Ayakta Kalabilmek!


Diyelim ki Gavsı Azam Abdülkadir Geylâni Hazretlerinden başlayarak sırasıyla, İmamı Gazali, Abdülkerim Ceyli Hazretleri, Mevlâna ve Muhittin-i Arabi’nin eserlerini okuyup hatmettiniz.

Üstüne üstlük, bilimsel yöndeki araştırmalarınızla ilminize ilim kattınız.

Varsayalım ki sorulara verilecek yanıtlarınız belirli bir statü içeriyor. Kendinizden eminsiniz. Her açıdan, muhatabınız tatmin oluyor.

Dünya ile ilgili tasavvurlarınız, sahip bulunduğunuz olanaklar, olasılıklar ve rastlantılar sizi pek fazla etkilemiyor. Ama yine de karşı karşıya olduğunuz tehlikeleri savuşturmak için –size yön veren temel bilgilere sahip olmanıza rağmen- uyanık olmak ayakta kalmak zorundasınız.

Çünkü rüzgâr, her zaman hafif ve istediğiniz istikamette esmeyebilir.

Yaşamı, inancı savunmanın doğru bir iş olduğunu bildiğiniz halde, bunu yapamayabilirsiniz.

Her koşulda ayakta kalabilmenin, mevcut imkânları tartabilmenin yegâne işareti, riskler ve ansızın ortaya çıkabilecek olumsuz durumlara hazır olmaktır. Size bilinçli bir şekilde gözdağı vermeye kalkışmışlarsa “şans, tesadüf, olasılık…” gibi gerekçelere sığınmadan, yerinizde durmanızın zamanı gelmiş demektir.

Tehlike ne kadar büyükse, yaşam yanınız, azminiz de o derecede fazla olmalıdır. Sudan bahanelere sığınıp “Of, aman neden, niçin?” gibi tavır takınmalar ve bir zamanlar sevgiden deliye döndüğünüz insanları hor hakir görmeler, ayakta kalmayı değil, ilmi bir hobi olarak değerlendirdiğinizi gösterir.

Yanlışlardan bir şeyler çıkararak insanoğlu hız kazanacağı yerde yerlerde sürünüyorsa, burada bariz bir hata var demektir.

Ayakta kalabilmenin tek çıkar yolu, akla gelebilecek tüm olasılıkları, peşinen kabul etmek, atlanmış olanlar varsa onları yeniden gözden geçirmektir. Bu elzem olan bir davranış biçimidir.

Mademki bir yaşama çabası içindeyiz, öyleyse bundan iyice yararlanmalı ve şartlar ne olursa olsun, dimdik, sarsılmadan durabilmeliyiz.

Böylesine bir tavır, kesinlikle kafa tutmak ve asi olmak anlamına gelmemelidir. Zira, edep dışına çıkmamak, tepkisiz kalmak, bayrak sallamak demek değildir.

Değerli dostlarım!

Düşünüyorum; başı hep dik, onurlu, düşüncelerinden, inandıklarından asla ödün vermeyen ‘Adam gibi adam’ diyebildiğimiz birçok kişi tanıyorum. Şimdi isimleri bile zor hatırlanıyor. Biz hep beraber gidiyorduk. Herkes tarafından da tanınıyor ve takdir ediliyorlardı. Onlardan bir şey duyunca kendimize çekidüzen verme ihtiyacını hissediyorduk. Bugün ortalıkta yoklar. Kayboldular. Her biri yine iş dünyasına dalmış, maddeye geri dönmüş. Halleri vakitleri de oldukça iyi, ama eskiden konuştukları mevzuları/ilmi bugün unutmuşlar bile.

Nedeni basit; bir duygusal olay, tasavvufi yaşamlarını bitirmiş. İnanın, mübalağa etmiyorum, kafadan da atmıyorum, bunu gözlemlerime dayanarak söylüyorum.

“Ama yine de iyi ki onlarla beraber olmuş, farklı günler yaşamışız” diyorum. Kendilerine teşekkür ediyorum. Ne de olsa, bana bugün ayakta kalabilme hususunda farkında olmadan yardımcı oldukları için.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

Bodrum - 01.09.2006
sufizmveinsan@gmail.com

afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail