Yaşantımızdaki
bir
yanılma,
sapma,
öylesine
büyük
yanlışları
getirir
ki ömür
boyu,
onun
telafisi
olamaz.
Bu
husus,
sıradan
insanın,
belirli
bir
eğitim
almadan
doğru
dürüst
düşünemeyeceğinin
de
göstergesidir.
Bunun
yanı
sıra,
birazcık
fikir
sahibi
olanın
da bilgi
dağarcığını
kat kat
arttırmak
yerine,
sağa
sola
üstünkörü
bilgi
vermesi
ve
bununla
beraber,
özellikle
önyargılarını
sürdürmek
istemesi
bir
hayli
enteresan.
Bu da dikkât
çekiyor.
Onlar bu
halleri
ile
zihinlerde
çakılı
kalmayı
yeğliyorlar.
Gerçek
olan şu
ki,
önüne
bakamayanlar,
ister
istemez
yanlışlar
içinde
boğulup
gidiyor.
Bunda
hiç
kuşku
yok.
Peki, bu
durumda
ne
yapılması
gerekir?
Ya
değişim
gerekli
diye
düşünmek
ve bu
hususta
kararlı
olmak,
çok
çalışıp,
az
uyuyup,
hiç
dinlenmeyerek
hayatı
zehir
edercesine
seçtiği
konulara
eğilmek,
ya da
yan
gelip
yatmak,
“Allah’ın
takdiri
bu”
deyip
çekinik
kalmak,
böyle
bir
yaşamı
tercih
etmek.
Ancak,
bu
koşullarda
pasifize
olmaktan
ötürü,
vaktinden
önce
yaşlanmak,
sinirli,
yorgun
bir tip
haline
gelip
çevreye
zarar
verebilmek
de
mümkün.
Kuşkusuz,
kişiler
trajik
noktaları
böyle
yakalıyor.
Mantıklı
olan
seçim,
tası
tarağı
toparlayıp
kendinizi,
fikirlerini,
felsefesini
beğendiğiniz,
ayrıca
güvenebileceğiniz
birinin
güvenli
kollarına
atmak
olacaktır.
Madem
sorunlarınızla
başa
çıkamıyor,
bir
anlamda
kendinize
güvenemiyorsunuz,
yapılması
gereken
şey
budur.
O
nedenle,
günlerinizi,
idol
gibi
gördüğünüz
mahallin
yanında
geçirir,
ona
düşündüğünüzü
sorabilir,
aldığınız
yanıtlarla
mutlu
bir
yaşama
geçebilirsiniz.
Kimi
zaman
bir
yolunu
bulur,
yeni
ahbaplarınızla
ayaküstü
sohbet
ederek
rehberinizin
"ne
kadar
değerli
bir
insan
olduğunu"
tartışabilirsiniz.
Artık
sırtınız
yere
gelmeyecektir.
Çünkü
çalışmalarınız
bir
sisteme
dönüşmüştür.
Amaca
varmak
için bu
yol
geçerlidir.
Hele
sizden
biraz
daha
yeni
çaylaklarla
bir
araya
gelip
'sohbet'
şansını
elde
ediyorsanız,
keyfinize
diyecek
yoktur.
Daha da
iyisi,
can
sağlığıdır.
Çok az
insanın
sarstığı
kadar,
etrafınızı
sarsabilirsiniz.
Neyin
nerede,
nasıl
yaşanması,
davranılması,
oturup
kalkılıp
ahbaplık
edilmesi
gerektiğini
öğrenmiş,
hatta
kendinizi
yeterli
görerek,
yenilere
eğitimler
vermeğe
bile
başlamışsınızdır.
Çünkü
bunları,
bir tarz
edinmenin,
kısacası
kabul
görmenin
kurallarını
öğreten,
“bir
bilen”
den
almışsınızdır.
Buraya
kadar
sizinle
hemfikirim.
Ama ters
düştüğümüz
koşullar
da
mevcut.
Şöyle
ki:
Ben
"eğitici
kişi"
kavramını
ne kadar
gerekli
buluyor
ve
sistematiğiyle
yararına
ne kadar
inanıyorsam,
"yaşam
veren ya
da
yaşatabilen"
kişi
olma
hususuna
da en
başından
beri bir
o kadar
gıcık
oluyorum.
İnsanların
yaşamlarındaki
zorlukları
atlatmalarına
yardımcı
olmak,
onları
yeni ve
dışardan
bir
bakışla
kısırdöngülerinden
kurtarmak,
bazen
dinleyerek,
bazen
akıl
bile
vererek
hayatlarında
bir
değişiklik
yapmak
ve bu
hususta
gerçekleşebilecek
paylaşım
fikrine
karşı
değilim.
Karşı
olduğum
şey,
ehil
olmayan
kişilerin
eğitmen
rolüne
soyunmaları,
yanı
sıra
yaşam
gerçeğini
yansıtabilme
konusunda
insanları
ikna
edebilmeleridir.
İşte
böyle
bir
durum
mevzubahis
değil!
Burada,
adeta
bir veli
kesilen,
ne var
ki
sıradan
yaşamına
dahi
hayrı
olmayan,
sorunlar
karşısında,
eğilip
bükülen
ve
çelişkiler
içinde
olup
kendine
lider
görüntüsü
verenlerin
bu
hareketlerini
kınıyorum.
Şahsen,
büyük
bir
sabırla
onların
bu
çıkmazdan
kurtulmalarını
bekliyorum.
Aksi
takdirde,
tam bir
fiyasko
ile
karşılaşabilecekleri
hususunda
derin
bir
kanaatim
var.
Bu ifade
sadece
benim
değil,
yaygın
olan
algının
en açık
ve
önemli
göstergesidir.
Kanaatimce
bu yola
sapanlar,
“ne
yapsın,
ne
etsin”
önce
kendi
yaşamlarını
adamakıllı
araştırıp
inceleyip,
her şeyi
yerli
yerine
oturttuktan
sonra
yollarına
devam
etsinler.
Hiçbir
şey
olmamış
gibi
devam
edemezler.
Kendi
içinin
yaralarıyla
yüzleşmeye
cesareti
olmayan
insanların
bu işe
soyunmaları,
epeyce
manidardır.
Çünkü
çaylak
insanların
hayatları
ile
oynadıklarının
farkında
değiller.
Sonrasında
meydana
gelebilecek
tersliklerde
ne
yapacakları
konusunda
en ufak
bir
fikirleri
bile
yok. Bu
durum
ise bir
gaflettir.
Her
neyse,
sonuçta
bu
yaşam,
hayat,
ne
derseniz
deyin,
kendilerine
ait.
Ancak
tek
endişem,
yetiştirdiğini
düşündükleri
insanları
da
kendilerine
benzetecek
olmaları.
Gerçek
bilgiye
erişmek,
yaşayanın
yaşam
biçimiyle
özdeşleşmek
varken,
insanın
istemeden
de olsa
bu hale
düşmesine
ne
denebilir
ki?
Bunları
birbirine
karıştırmak,
işin
içinden
sıyrılmak,
en
azından
insana
yakışmaz.
İnsan
olan ise
sınırını
aşmaz,
haddini
bilir. |