İlk bakışta aralarında bağlantı kurulamayan ve iki ayrı kelime
gibi görünen bu kavramların, son araştırmalarda elde edilen
bulgulara göre, birbirini tamamlayan, yaşam sisteminin açıklanmasında
önemli veriler olduğu anlaşılmıştır.
Tarih boyu cinsellik ile ilgili
pek çok anekdot okumuşsunuzdur. Bunlardan özellikle kişisel
olanları, belleklerde yoğunlaşmıştır. Toplumsal değerlerin başında
gelen cinsellik hakkındaki değer yargıları, bireylerde ve
uluslarda şartlanmalar istikametinde ve astrolojik etkilerle olgunlaşmaktadır.
Bir bakıma, Doğu ve Batı Kültürleri arasındaki fark da bu şekilde
belirginleşmiştir.
Yeryüzünde ilk insanın,
ortaya çıkışından beri varolan, ilk çağlardan itibaren
zikredilen, "temel içgüdü"lerden biri kabul edilen
cinselliğin, acaba 'gen'lerle ne gibi bağlantısı olabilir?
Kadın ve erkek arasındaki en
yakın ve paylaşımcı eylem olan cinsel ilişki sırasında aktarılan
erkek spermi ile, kadın yumurtası arasındaki 'bir'leşme, sadece
basit bir üreme fonksiyonu olarak nitelendirilebilir mi?
Bu nokta, filozofların ve
bilimadamlarının dikkatini çekmiş, kendini tanıma, yaşam
sistemini anlama konusunda çalışmalarda bulunanlar, zaman içinde
fikirlerini açıklamışlardır.
Eflatun "Sempozyum"
adlı eserinde "Neden cinsellik vardır?" sorusuna,
Aristophones'in meşhur konuşmasındaki öneriyle yanıt vermiş ve
konuyu "bir tamirat/yenileme" şeklinde ele almıştır.
Eflatun'un çözümü; daha
sonraki çağlarda, cinsel içgüdüleri, yaşamı koruma ve yaşama
isteklerini içerdiği gerekçesiyle, Freud tarafından da benimsenmiştir.
Aynı soruya cevap arayan pek çok düşünür, sonunda kendini
biyolojik evrim ilmi içinde bulmuştur. Bu ilim, yaşayan dünyanın,
dört milyar yıl önceki mütevazi başlangıcından şimdiki haline,
ne şekilde ve niçin geldiğini incelemektedir.
Charles Darwin, "The.
Origin of Species" isimli meşhur eserinde, cinsellikten ve onun
değişimlerdeki rolünden bahsetmiştir. Darwin'e göre, bir
"tabiat kanunu" olarak, yaşamın devamı için eşleşme
gereklidir.
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında,
Alman Biyolog August Weismann, ölümlü ve ölümsüzü biyolojik
terminoloji ile açıklayarak cinsellikle evrimi ilişkilendirmiştir.
Weismann'a göre cinsellik, evrimi hızlandıran bir faktördür; çünkü
tabiatın seçmesi için içeriği sürekli değişen bir depo
sunmaktadır.
Ama, esas önemli açıklama ve
bağlantılar, yaklaşık elli sene önce keşfedilen DNA ve genetik
ilmi sayesinde olmuştur. Varlığın bu boyuttaki, ifade edilen en küçük
şekil birimi olan ve hücrenin temelini oluşturan DNA= DeoksiriboNükleikAsit,
içinde canlı ile ilgili tüm bilgilerin bulunduğu, aynı bilgiyi içeren
ama, pozitif ve negatif gibi birbirini tamamlayan iki ayrı polinukleotid
zincirinden oluşmuştur. Bunlardaki (nükleotid) bilgi, bir
canlı oluşturmak üzere, hem depolanıp hem de transfer edilmek için
hazırlanmıştır.
DNA molekülünde belli yapı
taşlarını üretmek için gereken genetik şifreyi taşıyan
"gen" adlı bir bölge vardır. Bu bölge, o organizma ile
ilgili her bir özelliği tek tek belirleyen konfigürasyonlara (yapı
şekli) sahiptir.
