Boyutlar Arası Enerji Transferi II

Zaten dini kaynaklar incelendiğinde görülecektir ki, ölen kişilere okumanın yararlı bir iş olduğu belirtilmesine, önemle vurgulanmasına karşın, bu eylemin o kişilerin eksiklerini tamamen kapatacağına ilişkin ifadeler kesinlikle mevcut değildir. Dolayısıyla, hiç kimse ölmüş yakınlarının, tanıdıklarının yapmadıklarını hele-hele bir de para karşılığı -ödeyemez (tamamlayamaz) ki, bunun da dinde hiçbir biçimde yeri yoktur.

Resulullah ve varisleri tarafından şiddetle önerilen çalışma ise, insanların ölüm ötesi ortamlarda (aşamalarda) karşılaşacakları azaplara karşı sure ve duaları bizatihi kendilerinin okuması ve bu okumanın az da olsa devamlı olarak gerçekleştirilmesidir. Böylece, okumayla birlikte üretilen beyin dalgaları, ölen kişilerin ruhuna yönlendirilirken aynı zamanda kendi ruhlarına da kayda gireceğinden bunların, ölüm ötesi boyutlarda kendileri için de çok büyük faydaları olacaktır.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, mevlit olarak adlandırılan ve Hz. Muhammed (s.a.v)’i övme amaçlı ya da dinsel kaynaklı benzeri şiirlerin, gazellerin, ilahilerin... (her ne kadar hoş şeyler olsa da) ölülerin ruhuna hiçbir faydası (etkisi) bulunmamaktadır. Zaten bu tür şeylerin dinde de yeri olmayıp Hz.  Muhammed (s.a.v)’den yüzyıllar sonra uydurulmuş bir gelenek ve görenektir. Oysa, Din ile işaret edilen şey, Evrensel Sistem ve Düzendir. Dinin insanların hayallerine, şartlanmalarına, toplumdan topluma ve zamana göre değişen âdetlerle, birtakım uygulamalarla bir ilgilisi olmadığı gibi, tüm bunların sistemde de yeri ve karşılığı yoktur. Din denilen şeyden kasıt (amaç), insanların bu Evrensel Sistem ve Düzene göre hareket etmelerini sağlayıp hem dünya hem de ahiret yaşamında bu sisteme ters hareket edilmesi sonucu içine düşecekleri maddi ve manevi çıkmazlardan, azaplardan onları korumaktır. Ve birim, buna uyduğu ölçüde mutlu ve huzurlu olur.

Bu ayetleri, sureleri, zikirleri, önerilen duaları... ruhta bulundurmanın en önemli faydası, ölüm ötesinde bize gönderilecek mesajların alınmasının çok çok ötesinde, ölümün tadılmasıyla birlikte başlayacak yeni-yeni süreçlerde o boyutun şartları içinde bunların tekrar değerlendirilebilecek olmasıdır. Bu nedenle, o ortamlarda bize ışık tutacak, yol gösterecek, bizi uyaracak, ikaz edecek, zarar ve ıstırap verecek durumlara karşı korunmak için, en azıyla Kuran’ın tümünün bir defalığına dahi olsa hatmedilmesi ya da bize önerilen belli bölümlerinin ezberlenmesi, en iyisi ise, bu ifadelerle işaret edilen gerçekleri idrak edip anlayarak, hissedip yaşayarak bunların ruha kayıt edilmesidir. Bu kelimelerin, cümlelerin her boyutta bir karşılığının bulunması dolayısıyla bu durum sadece kabir, kabir içi, berzah, mahşer, cehennem boyutlarıyla sınırlı olmayıp cennet yaşantısında da bu bilgi kaynağı bize ışık tutmaya devam edecektir.

