Küreselleşmede
yükselen parametrelerin, etik değerleri ve kuralları zedelemesi,
toplumsal yaşamda güven/doğruluk unsurunu alt seviyelere
düşürmektedir. Bu bakımdan, bireysel yaklaşımlara karşı biraz
daha temkinli olmak veya en azından uyanık bulunmak gerekir.
Bu aşamada, değer yargıları ne ölçüde nesneldir
(objektiftir), ne ölçüde birimseldir tartışılır.
Olumsuz sayılabilecek nedenlerin altında bilinçsizlik mi, yoksa
menfaate dayalı bir alışveriş mi yatmaktadır?
Bir olayda haklılık ya da haksızlık payı ne kadardır?
şeklindeki soruların yanıtını ise derin bir hesapla, ancak
vicdanımız verebiliyor.
Vicdan, alışılagelenin dışında oldukça ilginç bir olgu. Batı
dünyası ‘Şuur’ ve ‘Vicdan’ kavramlarını tek
bir kelime (consiensce)
olarak kabul ediyor.
Ve Vicdan denilen şeyi, dışardan etkilenmeyen içsel bir yaşamı
tarif eden salt şuur olarak belirliyor. Burada kastettiğim,
bireysel anlamda bir şuur değil,
“ mutlak şuur
“ dur. Zira, bireysel anlamda olanı, etki içinde kalabiliyor.
Kişisel sorumluluk, görev anlayışı, hep bu vicdan diye
tanımladığımız şuur ile ön planda olur. Davranışlara yol
gösterir. Her insanda varlığı söz konusu olduğundan, bir
duyarlılık, bir içsel düşüncenin yaşam özelliğini de verir. Zor
ve güç koşullarda hiç çekinmeden devreye girer ve
gerekeni yapar.
Bir hayvanı "vicdansız" diye tanımlamak mümkün değil. Dolayısı
ile, bir hayvanın mükellefiyeti olamaz ve cezai bir ehliyeti de
bulunamaz.
Ancak, insan farklıdır. Gözlerinizin önünde cereyan eden bir
olayda devreye girip doğru olanı söylemeye sizi mecbur bırakır.
Şuuru yerinde olmayan bir insanın vicdanını
yeterince kullanmasını bekleyemezsiniz. Akli dengesi bozuk
birinden şuursal hareketlerin çıkmasını beklemek de gerçekten
mantık dışı bir davranış olur.
Halk arasında sıkça kullanılan bir tabir vardır, 'vicdan
azabı çekme' şeklinde. Bu husus, yanlış bir algılamanın
sonucudur. Söz konusu çelişkiyi
giderebilmek için, insanın bilgi sahibi olması ve vicdan denen
şeyin ne olduğunun bilincine varması gerekiyor.
Çünkü vicdan azap çekmez, vicdanın ortaya koymadığı şeyler
nedeniyle, biz azap çekeriz. Yani bireyselliğimiz sıkıntı içinde
kalır.
Bu düşünce, kişiliğimiz ile vicdanın ayrı varlıklar olduğu
anlamına gelmez, ama bunların aynı olduğu da söylenemez..
Yaşamın çalkantılı gidişinde vicdanını devre dışı bırakıp
birimselliği tercih edenler, asla iflah olmazlar. Hz.
Muhammed'in bu yöndeki sözleri dikkât çekicidir.
" Haksız yere susan, dilsiz şeytandır. " diyerek
gereken yerde insanları, vicdanını ön plâna çıkarmaya ve onun
sesini işitmeye davet etmektedir. En azından, sosyal yaşamın
gereği, hukuk kurallarının çiğnenmemesi bakımından bu husus
oldukça önemlidir.
Bireyin kendisine saygısı varsa, nedensellik, amaçsallık gibi
bir sürü felsefe palavralarıyla vicdanını örtmeyi düşünmesin.
Zira, farkında olmadan örttüğü şey, gerçektir, Orijindir,
Allah'tır.
İstanbul-
21.08.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
17.11.2003 Akşam gazetesi
|