Star Wars, Güç Seninle Olsun!

 

Uzun süre önce, çok çok uzak bir galakside… Yaklaşık 28 yıl önce Star Wars (Yıldız Savaşları) işte böyle açmıştı perdelerini. Ardından insanı bir anda kavrayan askeri marş nidasında başlayan o müthiş müzikle birlikte bir kuşağın hayallerini süsleyecekti artık.

Aslında birkaç kuşak demeliyiz, zira halen fanatikleri bazında dünyada en sağlam ve sadakatli fanları var yıldız savaşları serisinin. Bendenizin de aralarında bulunduğu Star Wars fanatikleri, hayalperest, ilginç, yaratıcı, alternatif düşünceye değer veren, bu koca evrende varlıkların sadece dünyada yaşayanlardan mevcut olmadığını düşünen ve benzeri özelliklere sahip olan özelliklere sahip olur ve dünyanın her bir yanında bulunurlar. Ve bu tarz filmlerin nerede ne zaman çıkacağını bilirler. Bunların çoğunun da Star Wars’ ı örnek aldıklarını bilirler.

Hatta hayal dünyasından çıkamayıp kendine orada bir mesken tutmuş kişiler, işi biraz abartıp nüfus kâğıdındaki dini bölümüne “Jedi” yazdırma cüretini bile göstermişlerdir. Buradan da anlaşılıyor ki, hayalperestlik diğer özelliklerinin önüne geçiyor.

Yıldız Savaşları, müthiş görsel efektleri ve başarılı bir Hollywood markasından ziyade bir şeydir. 80’ lerde Hollywood’ un değerlerine isyan eder bir biçimde, kendine özgü alternatif bir dil geliştiren bir yönetmenin, George Lucas’ ın başyapıtıdır. George Lucas, canının istediği filmleri çektiğini düşünüyor, 70’ lerin ortasına gelindiğinde ise uçuk kaçık bir şey denemek istiyordu: Yıldız Savaşları adlı bir uzay operası.

George Lucas, sinemaya ne gibi yenilikler getirdi? Nasıl oldu da Yıldız Savaşları kendi döneminden de çıkıp art arda birkaç kuşağın en sevdikleri arasına girdi?

Lucas, o dönem için kendini şöyle özetliyor: “Ben sözel bir diyaloga dayanan bir film çekmek istemedim. Konuşmadan çok seslerle, görüntülerle ve görsel anlatıma dayanan bir film çekmeyi amaçladım.”

Bir ilk: Işın kılıçları. Ve efektlerde devrim…
Işınkılıçları 1977’ de çekilen ilk filmde görüldü. Işın kılıçları önce tahta sopalar olarak tasarlandı. Kılıçların o malum kısımları spot ışıklarını yansıtan özel bir malzemeyle kaplanmıştı. Fakat ilk üçlemedeki dövüş sahnelerinde fark edileceği gibi kılıçların uçlarından beyaz bir ışık görünüyordu. Lucas bu ilkel görüntüden memnun kalmamıştı. Yıldız savaşlarını simgeleyeceği düşünülen ışın kılıçları çok daha görkemli olmalıydılar. Böylece “rotoskop” tekniği geliştirildi: Aktörler plastik sopalarla dövüştüler ve post-prodüksiyon (yapım) aşamasında, kılıçların üstüne kare kare elle çizilen animasyonlar eklendi. Böylece o ünlü kırmızı, yeşil, mavi ışın kılıçları ortaya çıktı.

