Şayet yeteneğimiz yoksa
geliştirmek söz konusu olabilir mi? Eğer
varsa neden geliştiremiyoruz?
Sorun çözme yeteneğimiz bulunmuyorsa diplomamız
bize yardım edebilir mi?
Bilemediğimiz yeteneklerimiz var mı?
Hangi sahada ve nasıl yeteneklere sahibiz?
Bunları tanımamız gerekir mi?
İşte şimdi bu soruların üzerine gitmeye, yanıtlarını bulmaya
çalışalım.
Harry Chugani ve
Joseph Le Doux, çok uzun yıllardan beri beynin işleyişi,
bilgi edinme, gelişimi ve davranışlarla olan ilişkisi üzerinde
çalışıyorlar.
Söyledikleri özetle şöyle:
Eğer bir yetenek gelişmişse; davranış, duygu ve düşünce
düzeyinde gözlediğimiz bu durumun, beyinde sinir hücrelerinin
birbirleri ile kurdukları bağlantılarla yakın ilişkisi vardır
demektir. Bu bağlantılar eylemle, yani tekrar ve deneyimle artar.
Gelişmeler, daha önce kurulan bağlantılara eklenerek oluşur.
Eğer mevcut bağlantılara ekleme yapılmazsa, bunlar zamanla yok
olur.
Chugani bunu
"budama" diye tarif ediyor. Bu kullanılmayan
bağlantıların budanması, yani yok olması, hızlı çağrışımlar
yapabilme, tehlikeye çabuk tepki verebilme ve problem
çözme gibi yeteneklerimizin gelişmesine yol açıyor.
Ama bu budama süreci, örneğin bir çocuğun bazen aleyhine de
çalışabiliyor. Eğer çocuğun belli bir yeteneği geliştirecek
deneyime fırsatı olamamışsa, bu potansiyel yetenek budanarak bir
daha hiç gelişme olanağı bulamayabiliyor. Ancak, tekrar
tekrar kullanılarak pekiştirilen bağlantılar varlıklarını
sürdürebiliyor.
Bu
süreç on beş yaşında tamamlanıyor.
Yani on beş yaşından sonra yeni bir yetenek geliştiremiyoruz.
Yapabileceğimiz şey; hangi yeteneklerimiz varsa, ancak onları
geliştirebilmek. Eğitim, ancak mevcut yeteneklerimizi
geliştirmeye yarıyor. Olmayan yetenek, eğitimle gelişmiyor.
Tabii bir şeyler eklemek her zaman mümkün. Ama biz birazcık
gelişmekten değil, bir yetkinliği üstün performans gösterecek
düzeye getirmekten söz ediyoruz. Yetenek yoksa bu mümkün
olmuyor…
Harry Chugani ve
Joseph Le Doux’un çalışmalarından yıllarca evvel kaleme
alınan Ruh İnsan ve Cin isimli kitabın beyinle ilgili
bölümünde aynen şunlar söylenmektedir:
“Beynin üst yapısı hakkında şimdilik şunu
biliyoruz: Bu üst yapıda 15 milyar hücre vardır… Yani üst beyin
kabuğunda… Ve bu hücreler arasında iştirak bağları, küçücük
lifler bulunur… Yani bu liflerle birbirine bağlanır hücreler…
Ayrıca fizyolojik olarak da elektrik bağları bulunmaktadır…
Şimdi bu son ilmi araştırmalar gösteriyor ki,
insan bu bağlantı imkânlarının ( 90 senelik hayatında) ancak pek
azını kullanmaktadır… Ve bu bağlantılar vasıtasıyla, hücre
gruplarının çalışması tefekkürün, felsefik görüşün ortaya
çıkmasına vesile olmaktadır.”
Ayrıca, bu verilere ilave edilecek ve çok iyi değerlendirilmesi
gerekecek bir konu daha var. O da şu: Astrolojik tesirler!
Evet, onları da bu incelemeye dâhil etmek gerekiyor.
Çünkü kozmik ışınımların beyin üzerindeki formatı dikkate
alınmadan bir konuya yaklaşımda bulunmak hatalı olacaktır.
Şimdi dilerseniz bu noktaları analiz edelim. Sperm-yumurta
bileşiminin 120. günü aldığı tesirler, kişinin istidadını, 7–9.
ayda aldığı tesirler kabiliyetini meydana getirir. Netice
olarak, iç burcumuz istidadımızın, yükselen burcumuz ise
kabiliyetimizin ölçüsüdür.
Ayrıca, Güneş sistemindeki Plüton, Neptün, Uranüs,
Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür ve Ay
isimli planetler, sürekli olarak burçlardan gelen tesirleri
alırlar ve bir tür yansıtıcı görevi görerek insan
beyinlerini etkilerler.
Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Evrensel programa göre, az
veya çok, her insanın istidadı ve kabiliyeti bulunmaktadır. Ama
bazı insanlar, potansiyel olarak istidatlarının
kabiliyetlerinden üstün oluşundan ötürü yeteneklerini kullanmada
zorlanabilirler. Kimi insanlarda da kabiliyetin olup
istidadın olmadığını, bu hususun da yeteneklerin ortaya
çıkmasına set çektiğini, kiminde ise hem istidadın hem de
kabiliyetin yetersiz düzeyde bulunmasından ötürü yetenekleri
arttırma hususunda yapabilecekleri fazla bir şeyin olmadığını
anlayabiliriz.
Hem istidat hem de kabiliyet düzeyinin birbirini destekler
nitelikte olması ise her insana uğramayan, ama uğradığı kişiyi
önemli noktalara taşıyabilecek önemli bir ayrıcalıktır.
Beyin araştırmalarından bizleri ilgilendiren üç önemli sonuca
varıyoruz:
Yetenekleri arttırmada yaşın küçük olması çok önemlidir. “Ağaç
yaşken eğilir” atasözü, anlatımlara tipik bir örnek teşkil
eder.
Yeteneklerin arttırılması mümkündür.
Bir diğer husus ise potansiyel bir yetenek yoksa (kabiliyet ve
istidadı kastediyorum) eğitimle bunu geliştirmek asla mümkün
olamayacaktır.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
|