Çıplaklık
ve giyinik olmak, iki zıt yaşam anlayışıdır.
Hangisinin diğerine üstünlük kurduğunu söylemeye gerek bile yok.
Mistik âlemde ise kime ‘Çıplak uyarıcı’ niteliği
yakıştırılmış, herhalde farkındasınız. Varsayım olarak
söylüyorum, terazinin bir kefesine giyinikliği, diğer kefesine
ise soyunabilmeyi koysanız, alışılanın aksine, hafif olan taraf
yani soyunukluk daha ağır basar.
Çıplak olabilmek, benimseyene kolay, ama giyinik olana nispetle
oldukça zor bir durumdur.
Nasıl ki varın karşıtı yok ise, giyinik olmanın zıttı da soyunuk
olmaktır. Ancak bazı soyunuk
olanlar da giyinik gibi görünebilir, bu sizi yanıltmasın.
Aslında, bu hali, ehlinden başkası bilemez.
Çıplaklık, kişilik sendromunu yaşatmaz. Aksine, kimlik zaafını
önler; hatta ortadan kaldırır diyebilirim. Giyiniklikle arasında
ince bir ayrım varmış gibi düşünenler, bayağı aldanır.
Çıplaklığın kuramlarında, kimlik yakarışları, fark arayışları
olamaz. Kimlik arayışı, kişilik hastalığına dönüşebilir; ancak
tedavisi soyunabilmekle mümkün olur. Irk, cins, şartlanma, değer
yargıları vs. her ne olursa olsun, onun yanında yer alamaz. Bu
vasıf egoyu bilmez, tanımaz.
Durmadan
üretmek/paylaşabilmek, çıplaklığın; biriktirme, güçlenme,
doğaya egemen olma derdi ise giyinik olanın işidir.
İnsanlar sürüler halinde akın akın soyunmaya/çıplak
olabilmeye koşar. Ne var ki, yarı yoldan geri dönenler
çoğunluktadır. İştahı olanlarda, bırakın sonunda mahcup olmayı,
eski hallerinden bile eser kalmadığı gözlemlenir.
Giyinik olan, tarafsız gibi davranan, bir gözlemci değildir.
Nesnellik ( objectivity ), soyunanların işidir.
Bu bir denge meselesidir. Yanlışlığı, hatayı kabullenemez. Söz
konusu boyutta sapmaya yer yoktur .Onunla, ortaya karışık bir
‘portre’ çıkamaz. Karmaşık sistemler onu tarif edemez.
Yücelttiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız nice insanları
bir gün gerçek haliyle -yani giyinik durumlarıyla- görürseniz
hiç şaşırmayın. Onlar, sadece sizin gözünüzde bir ilah haline
gelmiş olanlardır. Orijinleri, beşeri elbiseler içindedir.
Soyunanın ise beşeri amacı yoktur. Yeme içme,
makam/mertebe derdinde değildir. Sadece seyretmeyi ister; gayesi
budur. Ego ne kadar taşarsa, giyiniklik o denli fazla olur.
Çıplaklık, ne övgüyü kabul, ne de sövgüyü reddeder. Soyunmanın
anlamını kavrayan mahaller, kuşkusuz tüm hareketlerin ve
değişimin ’bütünlük kavramından’ yola çıktığını fark
eder. Soyunanı kimse pek tanımaz. Kendini Mutlak Ben noktasında
görmeyen, onunla eşitleyemeyen, maalesef soyunamamıştır.
Soyunabilenler, ses vermeseler de gerekenden daha fazla bir
etkinin varlığını ortaya koyabilirler. Onlar; korkmadan,
bıkmadan, taviz vermeden, sabır ve metanetle yürüdükleri yolda
ilerler.
Derinlemesine incelendiğinde; Ruhları saflaştıran, insanın içini
yakan ateş, soyunmaktan geçiyor.
Şayet size;
"Hangi gizemli güç, insanları soyunmaya teşvik etmektedir ?"
şeklinde bir soru yöneltilecek olursa, kaçamak yanıtlar vermek
yerine, cevabını kendinizde arayın!...
İstanbul-
28.08.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
18.11.2003 Akşam gazetesi
|