Şöyle bir
soru sorulabilir: “ biz Arz’a geliyor onu çevresinden
eksiltip duruyoruz” (Enbiya-44), “ Göğü gücümüzle biz
kurduk şüphesiz onu biz genişletmekteyiz” (Zariyat-47)… vb
ayetlerinin işaret ettiği ve bizim anladığımız gök ve arz
kavramıyla, sizin tüm gök (uzayı) ve katmanlarını (tüm varlık
âlemini) arzın içindeki boyutlar olarak belirttiğiniz görüşünüz
ile uyuşuyor mu (çünkü bu durumda bir çelişki oluşmakta)?.
Uyuşuyorsa bunu nasıl izah edersiniz?. Bunun cevabına geçmeden
önce, hiçbir zaman aklımızdan çıkartmamamız gereken birkaç
hususa değinmemiz gerekir. Bizler daima ayet ve hadisleri
incelerken her zaman konunun ya da olayın hangi boyuttan,
açıdan ifade edildiğini ve bunların varlığa mı, öze mi
doğru olduğunu, ayrıca bir boyutta anlatılan ifadelerin hangi
boyutlarda ne tür anlamlara geldiğini, ne tür anlamlara
dönüşmekte olduğunu düşünmemiz gerekmektedir. Genelde bu hiç
yapılmadığı için, maalesef bu ayet ve hadislerin işaret ettiği
anlamlar ya yeterince değerlendirilememekte ya da konuyla
alakası olmayan şeyler söylenerek asıl konuya hiç yaklaşım
sağlanamamakta, sonuçta da bu gerçeklerin üstü tamamen
örtülmektedir.
İkinci
olarak, bir ayet veya hadisin kendimize mantıklı bir
açıklamasını görünce onu hemen mutlak kabul edip o boyutla bloke
olmakta böylece onun aslında ne derinlikli anlamlar taşıdığını
müşahede edememekteyiz
Bakış
açısının, boyutsal izafiyetin ne kadar önemli olduğuna
dair güzel bir örnek verirsek “ Allah’ın Arşı su üzerinde
durmaktadır” hadisinde, mistik alanda suyun ilim olduğunu
göz önüne aldığımızda bize göre ters bir durum ortaya çıkarak
Arş boyutunun ilmin üzerinde olduğu görülmektedir. Oysa bu
ifade, bizim bakış açımıza göre aşağıdan yukarıya doğru değil,
yukarıdan aşağıya doğru bakış açısına nispetle yapılmıştır.
Bunun, kademe kademe Tek den çoka doğru bakış olduğunu
ispatlayan ayet ve hadisler ise şöyle: “ Arşı su üzerinde
iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için
gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur” (Hud-7), “
Allah var idi ve onunla birlikte hiçbir şey yok idi. Ve Allah’ın
Arşı su üzerinde duruyordu. Sonra Allah, kâinatın tamamını
taktir ve tespit etti. Ve Göklerle, yeri yarattı.” (Hadis)
Bu önemli
noktaya değindikten sonra en başta verdiğimiz ayetlere gelirsek,
eğer orijin noktası olarak, Arz diye yaşadığımız dünyayı
kastediyorsak, gök de dünya dışı mekansal uzay ve bunun
katmanları olacaktır. Dolayısıyla Arzın eksilmesi, diğer
tüm gök cisimlerinde olduğu gibi, dünyanın yayınladığı kütle
çekim dalgalarının çekimci özellik göstermesi sonucu bunun dünya
yüzeyinde baskıya neden olup onu büzmesi (eksiltmesi)…vs,
bilimsel kanıtların evrenin genişlemekte olduğunu söylemesi
üzerine “…onu genişleten biziz” ayetini de tüm
yıldızların, galaksilerin…birbirlerinden büyük hızlarla
uzaklaşması şekilde yorumlanmıştır ki, tüm bunlar doğrudur.
