarensis’ten daha gelişmiş, ancak ilk insandan daha ilkel bir yapıya sahipti. A. garhi (Afar dilinde Garhi sürpriz anlamında kullanılmaktadır) 2.5 milyon yıl yaşındaki bu kafatası en son A. afarensis ile türümüzü bilinen en eski fosili arasında yer alıyor. Bu kalıntının yanında bazı hayvan kemiklerine rastlandı. Bu hayvanların taştan yapılmış bazı özel aletlerde öldürüldüğü anlaşılıyor. A. garhi  dik yürümenin yanında taştan yapılmış aletleri yapıp kullanabilme özelliğine sahip türlerdi. Bu durum, evrimde, zaman içinde dik yürümenin yanında yeni bir takım özelliklerin kazanıldığını açıklıyor. Beslenme alışkanlıklarının lifli bitkilerden enerji yönünden zengin yağ oranı yüksek hayvansal gıdalara dönüşmüştür. Özel avlanma silahlarının yapımı ve daha gelişmiş bir beynin ürünü olduğu anlaşılan avlanma teknikleri , garhi’lerin ne denli yetenekli olduklarını sergiliyor. İnsan atalarının iki ayak üzerinde dikilmesini izleyen 2 milyon yıl içinde, bazı önemli gelişmeler yaşandığı artık biliniyor.

Alet üretip, kullanabilen insansılar çevrelerine daha hakim savaşçı özellikler kazandıkça artık ana vatanı olan Afrika’yı terk edip, dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Bu gelişmelerin yaratıcısı olan beyin yüksek enerjili gıdalar aldıkça gelişimin sürecini hızlandırmaya başladı.Üreticilik farklı yönlere kaymaya başladı (Maden kullanımı, tarım, ateş vs.).

A. afarensis’in evrim geçirerek Homo’ya dönüşmesi gibi, Homo soyundan gelen bir tür de rakiplerinin önüne geçerek modern insanı oluşturdu. Pek çok bilim adamı Homo erectus’un, H. Habilis, H.rudolfensis, H. Ergaster gibi türleri geçerek yarışı kazandığına inanıyor.  H. Erectus’lar 1.8 milyon yıl önce Afrika’dan Çin ve Endonezya’ya göç eden ilk insansılardır. Bu süreç içinde henüz anlaşılamayan bir nedenden dolayı erectus iki kola ayrılıyor.

Neanderthal’ler ve Modern insanlar (Homo sapien).

Evrimin en tuhaf kolu olarak kabul edilen neanderthal’lerin genetik yapı olarak Homo sapienler’le benzerlikleri var mı? Homo sapienlerle aynı dönemde Avrupa’da yaşamış bu tür nasıl bir anda ortadan silindi? Homo sapien ile Homo Neanderthal arasında genetik alışveriş oldu mu? Tüm bu merak edilen sorulan cevabını bir sonraki bölümde bulabilirsiniz.

İstanbul - 19.09.2001
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail