Ünlü yazar Jonathan Swift "Uşaklara Talimatİarı" isimli
kitabında yazdığı; "Dolu olup olmadığını anlamak
için her şişeye parmağını sok. En emin yol budur. Çünkü hiçbir şey dokunmanın
yerini tutamaz" şeklinde ki sözleri mecazi anlatımlar taşısa bile fizyolojik
yapıya uygun düşen yönleri de bulunmaktadır.
İnsanın beş duyusundan biri hiç şüphesiz dokunma duyusudur.
Beyne sürekli olarak gelen çok değişik frekanstaki dalgaları arasında dokunma duyusu
ile ilgili sinyallerde vardır.
Aslında günlük yaşantımızın her karesini kaplayan bu
uyarılar, dış dünya ile anatomik yapının temel yüzeyi olan deri ile algılanabilir
hale gelir. En gelişmiş kesitsel algılama araçlarından biri olan dokunma duyusu,
bedenin bölgelerine göre hassasiyet kazanır. His sinirlerinin vücud düzeyinde
dağılışları eşit olarak meydana gelmediğinden, vücudun bazı kısımları çok
duyarlı olduğu halde bazı kısımları o kadar duyarlı değildir.
Parmak uçlarının, iç yüzeyleri hissiyat bakımından çok
duyarlıdır. Bu kısımların üstten tırnakla desteklenmesi bu duyarlılığı daha
çok arttırmaktadır. Esasen tırnaklar olmasa tutma işlemi yapılamazdı. Bundan başka
avuç içleri, yüz, cinsel organlar ve çevreleri de duyarlı deri bölgeleridir. Cilt
altındaki yağlı dokunun fazla olduğu alanlarda ise (kalça, sırt, karın) hisler çok
duvarlı değildir.
Kaşınma, gıdıklanma gibi duyuların kendine özgü sinir
uçları yoktur. Kaşınma, sinirler vasıtasıyla tüm vücudu saran bioelektriksel
faaliyetlerin kesikliği sonucu meydana gelir. Parmak uçları ve bedenin diğer
bölümleri, sürtünme işlemiyle o bölgedeki arızayı giderir.
Organizmanın dış ortamda ilişkilerini büyük bir bölümünü
sağlayan deri, evrimsel gelişimine göre ilk basamaklarda yer alan az gelişmiş
hayvanlarda (solucan ve yılan gibi) solunum, beslenme ve metabolizma artıklarının
atılması türünden işlevleri de yapar.
Memelilerde bu görevleri yapan özel organlar ve sistemler
bulunduğundan, insanda deri fonksiyonu değişik maddelere karşı etkili bir bariyer
oluşturmak, ısı kaybını düzenlemek ve duyuları iletmekle kısıtlanmıştır.
Biliyoruz ki canlı
hücreler ancak sıvı içinde yaşamlarını sürdürebilirler. Diğer yandan
organizmanırı tüm çalışması sonucu ortaya çıkan statik elektriğin dışarıya
boşaltılması, deri yoluyla ve özellikle derinin keratinize (saç, tırnak gibi..)
ekleriyle olmaktadır. Bundan dolayı vücudun büyük bir bölümünde içinde
yaşadığı ortamla sınırı oluşturan derinin hava ile değme alanında bir ölü
hücre katı bulunur. Bu kat daha alttaki canlılar için koruyucu bir örtü görevini
yapar.
Beyne ulaşan
ağrı, fizyolojik bir darbe ile gelen etkinin yanısıra, astrolojik bir tesir ile veya
günlük yaşamın sonucu stres halleri ile de olabilir. Her beyin dokunma ve manyetik
alan ile oluşan ağrı ve acı fonksiyonunu aynı düzeyde yaşamaz. Belli düzeyde stres
yoğunluğu yaşayan kişilerde, hasar almaması açısından, beyin tarafından bedendeki
başka bir azaya gönderilir. O bölge bu konumu üstlenir.
Beyinsel hücre faaliyetleri sınırlı olan yapılarda acı ve
ağrıyı hissetme oranı aktif olana nazaran daha fazladır. Toplam yüzeyi 1,5 metre
kareyi, kalınlığı ortalama 0,5-2 mm.yi bulan deri, ırklara göre değişik renkte
olur. Ekvatora yakın bölgelerdeki insanların siyah bir deriye sahip olmaları ve zenci
lakabı ile anılmaları, güneş ışınlarının DNA (DeoksiriboNükleikAsit)
yapılarında oluşturduğu mutasyonla gerçekleşir.
İnsan gözü ile algılayabildiğine, işitme ve dokunma duyusu ile
ilişki içinde olmak ister. Kişisel elektriklenmeler beyin korteksinde hayal
bölgesinde, dokunma duyusu ile somut hale gelir.
Kaynak:
Arthur C.Guyton (Fizyoloji)
Ahmet F. Yüksel
|