Böylece, bu ve benzeri ayet ile hadisleri, bu boyuta, bakış
açısına göre bilimsel verilerle açıklayabiliriz. Ancak,
burada küçük bir soru daha ortaya çıkmakt: Hangi doğru
bilimsel veriye göre?. Elbette, sağduyumuza hitap eden
Newtonsal fizik anlayışına dayalı bilgilere nispetle. Bu nedenle
bu yorumlar, doğru olmakla birlikte, sadece bu boyutla sınırlı
olan, nihai, son nokta açıklamaları değildir. Çünkü varlık ve
onun öz katmanları birçok boyuttan ibarettir. Tüm bunları
kuantum ve altı fiziğinin verilerine göre değerlendirdiğimizde
Gök katmanlarının, mekansallık yerine, boyutsal bir anlam
ifade ettiğini görürüz. Yani, mekansal bir genişleme yerini
boyutsal bir genişleme kavramına bırakır. Dolayısıyla,
genişleyen evren değil, evrene, sisteme bakış açımız,
bilincimiz, bilinç boyutlarıdır. Genişleyen evren, sadece bizim
beş duyusal algılarımıza göre görünen bir olaydır. Eğer bilinç
boyutunda bir genişleme elde edip sonsuz sınırsız Kainata bir
bütün halde bakabilseydik, gerçekte ne genişleme söz konusudur
ne de büzülme, çökme. Ne kainatın kıyısı, etrafı, çevresi vardır
ne de bir köşesi, bir merkezi bulunmaktadır. Başı ve sonu da
yoktur. Dolayısıyla, kainata ne bir yerden gelinilir ne de
buradan başka bir yere gidilebilir. Böyle bir yapıya ekleme
yapmak ya da ondan bir şeyler eksiltmek gibi şeyler de olamaz. O
halde eksiltmek boyutsal anlamda, kendi boyutlarınca büzülmek,
daralmak, yoğunlaşmak, bir blok haline dönüşmek; gelmek de üst
boyut (ya da boyutlardan) alt boyut (ya da boyutlar) da görünme,
görülme, belirme ortaya çıkma; etrafı, çevresi, berisi… de alt
ya da üst boyut (veya boyutları) anlamına gelmektedir. Artmak ya
da gitmekte bunların tersi anlamında düşünebiliriz Varlığın tüm
boyutlarında ikinci ayrı bir varlık olmaması sebebiyle bir şeyi
kaldırma(k), yüklenme(k) ise, o şeyin kendisinde mevcut olması,
bulunması, ondan açığa çıkmasıdır ki o, bunun ya farkındadır ya
da değildir. Mesela, “ Allah vüsatiniz dışında size bir yük
yüklemez” ayetindeki tüm düşünülen, hayal edilen, fiil
olarak ortaya konan bütün eylemlerin sizde mevcut, yüklü olan
manaların sonucu olması gibi. Burada geçen “biz” kelimesi de
olayın çokluk boyutunda meydana gelmekte olduğunu ifade
etmektedir. Böylece genel anlamda biz “…eksiltmekteyiz”
ayetini, Allah hükmünün, Arşın altı diye tarif edilen Melek adı
altındaki salt enerjiden katman- katman ve her boyutta kendi
kuralınca açığa çıkışının bir yoğunlaşma, bir bloklaşma…ile
oluşmakta olduğu şeklinde açıklayabiliriz.
Göklerin
genişlemesi de, “ O gün gök, başka bir gök, arz da başka bir
arz ile yer değiştirir” ayeti hükmünce değişen bilinç
hallerine karşılık gelen arz boyutlarının, Allah’ın her an yeni
bir yaratışta oluşunun gereği olarak müşahade edilmesidir. Şunu
da belirtmek gerekir ki, onu algılayan birimlerce evren
bazında demiyorum Kainat bazında Arz ezelde vardı,
ebede kadar da var olacaktır. Onun (bir Bütün
halinde) yok olması ise, tıpkı yaratılışında olduğu gibi yine
boyutsaldır.
“
Etrafında melekler olduğu halde o gün, Rabbin Arşını başları
üstünde sekiz melek taşır.”
( Hakka – 17), “Melekler Arşın etrafını çevirmiş rablerini
hamd ile tespih ederler…” ( zümer – 75), “ Arşı
yüklenen melekler ve etrafında bulunanlar Rablerini hamd ile
tespih ederler” (El mümin- 7). Bir önce değindiğimiz
kavramları göz önüne alıp bir şeyi yüklenmenin, kaldırmanın
boyutsal anlamdaki anlamıyla bu ayetlere bakarsak Allah hükmünün
holografik bir biçimde bilincinde, farkında, kendisinde olarak
(ki bunlar kendini bilen meleklerdir) gereğini kapasitelerince
katmanlarındaki meleklerle alt boyutlarda yerine getirme,
oluşturma, ortaya koyma olarak düşünebiliriz.
