Toplum
bir bakıma , ’düzen’ ‘disiplin’ ya da ‘nizam’
ve ‘intizam’ demektir. Bu kavramlara uyma alışkanlığı
gösteren her birey, toplum içinde belirli bir düzeye ulaşır.
Başarıya ulaşmanın bir yanı da eleştirilere göğüs germektir.
Hayatın zor virajları, ancak eleştiriye açık olabilmekle aşılır.
Şayet bu konuda kendinizi sınırlıyor, zorlanıyor ve bir açıklık
kazanamıyorsanız, sonuçta karşınızdakini küçük görür, herkese
tepeden bakarsınız. Ancak, en güçlü olduğunuzu kabul ettiğiniz
anlarda umulmadık hatalar yapar, bol bol açık verirsiniz. Ayrıca
bu husus ciddi bunalımlara bile yol açabilir. Eleştiriye kapalı
olma halinin, kişiyi, çevresini etkilemesi yanında, toplum
üzerindeki yansıması da büyük bir sorun olarak göze çarpar.
Şu halde eleştiriden kaçınmak, makul bir düşünce tarzı değil. Bu
analizden böyle bir sonuç çıkıyor.
Gerçekten de her yerde, her ortamda adil davranan bir kişinin,
kendisine yöneltilen, haklı ya da haksız, tüm eleştirileri
tabiatıyla kabullenmesi beklenir. Bu, aklı başında birinin
benimsediği bir tarzdır. Belirli bir konuda adım atıp, belirli
bir tavır göstermeyi görev addedenin, kendisi için yapılan bir
eleştiri karşısında aynı hassasiyeti gösterip geri çekilerek,
usulünce olayları izlemesi ve bunu uygulamaya koyması gerekir.
İlginçtir; tüm yaşamım, hayatın bana yön verişi, eleştirici
bir yaklaşım içinde olmaktan ziyade, eleştirilen taraf olduğumu
gösterdi. Bir bakıma bu hakkı, yani eleştiren yanımı pek
kullanmadığımı söyleyebilirim
Eleştiri yapmak ve eleştiriye açık olmak...
Bu iki nitelik, ahenk içinde bir araya geldiği zamandır ki, az
bulunur insanlar yüz yüze gelebilir.
Toplum içinde, aktif bir görüntü çizen, aydın, kültürlü, birikim
sahibi bir yığın insan var. Bunlar çok güzel konuşuyor, önemli
konularda çalışmalar/araştırmalar yapıyor. Sözüm ona
iletişim koşulları da kendilerine göre mükemmel. Ancak, büyük
bir zaafları var. Bu da eleştiriye hemen hemen hiç açık
olmamaları. Çünkü eleştirilere yanıt vermiyorlar. Ortaya
koydukları tezlerin kökenine inilmesi, bazı şeylerin
araştırılması, işlerine gelmediği, kendilerini pek mutlu
etmediği için pek başarılı oldukları da söylenemez.
Bu nedenle arzuladıkları halde, hedefe varmaları da mümkün
olmuyor. Uyarılara tahammül edemeyenlerin en bariz özelliği
ise, eleştiri nihayetinde suskun kalmaları, hatayı kabul eden
bir işareti vermemeleri ve teşekkürü hiç düşünmemeleri.
Uzun lafın kısası, eleştiriye açık olabilme felsefesi
henüz bireylerde oturmadı, olgunlaşmadı. Belki teorik olarak
kabul ediliyor; ama fiiliyatta bunu aynı hoşgörü ile karşılayan
pek yok.
Ayrıca ‘bana dokunma da ne yaparsan yap’ mantığı bir
çözüm değil.
İnsan bu durumda kendisini de devreye sokabilmeli.
Bilinmeli ki, bazı taşlar yavaş yavaş ve bu şekilde yerine
oturuyor.
Londra- 06.11.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
4.11.2003 Akşam gazetesi
|