İnsan
evriminin ve kökeninin bilimi olan insan paleontolojisi, fosil
atalarımızın arkeolojik katmanlar arasında bulunan kalıntılarını
inceler. Fosil kalıntıların yanında insan izi taşıyan
nesnelerin yaşlarını karbon 14 yöntemi ve Argon-Argon yöntemleriyle
belirleyerek o dönemin yaşam kültürleri hakkında bilgi
edinmeye çalışırlar. Paleoantropologlar bir fosilin tarih içindeki
yerini belirlemeye çalışırken morfometrik ölçütlerle yani
çeşitli insan tipleri üzerinde yürütülen karşılaştırmalı
incelemelerden ve günümüzde genetik analiz yöntemlerinden
yararlanılır. Temel amaç insan familyasının kökenine inmek
ve evrimsel süreç içinde eksik kalan halkaları
tamamlamaktır.
Türümüz
olarak kabul edilen Homo sapiens sapiens’in,
pek çok nitelik edinerek ortaya çıkması için yüzlerce
milyon yılın geçmesi gerekmiştir. İnsangiller familyasının
ilk temsilcileri olan Australopithecus’ların ortaya çıkışı
yaklaşık dört milyon yıl önce olmuştur. Genetikte DNA
analizlerinin yapılmasından önce atalarımız hakkında kesin
şeyler söyleyebilmemiz çok güçtü. Somut bilgi ancak
fosiller üzerinde yapılan çalışmalar ile sınırlıydı.
İşte
günümüzün modern bilimlerinden biri olan genetik mühendisliği
evrim çalışmalarının daha sağlıklı yürütülmesi ve
daha somut verilerin elde edilmesinde köprü görevi yapmaktadır.
Bu konuda yapılan ilk önemli çalışma, moleküler biyologların
insan ve şempanze DNA'ları arasındaki farkı hesaplaması ve
zaman içindeki genetik değişimin hızının ortalamasını
almalarıdır. Değişimin ivmesine göre geriye doğru
hesaplama yoluyla, büyük insansı maymunun ve insansı türün
6 ile 4 milyon yıl önce ortak bir atadan geldiği matematiksel
sonuçlarla doğrulandı. Ancak bu senaryoyu
destekleyecek herhangi bir fosil daha ele henüz geçirilmemişti. O gün bilinen en eski insansı tür, ''Australopithecus
afarensis=Afar maymunu'', 3.6 milyon yıl öncesine
dayanmaktaydı. Bu türe en iyi örnek 1974 yılında Doğu
Afrika’da izlerine rastlanan ve Lucy adı verilmiş küçük
bir iki ayaklı fosil iskelettir.
Bu
çalışmalardan devamında,1995 yılında Eritre'nin Buia bölgesindeki
kazılarda elde edilen bir kafatası bir ilke imzasını attı.
Kafatası hem Homo erectus hem de Homo sapien özellikleri
taşıyordu. Kuzey İspanya'nın Atapuerca dağlarındaki iki
kazıda inanılmayacak kadar zengin bir fosil hazinesi bulundu.
Gran Dolina adı verilen ilk kazıda 800.000 yıllık insansı
fosiller bulundu. İspanyol bilim adamlarına göre bunlar yeni
bir türe ait. Homo antecessor (Latince’de kaşif veya
öncü anlamına gelmektedir) adı verilen bu türün ilkel bir
çenesi ve çıkık kaş kemiği modern insanın özelliklerini
çağrıştırmaktadır.
Bu
kazının yapıldığı bölgeden bir kilometre ötedeki kazı
alanında ise 300.000 yaşında olduğu tahmin edilen 33 insansı
fosili bulundu. Bunların Neanderthal evriminin ilk dönemlerine
ait olduğu düşünülüyor.
Neanderthal’ler
konusunda yapılan çalışmalar paleontologlar olsun diğer
bilim adamlarını olsun şaşırtmaya devam ediyor. Homo
erectus’un iki kolundan biri olan neanderthaller evrimin anlaşılmaz
en tuhaf koludur. Kör nokta diye de tanımlanan bu tür
hemcinsleri Homo sapien’lerden gerek
fiziki görünümleri gerekse beyin yapıları yönünden farklıdırlar.
Güçlü
kas yapısı, kalın iskelet yapısı, bodur boyu ve 1300-1610
cm3 hacimli az gelişmiş beyin yapıları ile ilkel görünümleri,
dikkati çeken farklılıklardır.
En
eski Neanderthal fosili 200.000 ve en yaşlı Homo
sapien ise 100.000 yaşındadır Neanderthaller
200.000-30.000 yılları arası yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Yaklaşık
100.000 yıl önce Homo sapien Neanderthal kuzenleriyle ilk kez
karşılaşınca ne oldu?
