Gerçek birey, ‘Ben’
sözcüğünü ağza almanın ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığının
bilincine vararak hareket eder. Çünkü ‘Ben’ bir
nevi ‘Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmanın’
dışa vurumudur.
Dolayısıyla, bu kavramı kullananların çok ihtiyatlı olmaları,
birimsel sürtüşmelerden şiddetle kaçınmaları, bireyselliği
oluşturan noktaları tespit ederek bunlardan süratle
uzaklaşmaları gerekir.
Dolayısıyla ahlaklanmaya uzun zaman talip olup bir an dahi
muvaffak olamamış, sıradanlıktan asla kurtulamamış bireylerin
ikide bir “Ben” demesi kadar saçma sapan bir
şey olamaz.
Bugün özellikle genç kuşakların
‘Ben’ le ilintili
‘Vahdet’
kavramını
değerlendirme biçimlerine ve sorumluluğuna bakıp bunları
yazmaktan kendimi alıkoyamadım.
Onlara hak vermiyor da değilim. Evet bir özenti var ortada. Ama
bu teoriyi yaşamak kolay değil. “Kolay” ne
kelime! … Her babayiğidin harcı değil demek daha mantıklı olur.
Zira bireyin veri tabanında yerleşik durumda bulunan
şartlanmalar, değer yargıları, bunlara dayanan yorumlar oldukça
ve bunlardan arınma anlayışı insanda oturmadıkça bireyselliğin
yerinden kıpırdaması mümkün mü? Ayrıca, bu duyguların üzerinde
her zaman titizlikle durmak gerekiyor. Bir anlık boşlukta eski
hale dönüyorlar.
Oysa böylesi bir hal, örtülü bir şekilde ‘Bencillik’
anlamına da geliyor. Bu durumda birey, yine aynı birey. Değişen,
farklı olan bir şey yok. Biraz akıl sahibi olan, bu koşullardan
kurtulmayı dener. Şayet yapmıyorsa böyle bir gerekliliği hiç
algılamamış
demektir.
Ayrıca “Bireysel yaşayan, kendinden yola çıkarak hatalarını
düzeltebilir mi?” diye düşünenler olabilir.
Bu
sorunun yanıtında; kişi genelde özeleştiri yapma alışkanlığında
olmadığı için buna pek muvaffak olamaz diyoruz.
Sonuç olarak, herkesten ‘benlikten
kurtulma
gibi bir lükse sahip olması beklenmemeli. Aslında bu, sadece
evliyaullah ve takipçilerinin benimsediği bir yol… Bu
perspektiften bakıldığında kişinin, kendini evrensel değerlere
taşıyacak düşkünlükten kurtulmayı, erişilmeye değer hedefler
için bedel almayı ve bunu günlük yaşamı haline getirmeyi
aklından bir an olsun çıkarmaması gerekir.
Şunu unutmayalım, bireysellikle kazanılan edinimler geçicidir.
Ama evrenselliğin ruhu kaybedilirse geriye hiçbir güzellik
kalmaz.
Aksi tutumlarla bir yere varamayız. Kendi kurgularıma göre
değil, Gavsı Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin
deyimiyle söylüyorum: ‘Mücahede olmadan müşahede olmaz’
felsefesi gerçekleşmez, İlahi güçlerde bir kıpırdanma olamadığı
gibi, kişi asla bireysellikten kurtulma imkânına kavuşamaz.
Ben
avamlıktan/sıradanlıktan kurtulmanın başka bir yolunu
bulamıyorum. Şayet, “bunlar geride/eskide kaldı” diye
farklı şeyler düşünüyor, mücahadeye gerek duymadan “aynen devam”
diyorsanız yine de size saygı duyarım.
Ama, yeter ki sonrasında kaçırdıklarınızı gözlemleyip pişmanlık
içinde kıvranırken, o meşhur ‘tüh be… keşke’ lerinizi
mırıldanmayın.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
Londra -
12.06.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|