Kimler incinmek istemez, kimler isteyebilir?

Click to read english...

  

     Toplum insanının yaşam kalitesini etkileyen, huzursuzluğunun devamını sağlayan, şaşkınlıktan dili tutulmasına sebep olan, içini daima ezik bir halde gezdiren bir durumdur incinme.

     Armağan beklerken düşündüğünün aksine gelişen olaylar, sevgi beklerken kapı dışarı edilenler incinirler. Kalbin kırılması denen bu tavır sonrasında insan dünyaya küser, farklılıklara karşı kendini koruyamaz, sistemin egemen yapısı karşısında güç durumda kalır.

     İşte böylesi durumlarda duygusallık daha da artar.

     Yoğunluğu git gide artar, öyle zaman olur ki, fütursuzca sergilenen bu durum kin ve öç alma isteğine kadar varabilir.

     Bu tür teşebbüslerin olumsuzluğa işaret etmesinden kimse kuşku duymamalıdır.

     Kin ve nefret duygularının aksine, her olaya hoşgörü ile bakmak, mantıken geçerli bir nedendir.

     İncinmeye karşı duyulan tepki, çocukluk çağından başlar. Örneğin, “canı yanan bir çocuğun çok haşin davranışlar içine girmesi” onun daha sonraki evrelerde de benzer tepkileri sürdüreceği anlamına gelir.

     İncinme halini basite almamak gerekir. Bu duyguyu tadan birinden hoş görü beklenemez. Tavırlarını meşru görür. Ne yapacağını bilmeyen, bağıran çağıran, incinen bir insan, yıllar geçse bile tam olarak ifade edemese de bu duygularını ruhunun derinliklerinde saklar ve yeri geldiğinde, bir şekilde bunu ihsas ettirir.

     Bir anlamda öç alma, çektiklerini telafi etme çabasıdır yaptığı girişimler.

     Birey, bu tür hareketler kendisine bir şey kazandırmamasına karşın, ısrarla bu oluşumu gerçekleştirme yoluna gider.

     Getirisini hiç düşünmez.

     Kontrolünü yapmaz!

     Böylece bir insan, uzun yıllar da geçse yapılanların öcünü –incitme derecesine- göre alacaktır.

     Bu duygu analiz edildiğinde değişik yönlerinin olduğu görülüyor.

     Örneğin insan, çok sevdiği bir arkadaşının hiç sebep yokken kırıcı davranışlarda bulunmasına içerleyebilir. Çünkü dengesi bozulmuştur.

     Aynı statüde olmasına rağmen, diğerlerine göre düşük ücret alan, darılır, incinir. Çaresizliğini, umutsuzluğunu, tepkisini hissettirmek istemese de hem işverene hem de benzer işi yapmasına karşın daha yüksek ücret alan kişiye bunu belli eder.

     Telafi çabalarına girip durumu düzeltme yoluna gidilmezse mevcut koşullar sürer. Sonuçta beklenmeyen kırgınlıklar-ayrılıklar bile oluşabilir.

     Dolayısı ile bu tip olaylara meydan vermemek için, çok dikkatli olmalı, ortak değerlere özen gösterilmelidir.

      Şayet bir kişiye aşırı değer verme gibi bir durum varsa, böylesi davranışlar diğerlerini rencide edebilir.

     Onlar suskun kalmalarına karşın, iç dünyaları yüzlerine vurur ve kırıldıklarını gösterir.

     Mesela, bir tarafa duyulan sevgi ağır basıyorsa, mevcut düzende istenmeyen şartlar yaşanır.

     Bu gibi hallerde, dengeli hareket edenkazanır. Ancak, o kimsede her şeye rağmen, içgüdüsel, çocuksu davranışlar ağır basar. Din, farklı algılama kapasitesine sahip zümrelere eşitlik vurgulamasını yaparak gönül almasını bilir kırılmayı önler.

     Bir insanın yetersiz oluşunu yüzüne karşı söylemek, hiç de doğru bir yaklaşım olmaz. Değişik örneklemelerle o kişiye yaklaşımda bulunmak, incitmek yerine, kendisine daha fazla önem verildiğini, eleştirilerin bu nedenle yapıldığını anlatmak gerekir.

     Bilinçsizlik onların daha fazla ezilmesine, aşağılanmasına, tahrip olmasına neden olmuştur. Bu tip dengesizce yapılan davranışlar, bir cahillik örneği olacağı gibi, insanlığa karşı işlenmiş bir suç teşkil edecektir.

     Kuşkusuz, bireylerin içinde incitmeyenler; uyumu bozmayan, utanabilen, yüzü kızaran, medeni insanlardır.

     Evlatlar açısından da bahsini ettiğimiz husus çok önemlidir.

     Bir çocuğun diğerinden ayrı tutulması, ona daha çok ihtimam gösterilmesi, onarılması güç, tahmin edilmesi zor konumları oluşturur.

     Bunlara aldırmayarak, davranışlarında devamlılık gösteren aile büyükleri, cidden büyük bir hatanın içinde olduklarını bilmelidirler.

     Ancak meselenin bir başka tarafı daha var.

     Sufi inancına göre, bireyin duygulara-incinmelere yaşamında yer vermesi doğru karşılanmaz.

     Sufi, “incitici eylemlere müstahak olmamalıyım” demez. Kendisini ezmeye kalkışanı durdurmaya tenezzül bile etmez.

     Çok değerli potansiyelini harcama yolunu seçmez. Öç almayı düşünmez. Onlar yeminlerini unutmayanlar gibi değildir. Gaflet içinde olmaz. Bilir ki bütün bu olumsuz görünen şeyler, tepkisini sıfırlamak için oluşturulmuştur.

     Çünkü duyguları ile yaşayanlar ve incinen toplumlar, aslını bilme, kendini tanıma keyfinden mahrumdur.

     Ayrıca onlar mana boyutu itibariyle hiçbir aşama kaydedemezler.

     Bindikleri asansör bu haliyle yukarı tırmanmaz.

     Yerinde sayar.