İşsizlik
Türkiye’nin son 30 yıldır gündeminde ilk sırayı alan bir
sosyoekonomik sorundur. Bu sorun çözülmek bir yana, son yıllardaki
ekonomik krizlerle birlikte giderek süreklilik ve yaygınlık göstermektedir.
Türkiye’deki
işsizlik sorunu niteliği itibari ile diğer gelişmekte olan
ülkelerle ortak özelliklere sahiptir. Özellikle hızlı nüfus
artışı işsizliği körüklemektedir. 1960’ların başında
28 milyon olan Türkiye nüfusu 2000 yılı itibari ile 75
milyona ulaşmıştır. Yıllık nüfus artışı hızında bir
azalma eğilimi görülmekle birlikte bu yetersizdir. Türkiye nüfusunun
%23’ünü gençler oluşturmaktadır ve her yıl ortalama 1
milyon insanımız işgücüne katılmaktadır. Zaman içinde sürekli
artan genç nüfusa karşın istihdam olanaklarının aynı hızda
arttırılamamasının bir sonucu olarak işsiz nüfusunun
%37’sini 20-24 yaş arası gençler oluşturmaktadır. En
verimli dönemlerinde işsiz kalan bu insanların ülke refahına
sağlayacağı katkıdan mahrum olmak madalyonun diğer yüzünü
oluşturmaktadır.
İstihdamın
sektörler arası dağılımı da önemli bir etkendir. Türkiye’de
bu dağılım tarımın %46’lık payla egemen olduğunu göstermektedir.
Sanayinin payı %21’dir. Bu görünüm Türkiye’de istihdam
politikalarında yeterli başarıya ulaşılamadığını göstermektedir.
Sanayileşme düşük kalmış, yatırımlar arttırılamamıştır.
Sanayileşmesini
hızlandıramayan Türkiye
hızlı nüfus artışıyla beraber hızlı bir kentleşme
sürecine girmiştir. 1960’lı yıllarda nüfusun %39’u
kentlerde yaşarken, bu oran 2000’li yıllarda %58’e yükselmiştir.
Sanayileşmeyle paralel gelişmeyen kentleşme mücadelesi
beraberinde, başta istihdam olmak üzere eğitim, alt yapı ve
gelir dağılımı gibi sorunlar yaratmıştır. Tarım ile
yeterli geliri elde edemeyen çiftçi büyük kentlerdeki arayışını,
yine düşük gelir ve beraberinde de uyum problemleri ile sonuçlandırmıştır.
Artan aile nüfusu asgari ücret ile denkleştirilmeye çalışılınca
ortaya kaçak yapılar ve sosyal problemler çıkmıştır.
Tüm
bu nedenlere rağmen Türkiye’deki işsiz sayısı tam olarak
saptanamamaktadır Türkiye’de gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi bir işsizlik sigortasının uygulanamamış olması bu
oranı saptamayı zorlaştırmaktadır. DİE(Devlet İstatistik
Enstitüsü) araştırmaları çok düşük kalmakta ve yanlı
olmaktadır. Yapılan çeşitli istatistiklere göre işsizlik
oranı, yaklaşık olarak Türkiye’nin çalışabilir nüfusunun
%20’sidir.Bu verilerin 1980’li yıllardan sonra artış gösterdiği
görülmektedir. Özellikle 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan
krizler istihdam oranını oldukça düşürmüştür. Devlet
yatırım harcamalarında önemli kısıtlamalara gitmiş, özel
kesimde de sabit sermaye yatırımlarının hızının
gerilemesi ile issiz sayısı büyük oranda artmıştır.
Hükümetlerin
issizliği önlemek amacıyla aldığı önlemlerin nedeni
sosyal devlet olma yükümlülüğünün yerine getirilmesidir.
1982 anayasasında şöyle belirtilmektedir: ‘’ Devlet çalışanların
hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek
için çalışanları korumak, çalışanları desteklemek ve işsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli
tedbirleri alır’’. Bu amaçla her dönemde hükümetler çeşitli
kalkınma planları hazırlamışlardır. Ancak programlarda
belirlenen hedeflere ulaşılamamıştır.
İşsizlik
sadece gelişmekte olan ülkelerin sorunu değildir. Gelişmiş
ülkelerde de yüksek oranda işsizlik mevcuttur. AT(Avrupa
Topluluğu) ülkelerinde işsizlik ortalaması %10,6 olarak
belirlenmiştir. Fransa’da bu oran %11, İngiltere’de %10,3,
İtalya’da ise %11,2’dir. AT topluluğu ülkeleri bu önemli
sorunlarını çözümleyebilmek için çeşitli zirveler düzenlemekte
ve ortak kararlar almaya çalışmaktadırlar.
