Toplum içinde insan ilişkilerini düzenlemek, huzuru ve sükûnu
sağlamak, bireylerin haklarını korumak için birtakım prensipler
ve yasalar konmuştur. Bu yasalar/yasaklar sistemde yaygın
yaşantının temelini oluşturur.
Mantıksal yönden, hemen herkesin bu kanunlara uyması, karşı
gelenleri uymaya davet etmesi ve saygılı olmayı sürdürmesi
beklenir.
Ne
var ki böyle olmuyor.
Son
zamanlarda, toplumsal yaşamda gerçekten gözle görülür hale gelen
tutum ve davranışlar her alanda yayılmaya başladı.
Rüşvet, şiddet, hırsızlık
iyiden iyiye arttı.
Kültürel faaliyetler azaldı.
Hepimiz içerde, hemen yanı başımızda veya dünyanın uzak bir
köşesinde süren çatışmaları, şiddet gösterilerini kanıksar hale
geldik.
Ayrıca, TV kanallarında bilgi içeriğinden yoksun, sadece ‘laf
olsun torba dolsun’ amaçlı açık oturumlar, fayda bir yana,
insanın kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu
programları seyredenler taklitçi olmaya, yalakalık yapmaya
daha yatkın hale geliyorlar.
Bir de şöhretli
insanlara duyulan aşırı hayranlık var. Adeta bir hastalık gibi
bu hal.
Bunları gördükçe gerçekten bir tuhaf oluyorum.
Yani insan kendini bu kadar ucuzlatır mı?
Bugün biri çıkıp bu anlamsız
olayların üstesinden gelmeye kalksa, eleştiride bulunsa;
başkaları rahatımız bozulacak,
gelirlerimize engel olunacak düşüncesiyle bunu engelleyebiliyor.
Haliyle, birtakım çatlak sesler yükseliyor.
Anlayacağınız, alçak gönüllü, özverili ve itidalli, namuslu
insan hemen hiç kalmadı gibi…
Her
türlü açıklığı/sorumsuzluğu/çılgınca eğlenmeyi mubah
görenler, sıra türbana gelince, anında çağdaşlığın ilkelerine
sarılmaya başlıyor.
Bir yandan sorumsuzca harcanan
meblağlar, diğer yandan fakir fukaranın, çocuklarını
okutamayacak durumda olması. Bunlar üzüntü verici şeyler.
İnsanlar ayak işlerinde,
vasıfsız işçi olarak çalışmak için el ayak öpüyor. Açlığa
yoksulluğa dayanamayacak durumda olanlar –inançsızlar- ardından
hırsızlığa başlıyor.
Ar
damarı çatlayanların suçları bir değil, onları, yirmileri hatta
yüzleri buluyor. Her gün TV’de bu tür kişileri seyrederken
yüzlerimizi kapatma ihtiyacını hissediyoruz.
Hırsızlık dedim de başımızdan geçenleri ve bana aktarılanları
söylemeden edemeyeceğim. Çünkü bu olay çok yakın zamana kadar,
içinden geçtiğimiz dönemdeki gibi yoğun değildi.
Bir
müddet evvel bizim eve de hırsız girdi. Epeyce şey alıp götürdü.
Bir ay sonra, üst kata, yakından tanıdığınız Astrolog Nuran
Tuncel’in dairesine de teşrif ettiler.
Bir
dostum hem kendisine, hem de oğlunun evine dadandıklarını ve
araba dâhil, bazı kıymetli eşyaların çalındığını ifade etti.
Anlamadığım şey şu: Bunları yapanlar, bir gün yaptıklarının
hesabını vereceklerini düşünemiyorlar mı?
Dileğim, kimsenin inkâra yönelip ‘boş ver’ diyerek
günahın bu yanını işlememesidir.
Zira her sabah karanlığı delerek ışıklarını dünya üstüne salan
güneş, bir gün onların üstüne doğmayacaktır.
Bunu da düşünsünler.
Unutmasınlar.
Allah muininiz olsun.
İstanbul -
21.07.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|