Halk arasında çok yaygın bir davranış türü var. Kişinin elinde bol miktarda bulunan değerleri bilinçsizce heba etmesidir anlatmak istediğim şey.
Mesela aşırı yemek yapıp, sonra kalanı dökmek israftır. Ama asıl israf, "dengeyi sarsacak" şekilde sağlıksız beslenmek, karnı tıka basa doldurmak, beyni devamlı şekilde yiyeceklerle uğraştırmaktır.
Bunun farkına bile varılamaz. Oysa beyni kendine özgü çalışma ortamından uzaklaştırır; “her şeyi gereksiz şekilde kullanmayın” ikazına da aykırı düşer.
İşte israfı bu şekilde anlamak gerekiyor. Bu temel noktanın bireyde oturtulamaması, kelimenin tam anlamıyla beyin gücünün israf edilmesi, bir bakıma bilinçsizliğin /güçsüzlüğün göstergesidir.
Bu tip davranışlar, damak zevkinden başka bir işe yaramaz. Bedeni yağ tulumu haline getirmek, hiç de akılcı bir davranış değildir.
Bakın zayıflama merkezlerinde insanların ne hale geldiğini basında okuyoruz, TV kanallarında görüyoruz.
Tabi bu hususa içki ve sigara alışkanlığını sürdürenleri de dâhil edebiliriz. “Şeytan dürttü ne yapayım” demeyin. Teyidi, özel bir çaba gösterildiği, istenildiği halde, içkinin, özellikle de sigaranın bırakılamamasıdır. En yakın zamanda bunun için güzel bir çalışma gerçekleşir diye temenni ediyorum.
Bu tutkuların insanı nasıl yaşlandırdığını, bedensel zafiyetleri, hastalıkları ne şekilde ortaya koyduğunu anlatmaya gerek bile yok.
Seks de bir anlamda öyle. Bugün sekssiz yaşayamayan, ancak sağlıklı ilişkiler kurulamaması nedeniyle perişan olanlara, hatta sonucu kişinin hayatına mal olacak durumlara tanık olmuyor muyuz?
Güçsüzlüğü tarif eden örnekler sadece bu kadar değil!
Çocuklarına sağlam bir gelecek bırakabilmek amacıyla gecesini gündüzüne katarak çalışan (sanki göreviymiş gibi) iyi niyetli anneler-babalar var toplumumuzda. Canlarını çıkartacak şekilde çabalıyorlar. Çocukların tüm giderlerini onlar karşılıyorlar.
Hemen her ülkede olan-yaşanan bir durum, temel felsefe bu. Ancak, alışkanlığı, bir yerde hazırlopçuluğu da beraberinde getiriyor. Bir fırsat yaratma arzusunu, çocukların kendi ayakları üzerinde durmasını, gerektiği kadar çabalamasını önlüyor.
Peki, Anne-baba göçüp gittiği anda ne olacak? Bunların hepsi unutulup gidecek. Alışkanlığın başka türlü tarifi yapılamaz. İşte bu kültürün değişmesi gerekiyor.
Kendini, aslını tanımak ile ilgili felsefeyle kat’iyyen uyuşmuyor bunlar.
Herhalde insanoğlu "denemek ve kendini" göstermek istiyor.
Örneğin, dost meclisinde bir konu ile asla bilgisi olmadığı halde, bilirmiş gibi tavır alan, konuşmalara katılan, nefret ettiği halde bu özelliğini saklayan veya hiç yeri olmadığı halde beddua eden, devamlı şekilde kin, nefret ve öfke duyan insanlar da bu tür duygularla başa çıkmadıkları için güçsüz, dayanıksızlar arasında, yerlerini alıyor ve yetersizliklerinin eseri olarak bunları meydana getiriyor.
Ama mevzubahis, güçsüz olan her kimse, epeyce zor durumda kalıyor, foyası meydana çıkıyor.
Kendini mütemadiyen alaya alan, küçük düşürücü sözlerle yıkmak isteyen kimselere karşı, “mütebessim bir çehre takınan” ve bu arada içinde yaşadığı öfke selini bastırma gayreti gösteren insanlar da yok değil aramızda.
Neyse şu gerçeği hatırlatalım, beyin dürüsttür. Bütün bu yaptıklarının farkındadır. Ama beynini kullanamamaktan ötürü, bu dengesizliği ile başa çıkamaz durumdadır.
Şurası muhakkak ki, insanın negatif koşullardan kurtulması için değişime girmesi, tavsiye edilenleri bire bir uygulaması, hatta daha fazlasını yapması, bunun yanı sıra, iradesine de sahip olması şarttır.
Aksi halde, anlatılan düzeyde kalır ve öylece yaşamaya mahkûm olur.
|