Toplumsal
yaşamda hemen herkesin kendini bir marka olarak görmesi ve bu
vasfın kendisine yeteceğini sanması, birçok alanda olduğu gibi
rüyada da doğru olanı görmesini engeller. Dolayısıyla kişi,
salih rüya boyutuna pek giremez.
Haliyle,
karmakarışık, gün ışığına çıkmayan rüyalarla boğuşur. Nitekim
Hafız İbn Hacer, bu aşamada şunları söylemiştir:
Küfür, şirk ve nifak ehli,
salih bir rüya görürse bu, onun hidayetine bir müjde sayılır.
Veya tövbe etmesine, küfür ve nifaktan uzaklaşıp çekinmesine
sebep olabilir. Şeytani rüyalar sınıfında toplananlar ise
insanların korku dolu dakikalar geçirmesine, allak bullak
olmasına neden olur.
Doğru rüya,
misal âleminde vuku
bulan bir olayın çok açık ve net bir şekilde
kısa zamanda ortaya çıkışına vesiledir.
Rüyalarda
görülen olayların gerçek olması için günlük yaşamla paralellik
taşıması gerekir. Mesela, rüyada kendini kral ya da çok zengin
biri gibi gören insan, günlük yaşamında çok basit biri ve
ekonomik nedenlerle zor durumda ise bu rüyanın üzerinde
durulması, dikkate alınması söz konusu olamaz.
Rüyada
görülen bir devlet
büyüğü, bireye muhtemelen yeni ufukların
açılacağına işarettir.
Günlük
yaşamda vehim duyguları yoğunlaşan ve vesveseleri ağır basan
insanlar, rüyalarında değer verdiği şeylerin kaybolduğunu ya da
çalındığını görürler.
Çok kötü bir
rüya gören kişi, mümkünse kalksın ve Efendimiz’in öğütlediği
şekilde, sol tarafına üç defa tükürsün. Böyle bir hareket,
rüyanın nötr hale gelmesini temin eder.
Yorgun
kişilerin rüya görme ihtimali yoktur ya da oldukça zayıftır. ‘Neden
ben rüya görmüyorum veya görsem bile hatırlamıyorum?’
diyenler, sorularının yanıtını yorgunluklarında aramak
zorundadır. Ayrıca, rüya görmek için özel bir çaba sarf edilmesi
gerekmez.
Bir
arkadaşımın bu konudaki görüşlerine katılmamak mümkün değil.
Şöyle diyordu; Bildiğim kadarı ile rüyalar ikiye ayrılıyor,
ilki günlük olaylara dayalı korteks kaynaklı rüyalar, diğeri;
subkorteks kaynaklı olan (misal âlemi denen) rüyalar. Subkorteks
kaynaklı olan rüyaların salih olduğunu söylemenin ne anlama
geldiğini deşifre etmeye çalışmalıyız...Bu arada, önemli bir
noktaya da değinmek mecburiyetindeyim. Kan görmek, kesin olarak
rüyayı bozar. Bunun izahı bugüne kadar yapılmadı. Özür dileyerek
söylüyorum, ben de bu konuda bildiğim şeyleri size
yansıtamayacağım.
Rüyalar
değiştirilemez ve
eksik şekilde anlatılamaz. Olmayan şeyleri
rüyaya ilave etmek veya çıkartmak büyük günahtır. Rüyayı gören
ve görülenin önemi büyüktür. Rüya yorumlandığı gibi çıkar. Bu
bakımdan hemen herkese anlatılması doğru değildir. Rüya
yorumlamak da bir ilim ister. Bu ilimin en hası, Yusuf
Nebi’ye verilmiştir. O kendisine anlatılan bir rüyayı şöyle
açıklıyor:
“…Bunun
üzerine hatırıma geldi, dedim ki:
Efendim,
zindandaki adamın gördüğü rüya sadece ikisine has bulunuyordu.
Yani zindanda iki kişi bulunuyordu. Onlardan biri:
‘Rüyamda
şaraplık üzüm sıktığımı gördüm’
dedi. Diğeri ise:
‘Başımın
üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm’ dedi.
Bunun üzerine Hz. Yusuf ‘a bu rüyaların yorumunu sordular; o da
şu cevabı verdi: ‘Ey mahpus arkadaşlarım! Biriniz
efendisine şarap sunacak, diğeriniz ise asılacak ve kuşlar
başından yiyecektir.’…”
İmam-ı
Gazali
Hazretleri de rüya hakkında şöyle diyor: “Sakın Resulûllah
(s.a.v.) Efendimiz’in diline nasıl gelirse ve nasıl uygun
düşerse öylece takdir yapar zannedilmesin. Çünkü O, Hakk’ın
hakikati ile konuşur. Nitekim; ‘Salih bir adamdan Salih bir
rüya, vahyin kırk altı parçasından biridir’ buyurması da
böyledir ( Bkz. El İbriz, Cilt I, Rüya bahsi)
Abdülaziz
Debbağ
Hazretlerine sorulur:
“Efendim!.
