Büyüklerimiz şöyle
söylerdi:
“ Bu saçları un değirmeninde
ağartmadık…”
Bu söz, tecrübenin
simgesiydi. Bir şeyin zamanında ve nasıl kullanılacağını ifade
ediyordu.
Bakın; ben de bu tanıma
itibar ederek, çarpıcı olduğunu düşündüğüm ve yüreklerin yağını
eriteceğini tahmin ettiğim pek çok şey söyledim tasavvuf
hayatına merak saran, ilimle beraber yaşam dileyen bu yolun
yolcularına.
Önce, “evet haklısın”
deyip akabinde burun kıvırdıklarını hatırlarım.
Ama daha sonra,
hayatlarını alt üst edecek olaylar karşısında kulaklarına küpe
olacak türden “Biz daha önce bunları söylememiş miydik!”
şeklinde bir çift laf ettiğimi de çok iyi bilirim.
Biraz da övünme payı
çıkarırdım kendime bu tip olaylardan.
Ama ne yalan söyleyeyim,
böylesine uyarıcı mahiyetteki sözleri ben söyleyince, ciddiye
alıp üzerinde düşünmezler, benzer şeyleri ehli söylediğinde ise
algılama yarışı başlardı.
Bir sebebi olmalıydı.
Görüldüğü gibi, işin
içindeki herkes biliyordu bu durumu, hatta işin dışındakiler
bile. Ama sonuçta, bir şey olmuyordu. Ben kendi adıma
nedenlerini analiz ederken tuhaf durumlarla karşı karşıya
kaldım.
Şimdi bunları size arz
ediyorum:
1.
Avam
anlayışındaki bireylerden söz dinlermiş gibi görüntü verenler,
belki inanmayacaksınız ama aslında dinlemiyor. İnsani duygular
yüzünden bu süsü veriyor.
2.
Avam türünden insanlarla yapılan konuşmalar, genellikle onların
boş vakitlerini doldurmak, ehlinin yaptığı sohbet konuşmalarını
paylaşmak veya yazılarıyla ilgili görüşlerini aktartmak için
oluyor.
3. Söz dinleme
pozisyonunu alanlar, aslında kendilerini değersiz buluyor, izole
ediyor, kapatıyorlar. İleriye dönük yaşamları için hiçbir
düşünceleri olmuyor.
4. Otorite
olmayan insanların köklü değişiklikler yapacaklarına inançları
oldukça zayıf. Hatta yok denecek kadar az, bu nedenle otorite
olmayan kişiye yanaşmak zül addediliyor. Ehli söylediğinde,
üzerlerine balıklama atlama nedenlerinden biri de bu.
5. Bazı
insanlar, öğütler vermeğe bayılıyor ve kendini halkın kurtuluş
ümidi gibi görüp safına çekmeye gayret ediyor. Ve burada
bütünüyle yanılıyor. Çünkü muhatap kabul ettiği kişinin, şahsına
en ufak bir sıcaklığı olmadığı gibi, kendisiyle vakit geçirme
gayesiyle bu sanal dostluğu kurduğunu düşünemiyor. Olsun ‘biz
yine de anlatalım’ mantığı da bir işe yaramıyor.
6. Ehli kişinin velayet
basamaklarını tırmanışı ve yaşadıklarını avam düzeyindeki
bireyin harfiyen görmesi ‘söz dinlemede ve dinletmede’
bir avantaj oluyor.
7. En önemlisi, bazı
insanlarda Attention Deficit Disorder hastalığı mevcut.
Dolayısıyla, bir insanı dinleme süresi bir dakikayı geçmiyor.
Haliyle bu zaman içinde hiç bir şey anlaşılamıyor.
Değerli dostlarım!
Görüldüğü üzere iş
sonuçta dönüp dolaşıp, İlahi güç ve kudretini kimseciklere belli
etmeyen velinin tasarrufuna kalıyor. Dikkat
edin, nüfuz demiyorum ‘tasarruf’ diyorum. Çünkü
nüfuzla olacak şeyler değil bu anlattıklarım.
Ve biz halka, yaşananlar
için ‘beni dinlemiyorlar, ama onu pekâlâ dinliyorlar’
gibilerinden absürt bir yaklaşım
yapıyoruz.
Böylece şişip kalıyoruz.
Sevgi ile kalın. Allah’a
emanet olun.
Bodrum - 01.08.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|