Etrafımız bunaltıcı
baskının yol açtığı olaylar ve bezgin insanlarla dolu. Böylesi
bir ortamda hayatın ne kadar sıkıcı / yavaş olduğunu
gördükten sonra, içimde ciddi bir muhasebe sürecinin
başladığını fark ettim. Kendime yönlendirdiğim soru şuydu: Acaba
zamanımızı iyi bir şekilde değerlendirebiliyor muyuz?
Benim gibi düşünenler
olduğu gibi, bunları hiç aklına bile getirmeyenler, zaman denen
kavramın izafi olduğunu ve yirmi dört saatin kendilerine
yetmediğini söyleyenler var.
Örneğin, hayata bu kadar
dalmış, zaman fukaralığı çeken birinin pek de önemli
sayılmayacak bir iş için girdiği bir sırada bir buçuk saat
beklemeyi 'zarar' hanesine kaydırıp kuyruğun kalanı için
"Peygamber
sabrı"
dileyerek hızla oradan ayrılması da bunun tipik bir örneği.
Evet, zaman durmuyor
akıp gidiyor. Görsel ve yazılı basından öğrendiğimize göre
dünyanın en büyük iş adamlarının, devlet büyüklerinin,
hayatlarının önemli bir bölümü seyahatlerde geçiriyor. Bir
dakikalık boş vakitleri bile yok. Bunları bir kenara
bırakın, sıradan insanlar arasında bile bu dediklerim geçerli.
Etrafınıza baktığınızda
fast food yiyen, alelacele atıştıran bir yığın insan
görebilirsiniz. Ellerine tutuşturduklar sandviçi bitirmeye çaba
gösterirken bir yandan da meşrubatlarını yudumlayıp vakitten
kazanmaya çalışıyorlar.
Zira, bütün gün 'başı
kesilmiş tavuk' gibi oradan oraya koşuşturdukları için yemek
yemeğe bile zaman bulamıyorlar. Eve döndüklerinde parmağını
kaldıracak enerjisi kalmayan bu insanların, nasıl olup da ertesi
gün yine bu sinir bozucu tempo ile amansız mücadeleye
başlayabildiklerine bir türlü akıl sır erdiremiyorum. Ancak
enteresan olanı bütün bu uğraşları yanında tatile ve dinlenmeye
iş ciddiyetiyle zaman ayırmaları oluyor.
Hayat zor anlayacağınız
gibi. Buraya kadar anlatılanların hepsi de olağan şeyler. Ama
konunun dikkat çekici yanı, yaşamınızla ilgili iki soruya
vereceğiniz cevapta yatıyor. Birincisi, işinizde başarılı olma
ölçüsünün sizin için ne ifade ettiği; ikincisi ise iş hayatınız
ile birlikte zamanınızı Allah yolunda çalışmalar yaparak
geçiriyor olmanız.
Artık pek çok kişide
olduğu gibi ‘yapmanız gerekenlerle gerçekte yapmak durumunda
kaldıklarınız farklıysa’ durup düşünmenin zamanı gelmiştir.
Yani olması gereken şey
şu: Dünya hayatı için yoğun bir çaba sarf ederken, iç âlemde de
daima Allah ile yaşama hali.
Nitekim, bu düşünce
tarzına Kur’an şöyle bir yaklaşım yapıyor:
(Onlar o) Ricaldir
ki, kendilerini ne ticaret ne de veriş-alış Allah’ın Zikri’nden,
namaz’ın ikamesinden ve zekat’ı vermekten meşgul
etmez/alıkoymaz... Onlar, kendisinde kalplerin ve gözlerin
takallub edeceği (döneceği; dönüşeceği; yer değiştireceği)
günden korkarlar. ( NUR/37)
Ben bu ayeti okurken
zamanı nasıl değerlendirebileceğimi buldum bile. Uykuma çok
düşkün biri olmadığım için sabahları çok erken kalkarak günlük
yazımı yazıp, zikirle güne devam ediyorum.
Size de mutlaka bir
şeyler yapmanızı tavsiye ederim.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
İstanbul -
31.03.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|