Allah
Resulü Hz.Muhammed, “ Kendinizi kıskançlıktan uzak tutunuz;
çünkü ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, iyi davranışları yer
bitirir.” demiştir.
Bu
uyarı; kıskançlık denen illetin ne kadar berbat bir şey
olduğunu sanırım çok açık bir biçimde ortaya koyuyor.
İnsan
gibi yaşamasını benimsemeyip, kendiyle özdeşleşemeyen, en
önemlisi de güzelleşme için çaba göstermeyenin, bu
duygudan sıyrılması beklenebilir mi?
Bu konuda sevgi önemli bir faktör; bazen artı bazen ise eksi
yönden. Araya sevgi girmeyince, bir insanın neler yapabileceğine
tanık olabileceğimiz gibi, sevenin sevdiğine yaptıkları da
bir hayli şaşırtıcı!.. Sanırım bunları detaylandırmaya
gerek yok, zaten örnekleri ortada....
Olayları
sarmalayan değerlerin temelinde, hiç şüphesiz kıskançlık
duygusu yatıyor. İnsan ömrünün büyük bir kısmı,
kendisine yapışıp kalan bu duyguyu def etme çabasıyla geçer.
Kıskançlığın sebep olduğu hadiseler adeta bir düğüm
haline gelir; uzun süre çözülemez. Kimliğimizi şekillendiren
bu olgunun önemini özellikle vurgulamakta yarar var...
Birçok ocakların sönmesine sebep olan bu olumsuz faktörün
nerede, nasıl ve kimden zuhur edeceği pek belli olmaz. Bazen
tertemiz yüzlü, masum görünüşlü insanların ortaya
koyduğu davranış biçimleri o denli çirkin olur ki, bundan iğrenir,
onu görmeye bile tahammül edemezsiniz. Dolayısıyla toplumsal
ilişkilerde fiziki güzellikle beraber, insanın içinin- ruhunun-
da güzel olması aranır.
Dimağınızda canlılığını koruyan olumsuz olaylara bir bakın;
göreceksiniz ki, aşağı yukarı hepsi aynı kaynağa, çekememezliğe
yani kıskançlığa dayanıyor...
Kıskançlık sadece eylemde değil, konuşmalarda bile
hissedilen, farkına varılabilen bir olgu…
Yaşadığımız her menfi olayın, hemen hemen tamamı yine bu
duygu ile alâkalı...
Basit bir olayda neler olduğunu, kimden söz edildiğini
anlamayıp, aniden kendinizi bu duygunun tam ortasında
buluvermeniz olası... Düşünmeden yapılan, insanı nerelere
götüreceği meçhul olan olumsuz bu aksiyonun frenlenebilmesi
ise bir hayli zor!.. Belki de en zor şey!..
Kıskançlıktan kıvranan bir yığın insan var. Bu duygu
herkeste doğuştan mevcut. Durdurabilmek, en azından büyük
boyutlara ulaşmasını önleyebilmek insanın elinde. İlacı
ise, insanları beklentisiz, karşılıksız sevebilmek. Onlarla
gönül bağı kurabilmek. Böylece, kıskançlık denen duygu
pek derinlere uzanamaz!..
İnsanın
sahip olduğu şeylere karşı, az veya çok da olsa zaafının
olduğu bir gerçek. Şayet bu durum onu boğuyorsa, bu hal tasavvuf
lisanıyla; beşeriyet çukuruna düşme, dağıtma tanımına
dahil olur... Oysa, insanın varoluş gayesi kesinlikle bu
değildir.
Evrensel kitap Kur’an-ı
Kerim, insanın yaratılışında kıskançlığın varolduğunu
belirtiyor. Yaşamın hassas anlarında ön plana çıkarak,
bizleri acayip şekilde etkileyen bu duygunun getirileri ile
sallanıp duruyoruz.
Önem
verilmesi gereken nokta şudur: Çok güçlü, olumsuz ve önlenmesi
zor bir his olduğu için, bir yere kadar, hiç kimse bu hali yaşayanı
basit görmemeli, kınamamalı, kişinin davranışlarını
engin bir hoşgörüyle karşılamalı; ancak tehlikeli bir
noktaya uzanırsa buna “DUR”
demenin yolları da bulunmalıdır.
Evet,
belki bütün olumlu edinimler, insanın zamanla ve bin bir güçlükle
kazandığı şeyler, bu duygu ile bir anda kaybolup gidebilir.
Kıskançlık kötü bir şey!.. Zararları da yabana atılacak
cinsten değil. Akıllı
insanın yapacağı şey, ilk hamlede kendisini tarumar eden bu
duygudan kendini kurtararak, aklın ışığında insanca yaşamaktır...
Aksini
kimse onaylamaz !..
İstanbul
- 27.02.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
24.11.2003 Akşam gazetesi
|