Makineler hareketli parçalardan oluşur. Bu
hareketli parçaların bir kısım yüzeyleri birbiri ile temas halindedir.
Bu ise yüksek sürtünme değerlerine yol açmaktadır. Sürtünme
kuvvetlerini azaltmak, yüzeylerdeki aşınmayı önlemek ve kolay hareket
sağlayabilmek için yüzeyler arasında bir yağlama sıvısı kullanılır.
Teknolojide kullanılan yağlama şekillerini şöyle gruplayabiliriz:
Hidrodinamik yağlama, sıkıştırma film yağlaması, sınır yağlaması...
Hidrodinamik yağlama için güzel bir örnek
dairevî bir yatakta dönen şafttır (Şekil 1). Şaft durgun iken iki
metal yüzeyi birbiri ile direkt temastadır (Şekil 1). Şaftın dönmesi
ile birlikte sıvı sürüklenerek metal yüzeyler arasına girer ve ince
bir tabaka oluşturur (Şekil 1). Aradaki sıvıda oluşan yüksek basınç,
yüzeylerin birbiri ile temasını önler ve kuru durumdaki 0,2 olan
sürtünme katsayısı hidrodinamik yağlama ile 0,01 değerinin altına
düşer.
Şaft durduğu zaman hemen yatakla temasa
geçmez, çünkü yağın sıkışıp uzaklaşması için kısa bir süre gereklidir.
Bu kısa süre içerisinde hareket yeniden başlarsa sürtünme katsayısı
yine küçük olur. Bu olay sıkıştırma film yağlaması olarak
adlandırılır.
Metal yüzeyler bir kere yağlanmış ve yağı
alınmış dahi olsa, hiç yağlanmamış yüzeylere göre sürtünme katsayısı
yine de düşüktür. Bunun sebebi bir yağ molekül tabakasının metale
sıkıca tutunması ve metallerin direkt temasını bir miktar
engellemesidir. Bu tip yağlama sınır yağlaması olarak adlandırılır.
Sürtünme katsayısı bu durumda 0,05 civarındadır. Bu değer hidrodinamik
yağlamanın yaklaşık beş katıdır.
Yağlama ile ilgili bu kısa teknolojik
bilgiden sonra mükemmel birer teknolojik harika olan eklemlerimizdeki
yağlama şeklini inceleyip mevcut teknoloji ile aralarındaki benzerlik
ve farklılıklara bakalım. İnsan eklemlerinde kemikler, makinelerde
olduğu gibi rijit (deforme olmayan) yüzeylere sahip değillerdir.
Kemiklerin eklem kısımlarında bir kıkırdak tabakası mevcuttur. Parmak
eklemlerinde bu tabakanın kalınlığı 1 veya 2 mm iken, kalça ve diz
gibi nispeten büyük yüklere maruz kalan eklemlerde 5 mm'yi
aşabilmektedir. Kıkırdak, kauçuk gibi elastik özelliklere sahip olup
yarı şeffaf mükemmel bir dokudur. Kıkırdak doku % 20 kollagen lifler,
% 5 glikoprotein ve % 75 sudan oluşur. Bu matriks içine dağılmış az
miktarda canlı kıkırdak hücresi (chondrocyt) de bulunur. Kollagen bir
protein olup kaslardaki kiriş ve eklem bağlarında da bulunur. Kollagen
lifler kemiğe çok sağlam bir şekilde bağlanmış olup kıkırdak yüzeyine
doğru yarım halka şeklinde kavislendirilmişlerdir (Şekil 2).
Glikoprotein büyük bir molekül olup polysakkarıd şekerler ile
proteinlerin birleşmesinden meydana gelmiştir. Glikoproteinler su
tutma özelliğine sahip olup, kıkırdağın şişmesine sebep olur. Kollagen
lifler ise şişmenin aşırı artmasını engeller.
Eklem boşluğu hassas bir şekilde
hazırlanmış sinovial sıvı ile doldurulmuş olup terkibinde su,
hyaluronic asit ve protein bulunmaktadır. Sinovial sıvının viskozitesi
(akışkanlığı ve yoğunluğu) yağlamada kullanılan sıvıların viskozitesi
ile aynı aralıktadır. Sıvının eklem aralığından dışarı kaçmasını bütün
eklemi çevreleyen sinovial zar engeller (Şekil 2).
Ölü hayvan eklemlerinde yapılan deneyler
yağlamanın çok mükemmel olduğunu göstermiştir. Canlı insan
kullanılarak yapılan ilginç bir deney şöyledir. El orta parmak dik
olacak şekilde masanın üzerine ters olarak konulunca, orta parmağın
uca en yakın eklemi kasın kontrolünden çıkmaktadır (Şekil 3). Parmağın
ucuna bir sarkaç yerleştirilerek bu eklem destek noktası olarak
kullanılmıştır. Sarkacın salınım genliklerinin azalması ölçülerek
eklemin sürtünme katsayısı 0,008 olarak ölçülmüştür ki, bu mühendislik
hesapları açısından çok iyi bir sonuçtur. Mühendislik açısından bu
kadar mükemmel bir projenin matematik hesaplarının tesadüfen, evrimle
gelişeceğine ise hiç ihtimal verilemez.
