aşam
boyu yapılacak değerlendirmelerde, “
yeterlilik düzeyinin,
yorum gücünün ve sınırlarının bir hayli geniş olması” şart.
Bir
devinim içinde olan insanın, bu özelliği mutlaka kendinde
bulundurması gerekir. Dünyadaki gelişmeleri takip edebilmek,
yeniden yapılanmayı analiz etmek ve evrensel standartlara
ulaşabilmek için sağlam yorumlara ihtiyaç var.
Yorum;
madde aleminden duygu dünyasına, duygu alanından gerçekler dünyasına
kadar geniş çağrışımları olan bir sözcük. Değişimin
en önemli faktörlerinden biri, belki de ilki !..
Yorum, zıtların iyi etüt edilmesi ile ortaya çıkar. Bunu
yapabilmek bilgi ve deneyim ister. Kin, nefret, öç
alma hisleri ise yorumu engelleyen faktörlerdir. Yorum
olmadan, bir şeyin önemini kavrayamayız. Akla kara,
nefret ile sevgi değerleri bu sayede netleşir,
olgunlaşır. Yorumsuz bir düşünce, ışıkları sönmüş
bir ev gibidir. Yorum yapabilmek, insanı rehavetten kurtaran,
daima aksiyon halinde bulunduran bir niteliktir. Tabii ki, doğru
ve isabetli olduğu takdirde... Yanlışların çoğu, sağlam
yorumlarla doğrular
haline dönüşebilirken, kişilik olgunlaşması da, ortaya
konulan yorum ile iyiden iyiye fark edilir.
Heyecansız
ve aklını duygularının üstünde tutabilmeyi başarabilen
insan, en iyi yorumu yapabilendir !..
Kendini bulma çabasının, kalıplar içinde kalmakla mümkün
olmadığını vurgulayan, büyük bilge Sokrat’
ın:
“En büyük erdem,
insanın kendisini tanımasıdır...” şeklindeki ifadesi;
varlık alemi ve kendisi üzerine yaptığı araştırmaların,
çalışmaların sonucunda vardığı bir yorumun neticesi değil
midir?...
Her
alanda olduğu gibi, mistik verileri de bilimin eşliğinde
yorumlamak mümkün.
Ama içlerinde öyle ibareler var ki mecaz kokuyor, kolay
kolay da çözülemiyor. Bu metinleri deşifre edebilmek,
yorumlayabilmek özel bir yetenek, feraset, basiret
istiyor. Bu nitelikler olmadan asla bir neticeye varılamıyor.
Örneğin
şu ifadelerde mutlaka yoruma ihtiyaç var:
“Karılar!
Allah’a boyun eğdiğiniz gibi, kocalarınıza boyun eğin.
Çünkü nasıl ki, İsa kilisenin başıysa, vücudu ve kendisi
(kilisenin) kurtarıcısı ise, koca da karının reisidir...
” (Efesliler)
“Hepiniz
Allah’ın ipine tutunun. Ve aranızda tefrika çıkarmayın...”
(Ali
İmrân/103)
İbn-i
Arabi’nin, eğitici ve uyarıcı bir yorumu ise şöyle:
“Yüce
Kur’an’ın denizine dal, eğer nefsin genişse !..
Yoksa, Kur’an’ın zahiri anlamını açıklayan müfessirlerin
kitaplarını mütalaa etmekle yetin. O denize dalma, yoksa helâk
olursun. Çünkü Kur’an denizi çok derindir. Eğer o denize
dalan kimse, kıyıya yakın yerleri amaçlamıyorsa, asla sizin
için tekrar çıkamaz. Ancak, Resuller, Nebiler ve onların
mirasçıları olan Alimler, Nübüvvet ve Risalet kemalâtının
muhafızları, alemlere rahmet olarak o yerlere giderler. O
makamlara vâkıf olanlara (vâkifun) gelince, onlar orada vardırlar.
Oralara tutundular ve bir daha oralardan geri dönmediler. Hiç
kimse onlardan faydalanmadı. Onlar da kimseden faydalanmadılar.
Dolayısıyla, onlar oralara gitmeyi kastettiler ya da daha doğrusu
o denizin en derin yerlerine doğru yönlendirildiler. Ve ebedi
olarak onlar, o derinliklere daldılar ve oradan hiç çıkmıyorlar...
”
Yukarıdaki
örnekler gibi, Arabi’nin sözleri de bir hayli karışık. Ve
bilinçli birinin yorumuna muhtaç.
İslam
âleminde Hz Resulullah’ın sözlerini en iyi
yorumlayan zatlardan biri hiç şüphesiz
Hz. Ali idi.
O, Hz.Muhammed’in mübarek sözlerini
değerlendirerek yaptığı yorumlarla kısır düşün dünyasına çok
şeyler katmış, ışık tutmuştur.
Özet
olarak; “sınırlı
bir yaşam kargaşasından en büyük gelişme
potansiyeline ulaşan canlı ”
olarak bilinen insanoğlunun, merakı ve yorumları sayesinde bu
noktaya geldiğini unutmayalım...
Ben
böyle olduğunu düşünüyorum !..
Londra
- 07.06.2002
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
20-11-2002
Akşam Gazetesi
|