Ancak, tüm bu çalışmaların Arapça orijinaliyle okunarak yapılması zorunludur. Bunu da kısaca şöyle izah edebiliriz: İnsan beyni de bilgisayardakine benzer, fakat (+) ve (-) ikili  sisteme dayalı bir dil kullanır. Bu yüzden beynin içinde TV ve bilgisayarlardaki gibi ne görüntü ne de ses bulunur. Beş duyu boyutundaki görüntü, ses, dokunma, tat, koklama olarak algıladığımız tüm her şey, beynimiz içindeki bu (+) ve (–) biçimli bir dille düzenlenmiş elektrik sinyalleri ve bu sinyallerin yaymış olduğu (E-M) dalgalarından başka bir şey değildir ve beyin dışarıdan kendisine gelen ve kendi ürettiği mana yüklü dalgaları bu dil ile şifreleyerek aynı anda hem ruha, hem de dışa yaymakta ve bu da kesintisiz bir biçimde her an devam etmektedir. Dolayısıyla, önemli olan lisan değil, o lisan ile harekete geçen beynin elektriksel ve bunun neden olduğu (E- M) dalgalarıdır. Bu yüzden holografik esasa dayalı bir biçimde her an yayınlanmakta olan bu evrensel sisteme ait olan manalar, maddesel boyutumuzda bu harflerle, kelimelerle, cümlelerle şekillendiği, açığa çıktığı ve bizim de bu evrensel manalarla rezonansa geçebilmemiz, beynimizi bu anlamlara ayarlayabilmemiz, çeşitli enerjileri ruha yükleyebilmemiz için ibadetlerimizi Arapça orijinalleriyle yapmak mecburiyetindeyiz.

Resulullah “ Arab’ı seviniz, çünkü: Ben Arab’ım Kuran Arapça’dır; cennet ehlinin dili de Arapça olacaktır ” sözüyle sistemdeki bu duruma işaret etmektedir.                                                                                    

Burada sözü geçen “Arab’ı seviniz” ifadesi ile de, beşeri değer yargılarına dayalı milliyetçilik duygularıyla belli bir kavim, insan topluluğu gösterilerek onların her yaptığı ve yapacağı doğru veya yanlış şeylere katılma, hep  onlarla hareket etme zorunluluğu kastedilmemektedir. Bütün cümleyi göz önüne alarak düşündüğümüzde, nasıl ki, boyutumuzda Arapça olarak ortaya çıkmasına karşın, gerçekte bu ifadelerle Kuran’ın, uzay-zamanın değerlerinden tamamen bağımsız (beri) bir dille yazılı bulunduğu boyut işaret ediliyorsa aynı şekilde, Kuran’da anlatılan kavimler ve hikâyelerle de  “Kuran ve İnsan ikiz kardeştir” hükmünce insanın Özü ve Hakikâti olan Evrensel Sistem ve Düzenin çeşitli özelliklerine karşılık gelen idrak blokları işaret edilmektedir. Dolayısıyla Arab’ı sevmek demek, Arap kavmiyle anlatılmak istenen Muhammedi Hakikâtle hemhal olup, o boyutun bakış açısıyla yaşanılanları değerlendirip o idrak ile yaşama devam etmek demektir.   

Ayrıca, mezar ziyaretlerinin tavsiye edilmesinin nedeni, ölen kişinin ruhunun maddesel cesedinin yanında, sağında solunda berisinde...bulunduğu için o kişiye daha yakın olunacağından ona gönderilecek enerjinin daha iyi gitmesini temin etmek için değil, tamamıyla ölen kişi ile ona yönelen kişi arasında sadece bir konsantrasyon nesnesi olan mezarlığa gelen kişilerin ölümü hatırlayıp bu fikri daima akıllarında canlı tutarak davranışlarını buna göre belirlemelerini sağlamaktır. Yani kişinin ibret alması içindir. Çünkü, tek bir amaca dönük olarak dalgasal yapıya kodlanmış manalar, bizim mekansal anlayışımızda yer almayan ve bize göre dalgasal boyutta bulunan bu ölmüş insanlara mesafe kavramı olmaksızın her yerden gönderilebilmektedir.

Peki o halde: “ Herhangi biriniz, bir yakını öldüğü zaman onun Kabrini derin kazarak içine koysun ve kendisini kötü komşulardan uzaklaştırsın” hadisini nasıl düşünmeliyiz?.

(bkz. Dua Ve zikir – Akıl Ve İman – Ahmed Hulusi).                    

hologramk@yahoo.com
İstanbul - 22.02.2005
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail