Soyunabilmek...


Çıplaklık ve giyinik olmak, iki zıt yaşam anlayışıdır.
Hangisinin diğerine üstünlük kurduğunu söylemeye gerek bile yok. Mistik âlemde ise kime ‘Çıplak uyarıcı’  niteliği yakıştırılmış, herhalde farkındasınız. Varsayım olarak söylüyorum, terazinin bir kefesine giyinikliği, diğer kefesine ise soyunabilmeyi koysanız, alışılanın aksine, hafif olan taraf yani soyunukluk daha ağır basar.
Çıplak olabilmek, benimseyene kolay, ama giyinik olana nispetle oldukça zor bir durumdur.

Nasıl ki varın karşıtı yok ise, giyinik olmanın zıttı da soyunuk olmaktır. Ancak bazı soyunuk olanlar da giyinik gibi görünebilir, bu sizi yanıltmasın. Aslında, bu hali, ehlinden başkası bilemez.

Çıplaklık, kişilik sendromunu yaşatmaz. Aksine, kimlik zaafını önler; hatta ortadan kaldırır diyebilirim. Giyiniklikle arasında ince bir ayrım varmış gibi düşünenler, bayağı aldanır.
Çıplaklığın kuramlarında, kimlik yakarışları, fark arayışları olamaz. Kimlik arayışı, kişilik hastalığına dönüşebilir; ancak tedavisi soyunabilmekle mümkün olur. Irk, cins, şartlanma, değer yargıları vs. her ne olursa olsun, onun yanında yer alamaz. Bu vasıf egoyu bilmez, tanımaz.

Durmadan üretmek/paylaşabilmek, çıplaklığın; biriktirme, güçlenme, doğaya egemen olma derdi ise giyinik olanın işidir.
İnsanlar sürüler halinde akın akın soyunmaya/çıplak olabilmeye koşar. Ne var ki, yarı yoldan geri dönenler çoğunluktadır.  İştahı olanlarda, bırakın sonunda mahcup olmayı, eski hallerinden bile eser kalmadığı gözlemlenir.
Giyinik olan, tarafsız gibi davranan, bir gözlemci değildir. Nesnellik ( objectivity ), soyunanların işidir.
Bu bir denge meselesidir. Yanlışlığı, hatayı kabullenemez. Söz konusu boyutta sapmaya yer yoktur .Onunla, ortaya karışık bir ‘portre’ çıkamaz. Karmaşık sistemler onu tarif edemez.
Yücelttiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız nice insanları bir gün gerçek haliyle -yani giyinik durumlarıyla- görürseniz hiç şaşırmayın. Onlar, sadece sizin gözünüzde bir ilah haline gelmiş olanlardır. Orijinleri, beşeri elbiseler içindedir.
Soyunanın ise beşeri amacı yoktur. Yeme içme, makam/mertebe derdinde değildir. Sadece seyretmeyi ister; gayesi budur. Ego ne kadar taşarsa, giyiniklik o denli fazla olur.
Çıplaklık, ne övgüyü kabul, ne de sövgüyü reddeder. Soyunmanın anlamını kavrayan mahaller, kuşkusuz tüm hareketlerin ve değişimin ’bütünlük kavramından’ yola çıktığını fark eder. Soyunanı kimse pek tanımaz. Kendini Mutlak Ben noktasında görmeyen, onunla eşitleyemeyen, maalesef soyunamamıştır.
Soyunabilenler, ses vermeseler de gerekenden daha fazla bir etkinin varlığını ortaya koyabilirler. Onlar; korkmadan, bıkmadan, taviz vermeden, sabır ve metanetle yürüdükleri yolda ilerler.
Derinlemesine incelendiğinde; Ruhları saflaştıran, insanın içini yakan ateş, soyunmaktan geçiyor.
Şayet  size;

"Hangi gizemli güç, insanları soyunmaya teşvik etmektedir ?"
şeklinde bir soru yöneltilecek olursa, kaçamak yanıtlar vermek yerine, cevabını kendinizde arayın!...

İstanbul- 28.08.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com

18.11.2003 Akşam gazetesi


Üst Ana sayfa e-mail