Yaradılışın gerçeğine ulaşmak istiyorsak
saldırganlığı, kabalığı sahiplenmeyi bir kenara bırakıp uygar
insanlar gibi düşünmeye, ‘ortaya konan tezleri’ objektif
bakış açıları ile incelemeye mecburuz.
Evet, gerçeğe
ulaşmak istiyorsak sadece kendi görüşlerimizin ön plâna
alınmasını istemeyi bırakıp tahammül sınırlarımızı zorlayan ve
bize ters gelen fikirleri de ele almak zorundayız. Çünkü,
özgüveni kaybetmek istemeyenler bu şekilde yaşar.
Yaşam denince
akla ilk gelen düşüncelerden biri hiç kuşkusuz, Evrim
teorisidir. Biz bu konuda bilimselliği mistik anlayışla
birleştiren bir makale yazdık. Dileyen, bu yazıyı okuyarak
konuyu pozitif yaklaşımlarla inceleyebilir.(1)
Şimdi, evrim
konusuna değişik bakış açısı ile yaklaşan değerli İslâm
tasavvufçularının görüşlerini arz edelim:
İbrahim Hakkı
Erzurumi’nin
evrimi kabul eder
mahiyetteki açıklamaları şöyledir : ‘Madenlerin evriminden
bitkiler, bitkilerinkinden hayvanlar, hayvanlarınkinden de
insanlar meydana gelir. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasında
da aracılar vardır. Madenler ile bitkiler arasındaki aracı, bu
‘mercan'dır. Bu denizin dibinde bir bitki olduğu halde
suyun yüzüne çıkınca sertleşir ve taşlaşır. Bitki ile hayvan
arasındaki aracı ‘hurma' ağacıdır. Çünkü bu ağaç
palmiyeler familyasından olup erkek ve dişi çiçekleri ayrı ayrı
ağaçlarda bulunur. Tozlaşma ancak insanların aracılığıyla
gerçekleşir. Hayvan ile insan arasındaki aracıya gelince
‘nesnas' diye adlandırılan vahşi insan veya maymundur.'
İbrahim Hakkı Erzurumi Hazretlerinden önce Mevlana da
tekâmül nazariyesinden söz etmiştir.
Mevlâna şöyle der:
‘Maden ve taş ülkelerinde yaşadım! Sonra hayvanlarla yerde,
havada ve deryalarda saatlerce dolaştım. Ve insanlık mertebesine
yükseldim.'
İkbal ise; ‘Evrim teorisi çağımız dünyasına umut,
coşku, canlılık ve kısacası hayat sevinci verecek yerde, kaygı
ve ümitsizlik vermiştir. İnsanın uzvi veya ruhi mevcut bünyesi
biyolojik olay olarak kabul edilmiştir. İnsanla hayvan
arasındaki ayrım ortadan kaldırılmıştır.’ demektedir.
Ünlü düşünür Nietzsche ise
şöyle bir yaklaşımda bulunmaktadır:
‘Tanrı inancı çöktüğü yerde
Darwin'in öğretisine insanların inanmaları bekleniyorsa,
gelecekte vahşi ve korkunç savaşların ortaya çıkışı hiç kimseyi
şaşırtmamalıdır.
'Mevlana
ve İbrahim Hakkı
gibi İslam büyüklerinin yaratılışla ilgili düşünceleri,
esasen Darwinizm ile irtibat kurulacak düzeydedir.
İbrahim Hakkı Erzurumi’ nin zamanın Gavsı ve Hz.
Mevlâna’nın çok büyük bir İslam âlimi olduğu dikkâte
alındığında bu görüşlere aykırı bir şekilde söylenecek pek
fazla sözün bulunmadığı kanaatine varmak mümkündür.
Bu arada
Mevlâna’nın sözlerinin bazı kişilerce yanlış
değerlendirildiğini, başka yönlere çekilmek istendiğini
söylemekte yarar var. O’nun bu husustaki görüşleri, asla bir
reenkarnasyon ilkesini öngörmemekte ve her noktada mutlak
benliği/sistemi anlatan sözlerle, var oluş felsefesine
bütüncül bir şekilde yaklaşmaktadır. Kuran’a ve Hz.
Muhammed’e sıkı sıkıya bağlı olan bir zatın onlardan farklı,
sisteme ters düşecek düşünce içersinde ve beyanlarda
bulunması söz konusu olamaz. Esasen, ondaki akıl gücü /zekâ
kıvraklığı/iletişim özelliği buna izin vermez.
Bazı kimselerce son
zamanların en büyük düşünürü olarak gösterilen ve veli olarak
tanıdığım Muhammed İkbal’in konuya ilişkin sözleri
hakkında söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ancak, evrim olayında
“avam düzeyindeki insanların inanç düzeyinin bozulmaması”
için bu biçimde bir değerlendirme yaptığını düşünüyorum.
Ayrıca, bazı otorite sayılabilecek kişilerin, (söz konusu bu
zatları kast ediyorlar), "toplum olarak algılayabilecek
bir beyin yapısına sahip olunamadığı için arada ‘adeta bir
uçurum’ vardır.
Bunlar aynı dili
konuşmuyorlar. "İslam düşünürlerinin yaratılışla ilgili
ifadeleri tasavvufi bir muhteva taşımaktadır..." şeklindeki
fikirleri inandırıcı olmaktan uzaktır. “Ortaya konan
felsefenin hiçbir geçerliliği yoktur” tarzındaki
sataşmalar doğru değildir. Çünkü tasavvuf felsefesi, gerçekleri
yansıtan bir ilimdir.
Darwin'in
biyolojik evrim teorisini temel alan yaklaşımı ise, herhangi bir
tanrıya dayalı olmaksızın, doğanın evrimle oluştuğunu,
canlıların yaratılmayıp doğal etkenlerle birbirinden çıkarak ya
aynen devam ettiğini ya da mutasyon göstererek
farklılaştığını ileri sürmesi ile ilgilidir.
Bu açıklamalar
Allah'ın var oluşuyla ilgili düzen ve amaç ilkelerini ortadan
kaldırmak suretiyle dini öğretilere darbe vurmanın aksine, doğru
ve gerçek bilgiler yansıtması açısından fevkalâde önemlidir.
Diğer yandan, ben
Nietzsche’nin ne demek istediğini, samimi olarak söylüyorum,
anlamadım. Herhalde, onun yıldızlar ve burçlar ilminden ve bu
ünitelerin evreni nasıl etkilediğinden hiç bir şekilde haberi
yok.
Ama nasıl olsun ki!
İdris Nebi’ye verilen bu ilim, uzun yıllar örtülü kalmış iken
seksenli yıllarda yenileyicinin dileğiyle açığa çıkmış, zamanla
kabul edilir hale gelmiştir. Bu bakımdan Nietzsche’nin
önceki yıllarda yaşamasını talihsizlik değil, ‘Takdir’
olarak değerlendiriyorum.
Herkesin değil, ama bazı
kişilerin. ‘O her an yeni bir şandadır’ hükmü ile
izdüşümünde bulunan ‘Evrim Teorisini’ne’ içten içe karşı
olduğunu sezinleme
durumundayım.
Bu beni rahatsız
etmiyor. Çünkü onları da seviyorum.
Sevgi ile kalın.
Allah’a emanet olun.
(1) Darwin ve Evrim Teorisi
İstanbul -
07.02.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|