Mükemmel
bir sarayın ustasını inkâr edip, "bu bina taşların tesadüfen
birleşmesiyle vücut buldu" diyen birini görsek güler geçeriz.
Sanatlı
bir şiirin şairini tanımayıp, "bu şiir, harflerin tesadüfen
toplanmasıyla yazıldı. " diyeni ciddiye almayız.
Peki
kendisinin "çağdaş" olduğunu iddia eden biri çıkıp, canlıların, meselâ
bir kelebeğin tesadüfen var olduğunu söylerse ne der, ne ederiz?
Oysa
düşünen her insan, atomların şuursuz olduğunu bilir. Yaratıkların yapı
taşı olan bu görünmez varlıklar ilim, irade ve hayattan mahrumdurlar.
Değil kâinattaki harikulâde eserleri, kendilerini bile tanımazlar.
Mâhir bir sanatkâr tarafından bir plan dahilinde kullanılmadıkça
"eser" olamazlar.
Her
eser, güzellik ve ahengin lisanıyla sanatkârını ilan eder. Kelebeğin
resmini tuvale aktaran ressamı takdir edip, aslını serseri tesadüfe
havale etmek hangi insaf iledir? Birbirine benzemeyen sûretler bile,
harika yaratılışlarıyla tesadüfün beş para etmediğini göstermeye
kâfi...
Varlıkları,
sûretleri gibi büyüklükleri de birbirinden farklı. Aynı fark organlar
içinde söz konusu. Kelebekle kartalı, göz ile kanatı yanyana koyarsak
bu gerçeği açıkça görürüz. Hemen soralım, kelebek neden kartal kadar
büyümüyor? Kanat niçin metrelerce uzamıyor? Atomları muayyen sınır
çizgisinde durduran nedir?
Bu
sorulara "tesadüf" deyip geçemeyeceğini anlayan tesadüfçünün "genler"
diye fısıldadığını duyar gibiyiz Oysa gen, bizim delilimizdir. Çünkü,
her gen bir plan örneğidir ve ilim sahibi bir planlayıcıyı gösterir.
Biz, o programa umumi bir ifadeyle "kader" diyoruz. Atomlar mutlak
mânâda "emir kulu" olduklarından kaderin emrine asla muhalefet
edemezler.
Aynı
şekilde, her plan bir tatbik edici ustanın şahididir. Planın bina
yaptığı nerede görülmüş?
Her
varlık belli kanunlar ile meydana gelir ve her canlı değişmez kanunlar
dahilinde hayatını sürdürür. Kanun ise, bir ilim ve şuur işidir. Şu
halde kanunun olduğu yerde tesadüfe yer yoktur. Çünkü tesadüf, cehalet
ve şuursuzluğun ifadesidir.
Bir
uçak tasavvur edelim ki, yakıtını kendisi temin ediyor, her sene
kendine benzer binlerce uçak üretiyor, pilotsuz uçuyor, konup kalkmak
için özel hava alanı istemiyor, üstelikte avucumuza sığacak kadar
küçük. Bir mühendis çıksada böyle bir uçak yapsa, bütün dünyanın
takdirini toplar. 0 mühendisi inkâr eden, uçağın tesadüfen yapıldığını
söyleyen bir kimsenin ise, herkesin alay konusu olacağından şüphe yok.
Misâli
hakikate tatbik edersek, her kelebeğin, yukarıda hayal etmeye
çalıştığımız uçaktan daha mükemmel olduğunu görürüz. Üstelik,
kelebeğimiz canlıdır. Diğer canlıların da kelebekten sanatça geri
olmadığı malûm. Bir bahar mevsiminde milyarlarcası yaratılan bu
şaheserleri "tesadüf" kelimesiyle izah etmek mümkün mü?
Yedi
harften oluşan "tesadüf" kelimesinin bile tesadüfen yazılması
imkânsızken, milyarlarca atom harfinden meydana gelen varlıkların
tesadüfen varolduğunu nasıl kabul edebiliriz!
Kâinat
her nevi yazılarla dolu. Gülün kokusunda, kelebeğin kanadında,
bülbülün sesinde toprağın dirilişinde yazılar vardır. İnsanın
düşünüşü, sevişi ağlayışı, gülüşü hep birer yazı örneğidir.
Kâinat
çeşit çeşit yazılardan mürekkep hârika bir kitap, Varlıklar birer
ibret levhası, mânâ sembolü ve hakikat habercisi. Tesadüf, varlıkların
mânevi cephesindeki ilâhi mührü okuyamayanların, "Allah" demekten
korkanların, güneşe karşı göz kapayanların kelimesi.
Akıttığınız
meniyi gördünüz mü?!
Siz
mi onu yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?!
Aranızda
ölümü takdir eden Biziz. Ve Bizi geçemezsiniz.(Bizden kurtulamazsınız.
),
Bizim,
sizi benzerlerinizle, değiştirmeye ve sizi bilemediğiniz başka bir
şekilde yaratmaya gücümüz yeter. Andolsun. Sız ilk yaradılışı
bildiniz. Artık düşünüp idrak etmeniz gerekmez mı .
(VAKIA 59-62)
İstanbul
-13.04.2006
http://sufizmveinsan.com
Kalbin Sesi Sitesinden Alınmıştır.
|