Toplum
yaşamında ‘iyi bir eğitimci’ olabilmek çok kolay bir şey
değil. İnsan eğitici ve öğretici olmasının yanı sıra, ilginç
örneklerle, topluma bir şeyler verebilmeli. Çünkü kişiler bunu
bir şekilde de olsa görmek
istiyor. Geçtiğimiz yıllarda
dostlarla sohbet ederken hep bu noktanın üzerinde
titizlikle durmuş ve detaylarına inmeye gayret etmiştim.
İlk
prensibim, kendinize ve inanaçlı olduğunu hissettiğiniz kişilere
saygılı olma hususuydu. Sadece öğrenmek değil, yaşamak
da çok önemlidir, bu nedenle ‘bildiklerinizi
aktarırken, yanlışlığa meydan vermeden, kendinizi gülünç
durumlara sokmadan, hayali şeylere dalmayıp doğru bir şekilde ve
baskı olmaksızın, dileyen herkesin talebini karşılamak
zorundasınız’ dediğimi iyi hatırlarım. Dıstlarımın
yaklaşımlar çok sevindiriciydi; çoğunluk, enine boyuna olmasa da
bu görüşlerimi kabul etti…
Bunun için
yapılması gereken tek şey, kendinizi başkalarının yerine
koyabilmek ve size nasıl davranılmasını istiyorsanız
karşınızdakine de öyle davranabilmektir. İdrak, alış
kapasitesi, kişinin devamlılığı, konuyu detaylandırabilmesi,
üretebilmesi en önemli faktördür.
Unutmadan
söyleyeyim. Eğitimci vasfını taşımayan kimselerin başarılı
olabilmesi mümkün değildir. İçten olmak, karşısındakini
dinlemek, onun isteklerini ve ihtiyaçlarını anlayabilmek önemli
bir meseledir. İyi bir
öğretici, ‘toplumsal yaşamda her açıdan dikkâtleri üzerine
çeken’ ve kendisinden daha iyi olana kulak
verip teslimiyet duyan kimsedir. Benmerkezci bir
düşünce,bu alanda muvaffak olamaz.
Kendi
öğrendiği şeyleri sadece kendisine saklayan, paylaşmayı bilmeyen
kimse saygı göstermeyen hiç kimseye bir şey veremez. Eğitimcinin
kendisine yapılmasını istemediği şeyleri yanındakilere de
yapmaması gerekir. Makul olan bir yol izlemesi, ilim talep
edenlerin, Allah yolunda ilerlemek isteyenlerin motivasyonunu
daha da arttırır. Yapılan araştırmalara bakılacak olursa,
bireyin Allah yolundan kopmasındaki en önemli faktör maddi
imkânların azlığı gibi görünüyor. Ama asıl nedeni,
kişilerde istikrarın olmayışı, özellikle eğitimci ile
uyuşmazlığı veya onun yanlış davranışlarıdır.
Diğer yandan, eğitim isteyen bazı kişiler de, bir şekilde
öğreticisinden kurtulabilmek için yeni arayışlara girmekte, uç
noktaları yakalamayı amaçlarken eskisinden daha kötü durumlara
düşebilmektedir.
Oysa bu ilmin
oturması ve yaşanması (biyolojik değişim) için zamana ihtiyaç
vardır. Ama önceleri duyduğu güçlü istek, bir şekilde kaybolmaya
yüz tutmuştur. Bunun farkında değildir. Burada eğitimciye düşen
görev; onun davranışlarını gözlemlemesi,
‘Ben artık oldum!’
düşünceleriyle sanal ‘mutluluk havalarına’ giren
talebesine izin vermemesi ve ayaklarının yerden kesilmemesini
temin etmesidir.
Ne var ki
kişi patolojik olarak 'güdü'lerinin etkisiyle birey bu
noktaya gelebilir. Ve mutlaka ayrılma gibi bir
talebi olabilir. Buna kimsenin ne engellemeye ne de
engellettirmeye hakkı vardır…
Dostlarım!
Konuya yeni
başladığınız yılları bir düşünün. Almış olduğunuz ilim ile
gelişmelerinizi bir gözlemleyin. Bu süreçteki eğitiminizi,
öğreticinin size olan yaklaşımını irdeleyin. Şayet
aşırı halleriniz ve kıkırdamalarınız yoksa ne kadar yol almış
olduğunuzu, ‘bazı konuların size ne kadar basit’
geldiğinden fark edebilirsiniz.
Ben şimdi
burada son kez, bu işe soyunanlara kendilerine içtenlikle; acaba
‘ben bu konuyu devam ettirebilecek miyim?’ diye
sormalarını tavsiye ediyorum.
Sevgi ile
Kalın. Allah’a emanet olun.
|