1990'dan sonra öykücülüğümüz iyi bir
ivme kazandı. Edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlanan genç
arkadaşların kitapları peş peşe çıkmaya başladı.
Yedi İklim dergisinde bir süre önce
öyküleri ve şiirleri yayımlanan Suavi Kemal Yazgıç öykülerini
Kırk Gri Hırka'd'a topladı.
Suavi Kemal Yazgıç'ın öykülerini
okuduğumda bende bıraktığı iz, etki üç eksen üzerinde duruyor.
Bunlar; ironi, ben ve psişik durum. İronisinde hüzünlü biraz da
şaşkın duruşlu bir ironi, ya da hayret ve şaşkınlık da
diyebiliriz. İronik duruş bu kadar belirginken, ve iyi bir damar
yakalanmışkan, bu olgunun üzerinde yeterince durulmadığı ve
aceleye getirildiği ortada ve bu ironik belirti, yakalayış
başarısı elden hemen kayıveriyor, kaçıyor. Bazan da ironi mizaha
doğru kayıyor. Dudaklarımdaki o ince alay öyküde nedendir
bilinmez sürmüyor. Öykü anlatıcısı, öykülerinde bu tadı bulmuş
ve yakalanmışken üzerine gitmesi, bu anlamda derinleşmesi
olasıyken peşini bırakıyor. Suavi Kemal'de ve gençlerde bir
sabırsızlık var gibime geliyor. Bu, başlıbaşına bir sorun, öykü
adına.
Öykülerindeki "Ben" olgusu da
engelleyici oluyor. Oysa; çocuk saflığıyla yakaladığı
muziplikler öyküde yer yer iyi bir tad bırakıyor. Söylediğim
gibi, bunu engelleyen başlıca nedenlerden biri de, öyküsünün ben
üzerine kurulu olmasıdır. Yazgıç öyküsünü ben merkezden
kurtarırsa, daha başarılı ürünler ortaya koyacağı muhakkak.
Gördüğüm
kadarıyla "Ben"in dışına doğru
kaydığında daha başarılı oluyor.
Suavi Kemal Yazgıç'in öyküleri
imgesel bir temele oturuyor. İmge yoğunluğu da öyküyü
sınırlıyor, alanını daraltıyor, olumsuz etkiliyor. Kısa öyküde
birden çok imgenin varlığı da öyküye fazla geliyor. Madem kısa
öykü anlatıyor, o zaman birden fazla imgeye kaçmadan anlatıyı
gerçekleştirmesi daha doğru olur düşüncesindeyim. İmgeyi
acımasız ve hovardaca kullanması gelecekte yazacağı öykülerin
alanının ve imgelerin tüketilmesine neden oluyor. Gelecekte öykü
yazmada zorlanabilir Yazgıç. Bu tutum sadece öyküsüne değil
şiirine de zarar verebilir. Kısa öyküde yoğunluk önemli. Bir tek
sözcüğün fazlalığı bile hemen sırıtıyor.
Suavi Kemal Yazgıç şiir,öyke ve
denemeler yazıyor. Genç şairin, şiir, öykü ve denemeyi bir arada
yazması, öyküsü açısından sorun oluşturmuş. Şiir ile öykü, öykü
ile denemeyi birbirinden ayrı tutmak gerekiyor. Türler
birbirinin alanına giriyor. Anlatım bütünlüğü dağılıyor.
Metinlerin sıralanışında da titizlik gösterilmediği ortada.
Böyle olunca, dağınıklık kitabın bütününe yansıyor. Şiire yakın
olan anlatılar ayrı bir bölüm olsaydı belki daha anlamlı
olabilirdi. Kitap boyunca şiir, öykü ve deneme içice gelişmiş.
Öyküdeki dağınıklık, hatta şiire ve denemeye kaçış, türleri aynı
anda işliyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. Yazgıç, madem
hem şiir hem öykü hem de deneme yazma düşüncesinde ve ısrarında,
yapacağı şey, türleri birbirinden ayırması ve sınırlan
belirlemesidir. Öyküde şiir, şiirde öykü veya deneme birbirini
olumsuz etkiler. Bu belki de bilinçli bir seçim ama, Yazgıç'in
sanatına zarar veriyor.
Kısa öyküyü bir tek imgeyle, birkaç
satırla anlatsa daha başarılı olacak. Öykü-imge birbirini
zorluyor. Çehov'un deyişiyle "bir kül talaşından bir öykü
çıkarma" düşüncesi etraflı ve ayrıntılı bir anlatımla
gerçekleşebilir ve öykü olabilir. Örneğin kül talbasını sadece
bir simge olarak ele alır, ondan başka imgelere atlanırsa,
kısacık öyküde anlatılmak istenen şey boğulmuş olur. Anlatılan
şey ifadede zorlanılmamalı.