“Rahman
Arşı istiva etmiştir”, “
Gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükselten, sonra Arşa
hükmeden her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan
güneşi ve ayı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun
uzun açıklayan Allah’dır”, “ O, gökleri, yeri ve
aralarında olanları altı günde yaratan sonra Arşın üzerine
hükümran olandır, O Rahmandır”, “ Allah gökleri,
yeri ve bunların arasındaki şeyleri altı günde yaratan sonra Arş
üzerine istiva buyurandır”, “ Rabbin O Allah’ tır
ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş üzerine
hükümran oldu her şeyi tedbir eder” , “ Allah hiçbir şey
yaratmazdan önce Arşı su üzerinde idi”. (1)
Rahmanın
Arşın üstünü istiva etmesi, kaplaması, Arşa hükmetmesi,
Rahmanın, Rabbın Arşın üzerinde bulunması, yer alması…vb ile
kasıt edilmek istenen şeyi Sufizm : “ çokluğu, kesreti,
birimleri meydana getiren isimler ve vasıfların, soyut
özelliklerin olduğu Sıfat mertebesidir ki Efal boyutu, bu Zati
Vasıflarla ve Esma Manalarıyla kaim ve mevcut olarak
tasarrufunun her an bu ilmi İlahi doğrultusunda Rabbin elinde
olduğu” şeklinde ifade etmektedir Ancak, bu ayetlere dikkat
edilecek olursa ilk önce yazdığımız ayet ve hadise ters bir
durum görülmekte yani, önce yerin ve göğün yaradılışını Arşın su
üzerinde oluşundan sonra belirtilirken burada da önce göklerin
ve yerin yaratılışından bahsedilmekte sonra Arşa istivadan söz
edilmektedir. Farklı bir deyişle, Arşın altı olarak bildiğimiz
yaratılış ilk anlatımlarda bize göre doğru bir sıralamada
anlatılırken, ikinci anlatımlarda yaratılmış olanlar
yaratılmamışlık boyutu içinde Arşın üstünde ifade edilmişlerdir
ki bu da bir çelişki değil midir?. Hayır değildir. Bunu birçok
açıdan cevaplandırabiliriz. Bunlardan ilki; yukarıdan aşağıya
doğru bakış açısına göre sonra anlatılması gereken, önce
anlatılmıştır. Aynı durum şu ayette açıkça görülmekte: “
Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’ dur. Sonra göğe
doğru yönelerek yedi gök halinde onları düzenleyendir. O her
şeyi bilir.” (Bakara-29) Oysa, biz biliyoruz ki yer ve gök
kavramlarını ister mekansal isterse de boyutsal anlamda
düşünelim fark etmez, bunlardan, önce gök katmanları sonra da
arz (yer) katmanları yaratılmıştır. Ayrıca, zamanın olmadığı
boyutta olayların sıralanışı söz konusudur, yerleri değil.
İkinci
olarak da, hem burada hem de ilk baştaki verdiğimiz ifadelerde
kasıt edilen yaratmayı, yaratılmışa göre tanımlanmış olan Arşın
altındaki değil, bize göre yaratılmamışlık boyutunda olan, ancak
Allah’ın ilmindeki yaratılma olarak düşünebiliriz. Çünkü Allah,
gerçekte her şeyi Arşın üstü diye mecazen tarif edilen ilminde
yaratmıştır ki bu boyutta bildiğimiz somut varlık veya varlıklar
söz konusu değildir. Kısacası, Allah’ın ilmindeki yaratma ve bu
yaratmanın tabi sonucu olan Arşın altına tenezzülü ile varlık
olarak, varlığa nispetle ortaya çıkan yaratılma aynı değildir.
Arada boyutsal farklılıklar bulunmaktadır. Bu yüzden
“Allah hiçbir şey yaratmazdan evvel Arşı su üzerinde idi”
hadisini “varlığa nispetle yaratılmadan önce” diye anlamak
gerekir, bu bakış açısına göre. Aynı şekilde, Allah’a nispet
edilen arz, arş, kürsü, yedi kat gök ve yer kavramlarıyla,
varlığa nispet olan aynı kavramları da çok iyi ayrıt etmek,
anlamak gerekir. Bunun yanında, yine anlatılanların zamansızlık
boyutunda geçmesi itibariyle önce ve sonra kavramı, bildiğimiz
zaman kavramı içindeki geçerli anlamını yitirerek yerini,
bakılan orijine göre boyutsal öncelik ve sonralık kavramına
bırakır. Dolayısıyla, önce gökleri ve yerleri yaratıp sonra Arşa
istiva etmesini, aynı boyutun farklı farklı yönlerinin
belirtildiği ya da geneli ile detaylı anlatımları yapıldığı
şeklinde düşünebiliriz.
Ayetlerde
geçen gün kavramı ise, daha önceki yazılarımızda
değindiğimiz üzere zamansızlık birimi olan An ya da
Aşama anlamındadır. “ Yedi göğü ve yerden bir o kadarını
da yaratan Allah’ tır” (Talak-12), “ Gökleri yedi kat
üzerine yaratan O’ dur” (Mülk-3) …ayetlerini göz önüne
alarak düşündüğümüzde varlığa ait yedi gök (sema, bilinç) boyutu
ve bu bilinç boyutlarına karşılık gelen yedi Arz (yer)
boyutlarının altı An’ da veya Aşamada meydana geldiğini
belirtmektedir (bunların güneş sistemiyle olan ilişkisi başka
bir yazıda ayrıntısıyla değinilecektir).
(bkz. Akıl
Ve İman / Gavsiye Açıklaması- Ahmed Hulusi, Boyut Kavramı- Ahmed
Fevzi Yüksel /
www.sufizmveinsan.com / Tasvvuf)
(1).
Taha-5, Rad-21, Furkan-59, Secde-4, Yunus-3, Hadis
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 11.10.2005
http://sufizmveinsan.com
|