Sahiplenmenin bir yere kadar izah edilebilir mantıklı yanı
olabilir. Şöyle ki; insanın çocuğunu, eşini, doğru yollardan
elde ettiği kazancını, ülkesinin çıkarlarını düşünmesi
mantıklıdır. Bu kendisine verilen bir haktır. Ancak aşırıya
varan bir olayda taraf olmak, ya da bir nesneyi, bir fikri
sahiplenir duruma düşmek yakışıksız olur.
Bu
arada eleştirel mantığa sahip olanlar bize şu soruyu sorabilir:
“Bunun neresi
yanlış?” Soruyu soru
ile karşılayalım; sizce ekolleşmiş bir grubun, İslam’ı sadece
kendilerinin malı gibi görmek istemesi acaba nasıl
açıklanabilir? Bu kadarla kalsa amenna! Ama, bu uğurda tüm
bilgilerini ortaya döken ve sırf Allah rızası için uğraş veren,
İlmi ile uzun zamandır halkın gözünde taht kurmuş bir Allah
ehlinin eserlerini, ‘okunması caiz değildir’ diye fetva
vererek yasaklaması, yaparken de asla tereddüt etmemesi büyük
bir hata değil de nedir? Bu tip
hareketlere bizzat şahit olduğumda sanki bu grubun birşeyleri
kazanmak için panik atak yaşadığı izlenimine kapıldım.
Bunun çok basit bir açıklaması olmalı:
Dini Sahiplenmek!
Bakın Napolyon şöyle der: “Kalem kılıçtan keskindir.
Her şey kırılır. Kalem kırılmaz. Dünyada iki şey vardır: Kılıç
ve fikir. Kılıç, daima fikre yenilmiştir.”
Olay, yolundan sapmış birinin, tüm dini belâgate rağmen,
toplumu ‘nihilist’ bir inançsızlığa davet etmesinden
başka bir şey değildir. Maneviyata ve ruh zenginliğine
yönelenlerin, materyalist görüştekileri bile geride bırakacak bu
tip hareketlere girmesi yakışık almaz. Bu fırkanın böylesine bir
tutum içinde olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Anlaşılan
bunlar, Ehli kitap kadar dahi olamıyorlar. “Allah akıl
fikir versin” demekten başka çıkar yol, çare kalmıyor.
Öte
yandan, gerek İslam, gerekse özü mahiyetindeki tasavvuf
ilmi, dünya ve ahiret bütünlüğünü ele alırken, bireyi
aşırılıktan kaçınmaya davet ediyor. Ve akılcı bir yaklaşımla,
güçlü bir şekilde ‘sahiplenmenin’ önünün alınmasını
istiyor.
Özetle, dünyamızda bırakıp gideceğimiz şeylere fazlaca kapılmama
konusunda Kur’anı Kerim ve Hadislerde ciddi biçimde
oldukça ilginç uyarılar var. Nitekim, Kur’an bizlere
çarpıcı bir şekilde: “Bu dünya hayatının bir oyun ve
eğlenceden ibaret” olduğunu söylemiyor mu?
Hele Allah ilminde "yok” luğunu fark eden bir kimsenin,
bu olumsuz duyguya teslim olması adeta başladığı yere dönmesi
gibi bir şeydir. Bunun bir somut örneği, yetiştirici ile yetişen
arasında geçer. Şayet eğitim veren, kendini kaybeder,
çizgisinden saparsa bir anda ilginç bir şekilde salikin
ihatası altına girer.
Şaşırtan ve insanı hayretler içinde bırakan bu ve benzeri
olaylara tahmin ederim, gündelik hayatta siz de şahit
olmuşunuzdur.
Kaygan zeminlere, sahiplenme arzularına dikkât etmek gerekiyor!
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
|