Yazgıç hem anlatı denemlerini, hem
de kullandığı imgelerde tasarrufu sağlamalı. Gelecekte konu
bulmada zorlanabilir. Suavi Kemal Yazgıç'ın önünde uzun bir yol
duruyor, ve işin başında bulunuyor. Bu imkân ve fırsatı iyi
kullanmalı. Yazgıç, iyi bir anlatı dilini yakalamış, iyi öyküler
de yazıyor. Ancak gözardı edemeyeceği hususları gözden ırak
tutmamalı. İlerde benzer tarz öyküler yazmayı sürdürürse öyküsü
için sıkıcı olabilir.
Öykü kitabı okunup bittiğinde
damağımızda bir tad kalıyor, öykü adına iyi şeyler bunlar. Kitap
bu başaralı öyküler adına okunmaya değiyor.
Öyküler okunduğunda, etrafımızdaki
insanlarda, eşyayada bir başkalık beliriyor. Hep o muzip
gülüşle, ironik alaysı bir bakış sağlıyor okuruna. Bütün bunlar
belli tipler etrafında anlatılmadığı için silik kalıyor. Ya da
yakaladığı bu dokunuşları biraz daha derinleştirmesi yerinde
olacak.
Etrafını bakışta çocuksu, saf, bazan
muzip, bazan insanların psişik yanlarını yakalıyor. Bu
yakalayışlar da önemli öyküsü açısından.
Belirsiz tipler varlığı ve
odaklanmayış da "Ben"de ısrarından kaynaklanıyor.
Öykülerinde yer yer yeni anlatımlar
deniyor. Gelecek açısından öyküsüne açılım kazandıracağı
muhakkak.
Öykülerinde anlatıcı öyküyü
anlatırken, birden okurun yerine geçerek sorular soruyor,
denemeye kaçarak okur adına karar veriyor ve bununla öykünün
alanım daraltıyor. Yazgıç öykü anlatmayı sürdürmeli. O zaman
soruyu soracak olan, veya kalınan yerden öyküyü sürdürecek olan
okur olmalı. Anlatıcı soru sorarak okurun düşünme ve algılama
alanınım da daraltmış oluyor.
1990 Sonrası öykünün, ya da genç
öykü anlatıcılarının kendi başlarına oluşu, öyküyü aralarında
tartışacak bir grubun olmayışı, yazılan her metnin cömertçe öykü
diye yayımlanması olgusu başlıca ve çok önemli bir sorun. Bu
durumda, haklı olarak acımasız eleştiriyle karşılaşıyorlar ve
bir şok yaşıyorlar.
Suavi Kemal Yazgıç, yeni ve güzel
öyküler yazacak bir yeteneğe, birikime ve dile sahip. Dilde
zaman zaman kekremsi söyleyişler, mantık algısı dışındaki
ifadeler, bazan öznesi belli olmayan yerler, yarım kalmış
düşünceler olsa da bir kalemde silinip atılacak değil. "Leke"
öyküsünde, 14. sayfada, altını çizdiğim birkaç örnekle ne
söylemek istediğimi vurgulayayım."- Onu yıllar önce, doğduğum
gün tanıdım" 'Doğduğu gün tanımak' mantık çelişmesi. "Yoldan
çıktı ve toprağın üstünde koşmaya başladı." belirsizlik; nasıl
bir yol olduğu anlatılmıyor. Hal böyle olunca çıkılan yol taşlı
mı, asfalt mı, nasıl, belli değil. Toprağın üzerinde yürünüyor
zaten. Toprak yol vurgusu gereksiz. "Deniz yirmi metre kadar
aşağıda; bütün gücüyle kıyıyı dövüyor..." Kıyıyı döven dalgalar
olmalı, değil mi? Tabii bu gibi dikkatsizlikler, çelişmeler kısa
öyküde sırıtıyor. Öykünün bir özelliği, bir unsuru da
ayrıntıdır, ifade etme gücüdür. Suavi kemal Yazgıç'ın her şeyden
önce mütevazı bir duruşu var. Bu da onun öyküsünün geleceğini ve
ısrar ederse daha güzel öyküler yazacağını imliyor.
yediiklim@yahoo.com
İstanbul - 08.01.2002
http://sufizmveinsan.com
Yedi İklim Dergisi
Aralık 2002
|