Zarar veren ve vermeyen rüyalar hangileridir? Bilhassa üzüntü
verecek ölçüde olursa…”
“Bu soruyu
yönelttikten sonra, gece rüyasında evinin direğinin düştüğünü ve
şaşı bir çocuk doğurduğunu gören kadının rüyasını anlattım. Bu
kadının kocası o sıralarda ticaret maksadıyla uzak ülkelere
seyahatte bulunuyordu. Kadıncağız bu rüyasını Resûlullah
(s.a.v.) Efendimiz’e gelip anlattığında, Resûlullah
(s.a.v.) ona: “Kocan yakında salimen dönecektir,
inşallah ve sen de Salih bir evlat doğuracaksın.” diyor.
Kadın sonra
ikinci kez bu rüyayı görüyor ve Hz. Peygamberi
bulamayınca Hz. Aişe validemize anlatıyor. O da :
“Eğer rüyan doğruysa, seyahatte olan kocan ölecektir ve sen de
ahlaksız bir evlat doğuracaksın…” diye yorumda bulunuyor.
Az sonra
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz içeri giriyor. Aişe
validemiz rüyayı ve yapmış olduğu yorumu anlatıyor. Peygamber
(s.a.v.) üzülüyor, hem rüyayı, hem yorumu hoş karşılamıyor.
Sonra Aişe’ye :
“Bırak bu
tür yorumları, sana bir Müslüman rüyasını yorumlamak üzere
gelirse hayr ile onu yorumla. Çünkü rüya, yorumlandığı gibi
olur.”
buyuruyor.”
Rüyada
yağmur altında ıslandığını görmek; rahmete ulaşmak, kar
yağdığını görmek ( gören kişi ile ilgili olarak) işlerinin ters
gideceğini, olumsuz bazı konuların kendisini zorlayacağına
işaret eder. Anlamak isteyenler, bu sinyalleri algılar ve bir
fırtınanın geleceğini sezerek tedbirini alır.
Rüya âleminde görülen her
ölüm olayı, mutlak ölümle bitecek değildir.
Genelde bu durum, kişideki beşeriyet kalıntılarının zail olması
anlamına gelir. Ancak bazıları da
gerçekten ölüme
işarettir.
Pozitif
Bilim, ölüme yakın deneyimler geçiren insanların, aslında gerçek
dünyaya zorla sızan
REM uykusu yaşadıklarını düşünüyor.
Araştırmacılar, böyle deneyimler yaşayan insanların, diğer
insanlara oranla rüya ve gerçeği daha fazla karıştırdığını
söylüyor.
Rüyada gördüğümüz aktivitelerin fizyolojik etkisi,
günlük hayatta açık bilinçle yaşadıklarımızın aynısıdır.
Rüyamızda, koşmak, şarkı söylemek, kaçmak gibi hareketler
yapıyorsak beyinden kaslara bu fonksiyonlar için emirler gider.
REM uykusu sırasında oluşan bu hareket
emirlerini “Locus Coeruleus” noktası durdurur. Bu nedenle
kişi, hareket etmek istediği halde edemez. Uyku esnasında insanı
korumak üzere oluşmuş bu güvenlik sistemi, özellikle heyecanlı
rüyalarda kişiye felç olmuş gibi bir duygu verir. İnsan kaçmak
istediği halde kaçamadığı, koşmak istediği halde koşamadığı
rüyalar görür. Bu felç hissi, korkunç rüyalarda kâbusa dönüşür
ve abartılı korku tepkileri (hızlı kalp çarpıntısı, ter içinde
kalmak, ağız kuruluğu v.b) hissederek uyanan kişiler, karabasan
sanrısı ile kalkarlar.
Bizler günlük yaşamda topluma akseden, büyük gürültüler kopartan
olayları ve onların arkasındaki detayları biliriz, ama bazı
şeyleri
-keşif haricinde-
algılamamıza imkân yoktur. İşte hiç kimseye
söylenmemiş, paylaşılmamış, sır gibi saklanan şeyler, bazen rüya
yoluyla bir başkasına bildirilebiliyor. Bu itirafların bilinçli
olarak yapıldığını söylemek mümkün değil. Öyle olsaydı insan,
gündelik yaşamda bunu paylaşırdı. Ama bu işlevi rüya yoluyla
yapıyor. Enteresan olanı bunun dünya yaşamında cebri değil
ihtiyari bir yaşam içinde olanlara yapılması.
İşte bu son cümlenin altını
çizmek gerekiyor. Şayet birey, cebri
bir yaşama sahipse böyle bir şeyin
gerçekleşmesi mümkün olmuyor. Çünkü onlar beyin veri
tabanını-korteksi kullanmasını bilemiyorlar, haliyle
itirafı alamıyor değerlendiremiyorlar. Cebri yaşama sahip olan
birinin, sırrını ne kadar saklarsa saklasın, bir gün birine bir
katilin vicdan azabına dayanamayıp yıllar sonra da olsa suçunu
itiraf etmesi gibi, kendi özelini ifşa etmesi, tek başına
nasıl patavatsızlıklar yaptığını belirtmesi bu ayrıntı
dahilinde söz konusu olabiliyor.
Değerli dostlarım. Sizlere iyi uykular ve salih rüyalar
görmenizi temenni ediyorum.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
|