İnsani
özellikler, kadın-erkek ayrımı olmayan ortak noktaları taşır.
Söz konusu nitelik, Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresinin
30. ayeti ile kesin bir dille şöyle vurgulanmaktadır:
Hatırla
ki Rabbin melaike’ye: “Muhakkak ki BEN Arz’da bir HALİFE
meydana getireceğim”, dediği vakit, onlar da “orada fesad
eden ve kan döken kimseyi mi (halife)
kılacaksın, BİZ hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken”,
dediler... (Allah
da buyurdu):
“BEN
sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim”.
Burada, önce
insanı insan
kılan değerlerin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi amaçlanıyor.
Ne var ki istenilen hal, durup dururken olmuyor. Bireyin gönül
verdiği yolda, özellikle tasavvufi alanda iyi bir
eğitimden geçmesi ile şekilleniyor… İyi konuşabilmek,
düşüncelerini anlatabilmek, çok yönlü düşünebilmek, muhatap ile
derin ilişki kurabilmek, hep tasavvuf ehli olmanın insana
sağladığı kriterlerdir. Daha önemli aşaması, soyut boyutta
mutlak varlık ile özdeşleşme ve güçlerini benimseyip tahakkuk
etmek olacaktır.
Diğer
yandan, gözümüzün önünde olan ve insanı acınası duruma getiren
sebepler de var. Bunlar bireyin yaşadığı çokluk boyutunun
kurallarına sıkı sıkıya bağlı olması, ya da aksine hiç
uymaması, uyum sağlamamasıdır diyebiliriz.
Değerli okurlarım!
Etrafınızı iyice bir gözlemleyin; yeni yetişmekte olan neslin ne
denli berbat, hayat yoksunu olduğu her gün yeni örneklerle
karşımıza çıkmıyor mu?. Trafikten, kuyrukta beklemeye, okul
önlerinde ve içinde ölüme bile yol açan şiddet girişimlerine,
sosyal ilişkilerde sınır tanımayan olaylara bir bakın. Elindeki
döner bıçağını sallayan kişi, etrafı çitlerle çevrili bir
ormanda yaşadığını mı düşünüyor acaba ne dersiniz?
Bunlar,
alışık olduğumuz, TV’ den, basından her zaman izlediğimiz
sahneler…
Sanki toplum, bir şiddet boyutu ile sarmalanmış durumda. İşte bu
acınası durumu artık teşhis ve bununla mücadele etme zamanı
geldi.
“Neyle ve nasıl mücadele edilmeli?” sorusuna, “müspet
ilimle bir hoş görü boyutu olan tasavvuf bilimini birleştirip
topluma yansıtmak” yoluyla
diye yanıt verebilirim. Çünkü, sonuçta bir terkibi
yapının değişimi söz konusu. Bu dönüşüm olmadan inanın hiçbir
şeyin üstesinden gelinmesi mümkün değildir…
İsteyen
istediğini düşünebilir, dilerse burun kıvırabilir, ama
bu benim şahsi
fikrimdir.
Kısaca “kişi bu şekilde şiddetten yakasını
sıyırabilecek, eleştiriler karşısında saldırganlaşmayıp
soğukkanlı davranarak insan olma yolunda emin adımlar atmaya
başlayacak, vehmettiği özgürlük haklarında sınır tanıma yolunu
seçebilecektir.”
diyorum.
Çünkü birey
bu halde ılıman bir havaya kavuşabilir, birbirine bir şeyler
katacağı, zenginleştireceği ilişkileri yakalayabilir,
öğrendiklerini bilimin ışığında değerlendirebilir ve kendine
yeni ufuklar açabilir. Ayrıca, üretici yanını da devreye
sokabilirse bu fevkalade olur.
Mistisizmden/tasavvuftan uzak toplumların dünyaya bakış açısı ve
ortalığı ne hale getirdiği belli.
Öyleyse, ne
bekliyoruz?
Sevgi ile kalın. Allah’a
emanet olun.
|