Tahmin edersiniz ki ses ve görüntü efektleriyle bir devrim yaratmak istemiş bir kişinin ışın kılıcına da bir çeşit ses vermesi gerekir. Amaç, seyircinin kılıçları sesinden ayırt etmesini sağlamaktı. Efsane filmin ses efektçisi Ben Burtt bunun çok zor olduğunu hatırlayarak şöyle söylüyor: “ Yepyeni bir şey icat etmek gerekiyordu, ama 70’ lerde bunu nasıl yapacaktık?”. Çok ilginç olan şey şudur ki, Ben Burtt o ünlü ışın kılıçlarının o ünlü seslerini kazara keşfetti. Hoparlörün yanında unuttuğu bir eşyayı almak için elindeki mikrofonla olay mahalline yaklaşınca, olanlar oldu! Homurtu ve vızıltı şeklinde sesler çıkaran hoparlör adeta Ben Burtt’ ün kafasında bir ampul yaktı. Burtt, bu sesi üretmek için dahice bir yöntem geliştirdi: Her biri kabloyla sisteme bağlı olan iki çubuk aldı eline ve ucu elektrikle yüklü bu çubukları hoparlörün önünde gezdirdi. Bu müthiş çözümle ışın kılıçlarının her hareketine ayrı bir ses verilebiliyordu.

Devrimci Lucas tarzının diğer bir ayağı pandomimdi. Yani jestler ve mimikler yoluyla derdini ifade etmek. Tabi bunu gösterişli bir şekilde seyirciye sunmak gerekiyordu. Dikkât ederseniz, filmdeki dövüş sahnelerinde neredeyse her bir söze ayrı bir hareket verilmiştir. İşte bunların yaratıcısı da 20 yaşında okulu bırakıp bir sirkte akrobat olarak çalışan Nick Gillard, çeşitli dövüş sporları, bale, tenis ve hatta futbol hareketlerini sentezleyerek, Yıldız Savaşlarına özgü, egzotik bir kılıç stili yarattı. Gillar, “Ben rastgele hareketleri bir araya getirmedim. Karakterlerin gelişimlerini evrimsel olarak gösteren bir biçem yaratmaya çalıştım” diyor. “Nitekim Bölüm 4’ te Obi-Wan Kenobi ile Darth Vader, Ortaçağ’ ın ağır kılıçlarını kullanırcasına hantal dövüşüyorlar. Ortaçağ’ ın gözdesi olan “iki telli” kılıçlar yerden zor kalkıyordu, ama bir darbede insanı ikiye bölecek kadar güçlüydüler”  diyor. Takdir edersiniz ki Bölüm 4’ te görüp, belki de “hataya bak!” dediğimiz o kılıç kullanımı aslında buradan yola çıkıyordu. Ve Ustaların bu kılıçları ağır kullanmaları gayet normaldi.

Kılıç katliamları…
Lucas, filmdeki şiddeti azaltmak için bazı düello sahnelerini iptal etmiş, ama 1999’ da çekilen Bölüm 1’ de “belden adam kesme” geri döndü. O zamanlar henüz genç olan Obi-Wan, Darth Maul’ u tek darbede ikiye böldü. İşte ışın kılıcının gücü. Sadece kılıcı tutup sağdan sola doğru sallaması yetti. Kesilen bölgenin kalınlığı çok da mühim değildi.

“Darth Maul’ un Vader’ in yerine geçecek kadar sempati kazanmasını istemiyorduk, bu yüzden onu ikiye böldük” diyor Lucas. Gillard ise, “Bölüm 4’ te Luke Skywalker daha iyi kılıç kullanmayı öğreniyor. Bu yüzden Vader’ la düello ederken tek kollu darbeler indirdik ve Samuray kılıcı stillerine kaydık” diyor.

Sıra yeni üçlemeye, Bölüm 1-2-3’ e gelince Lucas, Gillard’ dan dizginleri koparmasını ve kıvrak dövüş sahneleri istemiş. Lucas, “Cumhuriyet’ in altın dönemini, Jedi’ ların egemen olduğu zamanı göstermek istedim, bunun yolu da muhteşem düellolarla Jedi’ ların neler yapabildiğini göstermekti” diyor.

<Devam edecek>

 

Volkan Tolga
İstanbul - 06.09.2005
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail