Günümüzün
geleneksel bilimi big- bang’ in 10 üssü (-43). sn’ den günümüze
kadar olan safhasını somut, 10 üssü (-43) sn ile 0. sn arasını
ise, bu somut duruma göre soyut olarak kabul etmekte 0. sn ve
ondan öncesinde neler olduğu hakkında en ufak bir fikir
yürütemediği, öne süremediği, bu durumu tanımlayamadığından bu
boyut için hiçbir şeyin mevcut olmadığı anlamında “hiçlik”,
“yokluk”...gibi tarifler getirmektedir. İşte maddeci görüş de 0.
sn ile 10 üssü (-43). sn ler arası yaratılışın soyut safhasının
kuantum enerji dalgaları halinde mevcut olduğunu ve sadece bizim
evrenimizin değil, sonsuz sayıdaki evrenlerin bu kuantum enerji
boyutunda her biri bir evreni barındıran ve bir anda var olup
tekrar bu kuantum enerji alanına (denizine) geri dönerek yok
olan üstelik tamamen rastgele belirsiz davranışlar sergileyen
foton parçacıklardan bazılarının tesadüfi olarak patlaması,
açılması sonucu bilebildiğimiz ya da bilemeyeceğimiz evrenlerin
meydana geldiğini söyler (somut safhadaki parçacık ve enerji
alanları da yine bu kuantum enerji alanının çeşitli
boyutlarıdır). Bilincin ise, kaotik yapılı kuantum bilinç olarak
bu enerjinin varlığıyla var olduğunu, bu yüzden 10 üssü (-43)
sn’ den başlayarak enerji- parçacık halinden safha- safha şu
anda görünen düzenli, sistemli evrendeki bilincin
(bilinçliliğin) de bu maddeden kaynaklandığını, bunun sonucu var
olduğunu maddenin ortadan kalkmasıyla da bu mükemmel bilinçlilik
halinin, her an her olası durumun bir bütün halde bir arada
bulunduğu karmaşık kuantum bilinç haline geri döneceğini
belirtir. Ancak kuantum fiziğinde yapılan deneyler durumun hiç
de böyle olmadığını, hangi boyutta ele alınırsa alınsın,
parçacıkların ve enerjinin belirsiz, tesadüfi davranışlar
sergilemek yerine kuantum altı boyutta mevcut bulunan Tekil bir
Bilinç ve Enerjiden meydana gelen ve yönlendirilen yapılar
olduğunu ortaya çıkartmıştır ki, gerçekte kuantum Bilinç
dediğimiz şey budur. Oysa genelde bilim adamları, bu deney
sonuçlarını görmezden gelerek olayın farklı yönleriyle
ilgilenmeyi tercih etmektedirler, şimdilik... Eğer gerçekten
sistemi değerlendirmek istiyorsak Kuantum boyutunun tüm
özelliklerini bu Kozmik Bilinç ve bu Bilince ait Salt Enerji
açısından değerlendirmek zorundayız.
Buna karşın panteist anlayış göre,
evren, yoktan, hiçlikten meydana gelmiştir ve evrende tesadüfe,
belirsizliğe, şansa kesinlikle yer yoktur. Maddeci görüşteki
gibi bilincin, enerjiden- maddeden kaynaklandığını da kabul
etmez. Bilinç madde ve enerjinin özünde var olan, onu meydana
getiren, ancak ve ancak yine de ondan soyutlanamayan,
ayrılamayan ve bu sebeple yine onunla kayıtlı bir bilinçtir ki
bu yüzden madde- enerji ve bu enerjideki bilinç dışında
hiçbir şey yoktur ve var olan yalnız ve yalnız bu sonsuz
Bütünsellikten oluşan tanrıdır derler. Yine bu anlayışta
olanların söylemlerinde parçaların hayali birer yapı oldukları
biçimde ifadeler bulunsa da varlıkların birleşmesiyle meydana
gelmiş bir tanrı, otomatikman, varlığın mevcudiyetini ortaya
koymaktadır. Evet, onlara göre varlık bir yanılsamadır, hayaldir
ama mevcudiyeti olan bir hayal. Parçası olduğu insanın,
içinde bu bütünselliği barındırması ve nefsini bu yaratılmış
Özde bulması (ona nüfuz etmesi, onunla birleşmesi,
aynılaşması) durumunda ise, çoklukta mevcut olan kuvvetin,
iradenin, bilincin kendi kuvvetleri, iradesi ve bilinci olarak
gördüğü ve bu Birliğin zirve olduğu yolunda vehim (zan) ile
varlığı algıladığı, değerlendirdiği için de (her birimde zuhur
edenin kendisi olduğundan) ilahlığı bedenine vermekte bunu
bedende yaşamakta, kendini tanrı olarak görmekte sonucunda da
insanların kendisindeki bu tanrı suretine tapınmalarını
istemektedir. Bunun örneklerini geçmişte olduğu gibi günümüzde
de aynen devam ederek dünya üzerindeki çeşitli felsefi gruplar
ya da mevcut dinlerdeki ekoller adı altında görmekteyiz. Bu
anlayışın zirve ismi ise Deccal lakaplı şahsiyettir.
Sonuç olarak hangi boyutta olursa
olsun algılanan her şey, madde ve enerjinin toplamı ve buna
dayalı bilincin yani tanrının bir parçası olarak görünmekte ve
her şeyin bundan ibaret olarak bunun dışında (söylensin ya da
söylenmesin) farklı şeylerin farklı şekillerde var olacağı
düşünülmemekte, kabul edilmemekte böylece de varlığın birçok
katmanı ve boyut canlıları yok hükmünde değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla, bunların ifade ettikleri evrensel enerji ve bu
enerjideki bilinç ile her şeyin kaynağı olan Salt Enerji ve
bunun, imajında hayal hükmünde olduğu Kozmik Bilinç aynı şeyler
değildir. Bu deneyimlediklerine Salt Enerjinin meydana getirdiği
bir katmandır, düzeydir diyebiliriz, fakat kesinlikle Kozmik
Bilinç ve onun meydana getirdiği Salt Enerji değildir. Evet,
varlık her katmanda Tek’tir doğrudur. Ama asıl soru, nasıl ve
ne şekilde Tek olduğudur. Panteist anlayışıyla İslam
Sufizminde ifade edilen görüşler arasındaki birçok farklılığın
sebebi bu sorunun cevabında yatmaktadır.
Oysa yaratılmışlık boyutundan
bakıldığında,Allah’ın varlığı dışında ikinci bir varlığın
olmaması her şeyi ilminde, ilmiyle kendi varlığından meydan
getirmesi dolayısıyla mevcut olan varlık Allah’ın varlığıyla
kaim, Allah’tan başka bir şey değildir. Bu yüzden hiçbir şeyin
kendine has varlıkları yoktur. Yaratılmamışlık boyutundan
bakıldığında ise zaten var görünen tüm mevcudat, kainat hiçbir
zaman var olmamıştır. Yani insan, cin, melek, cehennem,
cennet... kısacası tüm boyutlarıyla madde, enerji ve bu Salt
Enerjiyi dalgalandıran, onu yönlendiren mana terkipleri mevcut
değillerdir. Allah’ın ilminde yokluktan yok olarak görünen tüm
boyutlarıyla kainat yani yokluklar hiçbir zaman var
olmamışlardır ki “El An” şu anda bile öyledirler. Bu
yüzden yaratılmamışlık boyutu itibariyle “Allah var idi
onunla birlikte başka bir varlık yok idi”, “Ayani Sabite vücut
kokusu almamıştır” denilmesinin sebebi budur. Arşın üstü
olarak bahsettiğimiz Yaratılmamışlık boyutu, genel anlamda tek
bir boyut olmasına karşın kendi içinde sonsuz sayıda katmanları
içerir. Fakat bunlar da genel olarak İsimler boyutu, Sıfat
boyutu ve Zati boyut olmak üzere üç boyut adı altında ifade
edilmişlerdir. Dolayısıyla, bu ve benzeri sözleri bu boyutlar
açısından ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
İnsan da Halifetullah (Allah
Halifesi) olmasının gereği olarak tüm isimleri cem etmesi
nedeniyle bir yönüyle terkibi olarak çokluk boyutunda var iken,
Özü itibariyle tüm yaratılmamış boyutlara sahip olması
itibariyle yaratılmamıştır. Yani “Allah Ademi kendi sureti
üzerine yarattı...” hükmünce Uluhiyet Kemalatının holografik
özelliğiyle insanda bulunması, terkipsel manaların bir terkip
haline gelmeden önceki orijin durumlarının insanda aynen mevcut
olması dolayısıyla yaratılmamıştır ve Zatı itibariyle de O’dur.
O Zat’tan ayrı bir zatı yoktur. Fakat boyutsal anlamda da
parçalanmamış Bütünsellik, Teklik var olduğundan bir boyutun yok
olması tüm boyutların varlığını ortadan kaldıracağından bir
İnsan, her ne kadar yaratılmamışlık boyutunda kendi Hakikâtine
vakıf olsa da, çokluk boyutu itibariyle yaratılmışlığın çeşitli
seviyelerinde o düzeylere uygun terkibi varlığını sonsuza dek
sürdürür.