Türkiye’de
son yıllarda işsizlik literatürüne yeni bir terim eklenmiştir:Özelleştirme
işsizliği. Bir ekonomi politikası aracı olan özelleştirme
beraberinde getirdiği işten çıkarmalar nedeniyle bazı sonuçlar
doğurmaktadır. Özelleştirmenin istihdam üzerindeki etkisi
sanıldığı gibi sadece özelleştirmeden sonra değil, özelleştirme
öncesi de görülür. Aşırı istihdamın olduğu bir devlet işletmesinde,
alınma şansının düşük olması nedeniyle, ilgili hükümetler
istihdamı eritme yoluna giderler. Tüm bunlara rağmen özelleştirme
gelirinin istihdam yaratıcı üretken alanlarda kullanılması
halinde olumsuz etkileri bertaraf edilebilir. Sendikaların tavırları
bu konuda belirleyicidir. İşçi sendikaları konfederasyonlarının
birlik içinde hareket ederek, özelleştirmeden elde edilecek
gelirin yeni iş olanaklarının yaratılmasında kullanılması
için baskı yapmaları istihdamı arttırıcı bir etki
yaratacaktır. Yapılan özelleştirmenin biçim ve niteliği de
önemlidir. Özellikle mülkiyet ve yönetim devri yoluyla gerçekleşen
özelleştirmeler olumsuz etkilerini daha hızlı göstermektedirler.
Özelleştirmenin yapıldığı sektörde belirleyicidir. Özellikle
eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve yerel yönetimlerce görülen
temizlik hizmetlerinin taşeron yöntemlerle özel girişimciye
devredilmesi, istihdamda büyük daralmalara yol açmaktadır.
Bu alanlarda emek yoğun üretim yapıldığı için ilk olarak
toplam maliyetlerde en yüksek payı alan emek maliyeti düşürülerek
kar arttırılmaya çalışılmaktadır. Özelleştirme
sonucunda istihdam daralması kaçınılmazdır. Ancak bu
daralmanın doğru uygulamalarla, uzun dönemde ekonomik büyümeye
bağlı olarak iş artışı sağlaması mümkündür.
Türkiye’de
uzun süredir istihdam arttırıcı politikalar uygulanmaktadır.
Bu amaçla İİBK(iş ve işçi bulma kurumu) çeşitli dönemlerde
bilgi ve beceri kursları düzenlemektedir. Böylece vasıfsız
iş gücü işlenerek, verimli ve aranan kişilere dönüştürülmektedir.
Dünya
devletlerinde işsizliği önleme politikalarının önemli bir
ayağını işsizlik sigortası oluşturmaktadır. İşsizlik
sigortası çalışanlara, kendi iradeleri dışında işsiz
kalmaları halinde, yeni bir iş buluncaya kadar, asgari ihtiyaçlarını
temin edebileceği geliri sağlama amacını güden bir sosyal
sigorta uygulamasıdır. Türkiye’de de bu sistemi uygulama çabaları
sürmektedir. Sistemin işleyişi üçlü finansman
sistemine dayanmaktadır. Çalışana ödenen miktar işçi,
işveren ve devletin çalışanın aldığı ücret üzerinden
belli oranlar karşılığında fon ayrılması ile belirlenir.
Yunanistan’da bu oranlar işverende %2,35 işçide ise
%1’dir. Ancak kişi bu meblâğı alabilmek için belli bir süre
sigortalı olarak çalışmış ve ödeme yapmış olmalıdır.
Amerika’da bu süre 3 ile 12 ay arasında değişmektedir. Ayrıca
çalışana ödeme yapılan süre sınırlıdır. Örneğin İngiltere’de
bir yıl, ABD’de ise 26 haftadır. Ödenekler bir
derecelendirme sistemine dayandırılmaktadır. Buna göre işsiz
kalan sigortalının önceki yaşama standartlarını sürdürebilmesi
için, buna uygun bir ödeme yapılır.
İşsizlik
çağımızın ortak bir sorunudur. Ancak çözümü uzun vadede
mümkündür. Uygulanacak doğru ekonomi politikaları ile büyük
oranda düşürülebilir.
İstanbul
- 31.5.2001
http://sufizmveinsan.com
Kaynak:
Türkiye’de
işsizlik ve işsizlik sigortası Doc. Dr Birsen Ersel
|