Şaft yatak sistemlerinde şaft hep aynı
yönde ve hızlı devir yaptığı için hidrodinamik yağlama çok verimlidir.
Eklemlerimizde ise dönme hareketi hep aynı yönde olmayıp ileri geri
şeklinde ve bir devirin az bir kısmını oluşturmaktadır. Bu tip
hareketlerde hidrodinamik yağlama verimli olmamaktadır. Böyle
hareketlerde daha önce bahsettiğimiz sınır yağlaması ikinci bir
alternatif olabilir, ancak bu tip yağlamada sürtünme katsayısı
nispeten yüksek olmaktadır. Deneyler eklemlerdeki sürtünme katsayısını
(0,008) sınır yağlamasından (0,05), hattâ hidrodinamik yağlamadan
(0,01) daha düşük göstermektedir. Üçüncü alternatif olan sıkıştırma
film yağlaması, yürüme gibi aktivitelerde rol almaktadır çünkü yürüme
esnasında yük zaman zaman kalkmakta, kıkırdak aralarına sıvı girmekte,
yük binince bu sıvı yavaşça sıkışarak yanlara geçmektedir.
İnsan ve hayvan eklemlerindeki yağlama
mekanizmasını teknolojideki üç yağlama tipi ile tam olarak açıklamak
mümkün değildir. Charles McCutchen bu konu ile ilgili şöyle bir teori
ortaya atmıştır: Kıkırdak bir süngere benzemektedir. Sıvıyı emmekte ve
sıkıştırıldığında yavaşça çıkarmaktadır. Bu süngerimsi yapı ile
birlikte yağlama sıvısının kullanılmasının teknolojide henüz örneği
olmadığı için bu tip yağlamaya sızan yağlama ismi daha uygundur.
Bu tip yağlamayı denemek üzere gözenekleri
arasında bağlantı olmayan kauçuk bir sünger alınmıştır. Kauçuk
kesilerek gözenekler açığa çıkarılmıştır. Kesilen yüzey ile cam
arasında sabunlu su yağlama sıvısı olarak kullanılmış ve sürtünme
katsayısı olarak 0,003 gibi düşük bir değer elde edilmiştir. Süngerin
sıkışması ve hareket etmesi durumunda gözeneklerdeki su yavaşça
çıkmakta ve iki madde arasında yağlama görevi yapmaktadır. Kauçuk cama
uzun süreli ve kuvvetli olarak bastırılırsa sürtünme katsayısı suyun
azalması ile birlikte artmaktadır.
Kıkırdak; deneyde kullanılan gözenekli
kauçuktan daha çok banyo süngerine benzemektedir. Çünkü gözenekleri
irtibatlıdır. Sıkıştırıldığında sıvı sadece yüzeyler arasında değil
yanlara doğru da kaçabilmektedir. Fakat gözenekler çok küçük olduğu
için süngerin aksine sıvı çıkışı çok yavaş olmaktadır. Eğer kıkırdak
dakikalarca yüksek kuvvete maruz kalırsa sürtünme katsayısı yükselerek
sınır yağlaması değerlerine yaklaşır. Kuvvet kalktığında kıkırdak
sıvıyı tekrar emer ve sürtünme katsayısı orijinal değerine düşer.
Ayakta uzun süreli duruşlarda kuvveti vücudumuzun değişik eklemlerine
aktarmamızın bir sebebi de, bu eklemlerdeki artan sürtünme katsayısını
düşürmek olabilir. Sıvının kıkırdaktan çabuk kaçmasını önleyen bir
mekanizma da yük altında kıkırdak yüzeylerinin genişlemesidir.
Eklemlerimizdeki elastikî kıkırdak yapılar
ve yağlama sıvıları, bir otomobilin süspansiyon sisteminde olduğu
gibi, gelen darbelerde kuvveti ve titreşimleri azaltacak şekilde yay
sönüm sistemi olarak da çalışmaktadır.
Gündelik işlerimiz arasında farkında
olmadan binlerce defa kullandığımız eklemlerimizin yapısında hassas
mühendislik hesapları yatmaktadır. Bu tasarım olmasa idi kemiklerimiz
birbirine sürtecek, her bir hareketimiz büyük acılara sebep olacaktı.
Nitekim yaşlandıkça kıkırdak yüzeylerdeki pürüzlenmeler ve kısmen de
çeşitli doku bozulmalarından ortaya çıkan artıklarla bu eklem
sıvısının terkibinin değişmesi sonucunda birçok eklem
rahatsızlıklarını görmekteyiz. Bundan sonraki hareketlerimizi bu
harika mekanizmanın idraki içerisinde yapmamız temennisi ile...
Kaynak
R. McNeil Alexander, The Human Machine, Columbia University Press,
1992.
http://www.sizinti.com.tr/konular/01/ekim/eklem.html
‘den alınmıştır.
Doç.Dr. M.
Sami Polatöz
İstanbul -
13.01.2004
http://gulizk.com
|