Güncelliğini
asla kaybetmeyen bir konu “Kıyamet”...
Üzerinde çok şey yazılmasına, söylenmesine karşın, yine de
netlik kazanamamış… Ve insan “ne zaman?” sorusunu soruyor ister
istemez.
Zira, her Allah’ın günü kıyamet senaryoları üretip yalan
haberler kurgulayarak insanların düpedüz bir psikolojik savaş
içine sokulmaları olağan hale geldi.
Diğer yandan, Kıyametin bir göz kırpmasında geleceği yazıldı
kitaplarda, kutsal sözlerde. Aslında, bunlar çok doğru
veriler, ancak boyutları itibariyle ele alındığı takdirde...
Dünyanın kaybolacağı gerçeğini bildiren bu durumu, bilim
özetle şöyle anlatılıyor:
“...Yıldızların yaşları, ürettikleri enerji ile ölçülür.
Enerjilerini ise; bünyelerindeki hidrojeni helyuma dönüştürerek
sağlarlar. Hidrojen yakıt, helyum ise yakıttan arta kalan
küldür. Yıldız, hidrojenini yaka yaka bitirme aşamasına gelir.
Merkezinde yoğun halde bulunurken, hidrojen gittikçe azalır,
helyum artmaya başlar. Merkez helyumca zenginleşince, çevresini
kendine doğru çeker. Böylece, yıldız kendi ağırlığını
destekleyemez duruma gelir ve merkeze doğru çökmeye zorlanır .
Merkezdeki sıcaklık gittikçe artarak 100 milyon dereceyi bulur.
Helyum koru ile zenginleşmiş bu merkezin etrafında, gittikçe
şişmeye çalışan dış tabakalar vardır ve yüzey sıcaklığı
giderek azalır. Hidrojen tamamen bittiğinde ise; merkezde
yoğun bir helyum ve yüzeyi şişmiş, kıpkırmızı, dev bir alev topu
haline gelmiştir...”
Bu dev alev topu güneştir. Bu aşamalardan sonra güneş büyüyecek,
komşularımız, Merkür, Venüs, Mars gezegenleri ile
birlikte yaşamakta olduğumuz dünyayı insanları vahşete düşürecek
şekilde içine alıp önce sıvı, sonra buhar haline dönüştürerek
temel bir boyut değişimini sağlayacaktır.
( Bkz. Et-Tekvir/ El- İnfitar sureleri.)
Mistisizmde “Büyük kıyamet” adı verilen bu karanlık ve
karamsar tablonun bitimine ermesine, yaklaşık 4.5 milyar
yıllık bir süre olduğu söyleniyor.
Tabii bu tür Kıyamet, doğayla uğraşanların ilgi alanı içinde
olan yanı. Şimdi asıl incelenmesi gereken taraflarını
irdeleyelim:
Evrenin varlığı bilim içerikli düşünceleri oluştururken, daha
önemlisi insanı anlamaya ve düzenlemeye yönelik yepyeni
algılamaları da getirmiştir. Bu düşüncelerin temel yapı taşı,
tasavvuf felsefesidir.
Klasik düşünce sistemi, insanın ‘Ben’ inin ardı sıra
koşarken, tasavvuf felsefesinde ise ‘Ben’ ini yok
etmenin yolları aranır.
Çünkü, Allah’ tan başka bir ‘Ben’ yoktur. Bu girişimin
adı ‘Enel Hak’ tır. Buna bir anlamda, klasik ‘Kul’
anlayışına karşın, ‘Ben yokum’ düşüncesinin olgunlaşması,
çoğul bir hayatı yaşamak zorunda olmayanların eriştiği bir boyut
da denebilir.
İnsanın asıl işlevinin ‘Kendini tanımak, aslını bilmek’
olması gerektiği gerçeğinin altını ısrarla çizmek gerekiyor.
Yukarıda bahsettiğimiz evrensel kıyametin ardından kişiliğin yok
olduğu, kendi başlarına müstakil bir varlığının olmadığı
inancına ulaşma ise, bireyin kıyametinin kopması anlamına
gelmektedir. Bu, dillere pelesenk olan sözcüğün, yani kıyamet
kavramının bir başka şeklidir.
Diğer yandan, insan neslinin bitme noktasına geldiği,
azaldığı bir başka kıyamet türü daha vardır. Allah Resulu
Hz.Muhammed’in, “ Allah yüz bin Adem nesli yaratmıştır “
şeklinde ve “Nesil Kıyameti” olarak tanımlanan, fiziğe dayalı bu
olayda, üzerinde yaşamakta olduğumuz yerküre bir zarar
görmeyecek, ancak mikrobik bir hastalık tüm insanlığın yok
olmasına yol açabilecektir.
Bu hadisten, ara ara nesil kıyametlerinin vuku bulduğu
anlaşılmaktadır.
Nesil kıyametinin ilginç yanı, az sayıda kalan insan
topluluğunun, adeta diğer nesilleri var edebilmek için yaşamak
zorunda kalmasıdır.
İstanbul-
11.11.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
11.11.2003 Akşam gazetesi
|