Timurlenk,
filleri çok sever, bakımı zor olan fillerini de civar köylere
gönderirmiş. Nasreddin Hoca’nın köyü de bu fillerden
nasibini almış. Ancak, Hoca’nın köyüne gönderilen
fil, çok oburmuş ve bir türlü doymuyormuş. Köyde, bu
yüzden adeta kıtlık başlamak üzereymiş. Köylüler
toplanıp, filin iadesine karar vermişler. Hep beraber
Timurlenk’in huzuruna gidip, kendilerine gönderilen fili
besleyemediklerini belirtip geri almasını isteyeceklermiş.
Bunun için de, Nasreddin Hoca’yı sözcü seçmişler.
Belirlenen gün gelince, Timurlenk’in huzuruna
çıkmışlar.
Timurlenk,
gelenleri süzdükten sonra, sert bir ses tonuyla, Hoca’ya;
- Söyle bakalım, Ne istiyorsunuz?
dediğinde, Hoca konuşmadan önce, sağ ve sol tarafına
bakmış. Bir de ne görsün, gelenlerden kimse yok. Kekeleyerek;
- Efendim, bizim köye gönderdiğiniz fil var ya... Onun için
geldik de...
- Evet... Ne olmuş o file?
Hoca son bir çaba ile başını çevirerek arkasına bakmış.
Arkasında da, hiç kimse kalmadığını fark edince, yalnız
bırakılmanın da sıkıntısı içerisinde Timurlenk’e dönmüş;
- Efendim biz gönderdiğiniz erkek fili çok sevdik de, acaba
bir tane de dişi fil gönderir misiniz diyecektim!..
Kıssadan hisse: Bu fıkradan çıkarılacak önemli dersler olmalı. Önce şu
husus bilinmeli ki; insanlar dünyaya sadece kendi
pencerelerinden bakmayı bırakıp
isteklerine/arzularına dur
demeli veya yeniden gözden geçirmeli diyorum. Ayrıca
‘Ne yapalım, biz böyleyiz’
şeklinde
pişmanlık yaratacak teşebbüslerden de titizlikle
sakınmalıdır.
Unutulmaması gereken önemli bir nokta daha var: Bir şeyi
protesto ederken birden bire korkup kaçmak insanoğluna yakışmaz.
Bütün bunları sıkı bir şekilde analiz ettiğinizde, beraber
yürüdüğünüz arkadaşın size ne kadar gönülden bağlı olduğunu da
kolaylıkla gözlemleyebilirsiniz.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
İstanbul -
22.03.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|