Kısacası, tüm bunları göz önüne
aldığımızda, hem yaratılmışlık hem de yaratılmamışlık boyutları
itibariyle hiçbir zaman mevcut olmayan varlığın toplamından
oluşmuş ya da bu parçalarına ayrılan bir tanrının
mevcudiyetinden hiçbir boyutta bahsedilemeyeceği açıkça
görülmektedir. Allah yaratılmışlıktan, yaratılmaktan münezzeh
olduğu için de yaratılmışlık boyutunun belli enerji-bilinç
düzeylerini kendinde toplayan Deccal ve Deccaliyet boyutu Allah
olamaz. Bundan ötürüdür ki, yaratılmışlık boyutunun belli bir
düzeyinden sahip olduğu bilgiye ve olağan üstü güçlere rağmen
sistemin gereği ve bir imtihan vesilesi olarak kendisine verilen
izin ölçüsünde insanlığı çalkalayacak olan Deccal,
yaratılmamışlık boyutunun İlim ve Kudretiyle donanmış Hz İsa
(as) tarafından bloke edilerek tüm fikir sistemi ortadan
kaldırılacaktır.
Yukarıda da kısaca
değindiğimiz üzere, bilhassa uzak doğu veya spritüalist
felsefedeki... söylemlerin yaratılmışa, yaratılmışlığa ait
olması sebebiyle İslam Sufizmindeki Hacı Bektaşı Veliden, Yunus
Emre’ ye, Mevlana’ dan, M.İ.Arabi’ye ve daha nice- nice
erenlerin yaratılmamışlık boyutundan dile getirdikleri (gelen)
Hakikatlerle aynı şeyler olmadıklarını da belirtmek gerekir.
Gerçekten, aynı olmaları da söz konusu olamaz. Bir Taoizm, bir
Budizm, bir Konfiçyüsçülük ya da diğer felsefik öğretiler içinde
her ne kadar doğru bilgiler bulunsa da yaratılmışlıkla sınırlı
olanların (sınırlananların) yaratılmamış boyutlardaki Allah
İlmini ve bu boyutlardan sistem ve düzenine bakışını anlatamaz
ve doğal olarak da bu anlayış ve ona dayalı çalışmalar insanı ne
cehennemden kurtarır nede İlahi boyutlarına sıçramasını
sağlarlar.
Demek ki t= O anı
ile t= 10 üssü (-43) sn’ ler arasındaki yaratılışın soyut
safhasından önce hiçbir şeyin olmadığı değil, bu soyut
yaratılışı somut olarak meydana getiren Arşın üstündeki
boyutlarda, Allah’ın sonsuz soyut özelliklerinin, sınırsız
vasıflarının ve Zatının mevcut olduğu söz konusudur. Haliyle bu
boyutlarda bildiğimiz anlamda zamanın kendisi de yoktur. Bunun
yerine bu zaman üstü boyutlarda mevcut zaman birimi,
sonsuz-sınırsız bölünmez- parçalanmaz “An” dır. Ve her
şey bu “An” da olur ve biter. “Biz bir şeye ol
dediğimizde o şey hemen olur” ifadesi bu “An”
dolayısıyladır ki bir şeye ol demek zaten o şeyin olup bitmesi
demektir. Bununla birlikte yokluğun varlığa dönüştüğü ve tüm
soyut boyutlara ait olanların yüklendiği, yaratılmanın t=O. sn
anındaki İlk Tekil Varlık olan Salt Enerji ve ondaki
dalgalanmalarla oluşan enerji dalga denizindeki zaman birimi de
“An” dır. Bu boyuttaki tüm oluşlar da yine bu “An” ın
sürekliliğidir. Bu yüzden Kainatta tek bir zaman boyutu
mevcuttur. Sayısız düzeylerde kendince var olan zaman ise,
sadece onu algılayan tarafından var olmaktadır.
“ İnsanoğlu bana
eziyet eder! Ey kahpe Dehr (zaman, An) der. Kimse ey kahpe Dehr
demesin. Şüphesiz ki Ben Dehrim (An ım). Geceyi gündüze
çevirenim.” (Kudsi hadis)
“insan
üzerinden, kendisinin anılır bir şey olmadığı, Dehr içre bir
zaman geçmedi mi?” (İnsan Suresi – 1) şeklindeki hadis ve
ayet de yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız üzere insanın bu
“An” da ki yaratılmamışlık boyutuna işaret etmektedir.
Bir önemli nokta
da, yaratılmışlık boyutu o boyut itibariyle, sadece o boyutta
vardır anlamına gelmemelidir. Arşın altındaki fiiller boyutu,
aynı zamanda Arşın üstü diye tarif edilen yaratılmamışlık
boyutunun ta kendisidir. Bunun fark edilememesinin nedeni de,
müşahede edenin çokluk boyutuyla kayıtlanmasından ileri
gelmektedir.
(Bkz. Allah
/Evrensel Sırlar / Akıl Ve İman / İnsan Ve sırları II / Tekin
Seyri / Kendini Tanı – Ahmed Hulusi, / Esma Terkibi- O An /
Ahmed Fevzi Yüksel /
www.sufizmveinsan.com / Tasavvuf )
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 24.05.2005
http://sufizmveinsan.com
|