Genler, bir organizmanın
karakteristiklerini belirleyen talimatlarla yüklüdür. Bunlar için
gereken sistem ise, çevre tarafından sağlanır.
Organizmaların oluşması için
genlerin aktarımı, üreme fonksiyonu ile gerçekleşir. Üreme,
insanda, kadında yumurta, erkekte sperm üretimi ile başlar. Yarısı
anneden, yarısı babadan gelen DNA molekülleri, yumurta ve sperm içinde
paketlenerek saklanır, böylece daha sonraki kuşaklara aktarılır.
Aktarma işlemi, görüldüğü gibi, cinselliğin bir sonucu olarak
gerçekleşir.
Cinsel ilişki yoluyla, iki ayrı
cinsten gelen DNA molekülleri kırılır ve tekrar yeni bir şekilde
birleşir. Kadın ile erkekten gelen, hata yüklü de olabilen DNA'lar
bir bütün teşkil eder, cinsel ilişki evresinden sonra yeniden gençlik
kazanırlar.
DNA'larda meydana gelen
bozuklukların düzeltilmesinde cinsellik çok önemli yer tutar; çünkü
hatalı DNA oluşumuna yol açan mutasyonları kısıtlar. Bu kısıtlama
işlemi, hatalı kodun, kadınla erkeğin birleşmesi sırasında,
tamir enzimlerince uzaklaştırılması ile gerçekleşir.
Yaklaşık dört milyar yıl önce
başlayan insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamı, her türlü
değişikliğe rağmen, cinsellik sayesinde olmuş, anne ve babadan
aktarılan genetik veriler harmanlanıp onların sahip olduğu özelliklerin
dışındaki bilgilerin de yeni kuşaklarda ortaya çıkmasına zemin
hazırlanmıştır.
Kısaca belirtmek gerekirse,
cinsellik; varlık ile ilgili tüm bilgileri içeren genleri tamir
eden, mutasyonları, bozulmaları kontrol altında tutarak, onları
(genleri) sağlıklı tutan çok gelişmiş bir sistemdir. Böylece o
tür, her türlü mikro ve makro değişime rağmen, yaşamını devam
ettirir, ortak özellikler havuzundan her an yeni oluşumlarla kendini
tamir etmeye devam eder.
Geçtiğimiz günlerde, basında
yer alan bir habere göre, kiotech firması tarafından üretilen ve
İngiltere'de satışa çıkarılan Xcite adlı ıslak mendilin
kokusu, sürenin cazibesini artırmaktadır. Kadın ve erkekler için
iki farklı türde üretilen bu mendiller, insanlara cinsellik sinyali
göndermek ve karşı cinsi kendine çekmek için salgıladığı `feromon'
adlı kimyasal maddeyi içeriyor. Aslında bir hormon olan feromon
(Pheromone), erkekte ter ve idrarda, kadında ise vajinal salgılarda,koltuk
altı teri,tükürük ve çapakta bulunuyor. Feromon baskısını ister istemez hissediyor ve cinsel yönden uyarılıyoruz.
Burada bireyin hormonlarının
dıştan içe etkilenmesi söz konusu olmaktadır. Aynı olay
Cinsellik hormonlarının içten genler vasıtasıyla harekete geçmesi
ile de gerçekleşmektedir. Bu oluşum Bebeğin ana rahminde aldığı
kozmik etkilerle formatlanır. Uygun açılımlarda ise ortaya çıkar.
ABD Başkanı Clinton'da görüldüğü gibi. Neden tamamen
genetiktir.
Mistizm'de cinsellik
hareketlerine "kader" kavramı ile değinmede, cinsellik
arzeden konumu üstü kapalı şekilde, "Gen"lere bağlamaktadır.
Kaynakça
Richard E.Michod, Eros and Evolution
David M.Raup Extinction-Bad Genes or Bad Luck
Ahmet
F. Yüksel
Not:
09-01-2000 Akşam Gazetesi
|