Kendini olduğundan daha
fazla görmek ve bunu etrafa göstermek bir hastalık haline
dönüştü toplum yaşamında. Övmek, pohpohlamak, baş tacı etmek,
acındırıcı duygularla gündemde kalmayı sağlamak gibi durumlarda
ortaya çıkıyor.
Niçin böyle bir şeye
ihtiyaç duyuluyor, abarttıkça abartılıyor anlaşılır gibi
değil!
Bu saplantıya girmemek,
komik durumlara düşmemek için iki şık var:
1- Yerine
getiremeyeceğiniz vaatlerde bulunmayacak, ayrıca aşırıya
kaçmayacaksınız.
2- Kısa bir süre ne
dediğinizi düşünüp ağzınızdan çıkanları geri almak için
uğraşmayacak şekilde bir otokontrol yapıp, karşınızdakini
söylediklerinize inandıracaksınız.
Bu noktada beyin/akıl ile bedenin kimyasının tam bir
işbirliği içinde olması gerekiyor. Şayet bu faktörü
gerçekleştiremiyorsanız işiniz bir hayli zorlaşır, kendinize
hâkim olamazsınız. Zira, dil bedene tabi olduğu takdirde
düşünceye, beyne göre değil, iç güdülere göre hareket eder.
Bedeniniz, sizi aklınızın kabul edemeyeceği durumlara
sürükleyebilir. Dolayısıyla, aklın bedensel isteklere kesin
olarak set çekmesi, uymaması gerekiyor. Şayet böyle
olmasaydı hemen herkes mantıklı konuşmalarla toplumdaki yerini
alırdı.
Abartı daha çok bir
hedefi, hiçbir ortak fikri olmayan, mutsuz ve sorunlu, ne
dediğini bilmeyen insanlarda var. Onun için kültür ve nefs
terbiyesi şart. Cılız kalmış, evrensel boyutlara
ulaşmamış, belirli bir düzeyde kalan avam takımının, daha çok
uzun bir yola ihtiyacı olacağı bir gerçek.
Dikkât edin, abartıya
kaçmayan, iz bırakmış kimselerin her birinde farklı
özellikler bulabilirsiniz. Onlar değişik alanlarda kendinden
bahsettirmiş, insanlara yol göstermiş, öncülük vasfını
elde etmiş kimselerdir, ama hepsinin ortak özelliği, abartıya
girmemedeki azami davranışlarıdır.
Esasen ilerlemenin,
üretimin en önemli yolu bu olumsuz davranışa yakalanmamak
oluyor.
Biliyorsunuz, dinde
tebliğ etme gibi bir faktör var (Hakk’ı tavsiye anlamında
söylüyorum). Dini başkalarına aktarırken aşırıya kaçmamak,
insanın havsalasının almayacağı şeyleri söylememek gerekiyor.
Örneğin, gece yarısı bir kişiyi yatağından kaldırıp yüreğini
hoplatarak mistik bir konuyu aktarmak ve bunu sevap adına dahi
yapmak hiç hoş değil. Bu sorumluluk almak ve taşımamak anlamına
geliyor.
Her şeye sahip olan
insanların neden mutsuz, neşesiz olduklarını hiç
düşündünüz mü? Bu tür kimselerde kendilerinin de anlam
veremedikleri bir özellik var. O da şu: Aşırı bireyselliğe
kaçmanın sonucu, cinlerin devreye girip duyguları işe
karıştırarak olayları abartılı bir hale getirmeleri. Eksik
olanı daha az, çok olanı bir hayli yüksek göstermek hep
onların işi. Bu hususu fark ettiğiniz anda kendinizi
frenlemeniz, yapay olmadan doğru olanı söylemeye gayret
etmeniz gerekiyor. Bu küçük ayrıntıyı dikkatlerden kaçırmayalım.
Abartmama duygusunu
kazanmak ve bunu bir yaşantı haline dönüştürmek bizim
elimizde diyorum.
Yoksa sadece bizlere
değil, insanoğluna da ayıp ve yazık olur.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
|