Bu
konu henüz spekülasyona açık. Bizim türümüz dünyadaki
tek tür olarak yaşamını sürdürürken, Neanderthal'ler yavaş
yavaş silinip gitti. Pek çok arkeolojik kazıda Homo sapien'ler
ile Homo neanderthalensis'in Avrupa'nın pek çok
bölgesinde aynı anda yaşadığı anlaşıldı. Ancak bu iki
grubun barış içinde yaşadıkları anlamına gelmiyor. Ancak
o dönemde nüfus bu kadar yoğun olmadığı için, iki grubun
karşılaşma olasılığı epey düşüktü.
Neanderthal'lerin
nasıl yok olduğuna ilişkin ortaya pek çok varsayım atılıyor:
Bunlardan
biri Neanderthal'lerin bizimle kaynaşarak özelliklerini
yitirmeleri ve zamanla yok olmalarıdır. Belki de hepimizin
DNA'larında bir parça Neanderthal bulunuyor. İki yıl önce
moleküler biyologlar bu varsayımı test ettiler. Neanderthal
fosilinden alınan DNA'yı, modern insanın DNA'sı ile karşılaştıran
bilim adamları, iki türün karıştığına ilişkin en ufak
bir ize rastlamadılar. Ancak Portekiz'de geçen aralık ayında
keşfedilen başka bir iskelet bu varsayımı yeniden gündeme
getirdi. Portekiz Arkeoloji Enstitüsünün gerçekleştirdiği
kazıda, 24.500 yaşında olduğu tahmin edilen 4 yaşında bir
çocuk fosili bulundu. Fosilin hem modern insanın hem de
Neanderthal özellikleri taşıdığı görüldü. Kimi bu çocuğun
Neanderthal adamı ile modern insanın bir gecelik macerasının
ürünü olduğunu söylerken, kim de çocuğun Neanderthal adamı
ile hiç bir ortak özellik taşımadığını ileri sürdü.
Başka
bir kurama göre de bu iki grup birbirleriyle hiç karşılaşmadan,
birbirleri üzerinde üstünlük kurmadan, yaşayıp gitmiş
olabilirler.
Güçlü
bir olasılık ise geniş çaplı salgın hastalık, bağışıklık
sistemi zayıf olan ve modern insanlardan farklı DNA molekülüne
sahip insansı yapıyı (Neanderthaller) yeryüzünden
silmesidir. Homo sapienlerin ölmemesinin nedeni
ise bu hastalığı etkileyecek gen yapısının bulunmamasıdır.
Portekiz'deki
araştırmaya katılan arkeolog Ian Tattersall';a göre,
modern insanın ortaya çıkmasından 50.000 yıl sonra
beynimizi tümüyle farklı bir şekilde kullanmaya başladık.
Örneğin, Neanderthal'ler geride dini inançlarına, kullandıkları
dile ilişkin hiçbir iz bırakmadılar. Oysa Homo sapien'ler
40.000 yıl önce, mağara resimleri ve kadın heykelcikleri ile
ne denli yaratıcı olduklarını ortaya koyarak arkalarında
silinmeyecek bir iz bırakmışlardı. Bütün bunlar bir tek şeyi
kanıtlıyordu: simgesel düşünce. Tattersall, ''İnsan
Olmak'' adlı eserinde bu oluşumu şöyle anlatıyor:''Sanat,
simgeler, müzik, işaretler, dil, gizem duygusu, farklı
malzemeleri kullanarak üç boyutlu şekiller yaratmak, zekâ
kullanımı gibi kavramlar Neanderthal'lere çok yabancıydı.
Bunun yanında Neanderthal’ler,
ölülerini gömme adetlerine ve Homo erectus’tan
miras kalan ateşi kullanma yetilerine sahiptiler.
Homo
saphien’lerin beyin hacimleri ile karşılaştırıldığında
1200-2000 cm3
hacimleri ile sapienler daha büyük
beyine sahip oldukları görülmektedir. Lucy’nin beyin
hacmi 380-550 cm3
di. Bu ölçü ile evrimsel süreçte
beyin hacminin giderek arttığı ve korteks bölgesinde yeni
yapılanmaların meydana geldiğini görmekteyiz.
Neanderthal’lerden
sonra Cro-magnon adı verilen bir tür görülmüştür.
1868 yılında Fransa’nın Les Eyzies bölgesinde bir taş sığınakta
bulunmuştur. Bu tür kubbe şeklinde kafatasına ve geniş bir
alna sahiptir. Beyin hacmi ortalaması 1600 cm3
ile sapien’lerden küçük bir
miktar fazla hacme sahiptirler. Günümüzde bu tür Polonya,
Macaristan, Afrika’nın farklı bölgelerinde ve Fransa’nın
Salute ve Dordonya bölgelerinde hala yaşadığı kabul
edilmektedir.
İstanbul
- 16.10.2001
http://sufizmveinsan.com
Kaynaklar:
Time
23 haziran 2001 tarihli sayısı
Time Ağustos
1999 tarihli sayısı
|