Enerji Alanları ve Biz
 

Durgun (hareketsiz) yüklü parçacıklar, elektriksel alan (E) oluştururlar. Bu alanın yönü eksi yük için içe, artı yük için dışa doğrudur. Bu sırada manyetik (B) alan ise sıfırdır (yoktur). Aynı yüke sahip tanecikler birbirlerini iterken ayrı yüklü tanecikler de birbirlerini çekerler. Yüklü tanecikler sabit hızla dönme ve öteleme hareketi sırasında (E) alanlara ek olarak, manyetik (B) alanlar da oluşturur ve daima biri varken diğeri de mutlaka mevcut olmaktadır. Dönen yüklü taneciğin manyetik alanı mıknatıstaki gibi kuzey ve güney kutupları oluştururken tel içinden geçen yüklü tanecikler (ki elektron akımıdır) sağ el kuralı gereğince baş parmak akım yönünü, dört parmak da, telin etrafında dairesel olarak dizilmiş bulunan manyetik alanların yönünü gösterir. Yani telden r yarıçaplı bir çember çizersek bu çemberin her bir noktasında bir (B) alanı ile tele doğru ancak bu alana dik olarak da bir (E) alan oluşur. Böylece telden herhangi uzaklıktaki bir noktada tele doğru (E) alan ve buna dik (B) alan meydana gelir. (E) ve (B) alanları vektörel bir büyüklük oldukları için de bir noktadaki aynı yönlü olanlar toplanırken farklı yönde olanları da birbirlerinden çıkartılır. Fakat bu alanlar uzayda yayılmaz, etkileri belli bir bölgede (oldukları yerde) sınırlı kalacak şekilde bulunmakta ve yüke (tele) olan uzaklığı ile ters orantılı olarak da azalmaktadır. Bunu her bir nokta için genelleştirerek düşünebiliriz. Bunlara örnek olarak da mıknatıslar ile yerin manyetik alanını gösterebiliriz.
Eğer bu yükler, ivmeli (değişen hızda) dönüyor ya da hareket ediyorlarsa veya teldeki akım zamanla değişerek akıyorsa bunların meydana getirdiği bu (E) ve (B) alanlarda da artma ve azalma oluşur. Yani ivmeli hareket eden yüklü taneciğin etrafındaki bir noktada meydana gelen (E) ve (B) alanları aynı fazda olarak, bunlardan biri azalınca diğeri de azalır ya da tam tersine biri artınca diğeri de artar. Bunun sonucunda bir noktada periyodik alan değişimi oluştuğundan durgun (E) ve (B) alanlardan farklı olarak bu tele paralel düzlemde (E) alan ve bu (E) alana dik düzlemde (B) alan değişimleri meydana gelip uzayda bir Elektromanyetik (E-M) dalga yayınımına neden olur. Benzer ifadeyle, şekli bu iki alanın birbirlerine ve de yayılma doğrultusuna dik aynı zamanda birleşik (çift) olarak ışık hızıyla enine hareket eden Elektromanyetik dalgalar meydana gelir.
Burada önemli bir husus da şudur: (E-M) dalgaların yayılmaları sırasında yayılma ortamının kendisinin hareket etmeyip hareket doğrultusuna ve birbirlerine dik bulunan birleşik (E) ve (B) alanların değişmesi söz konusudur. Tıpkı su dalgaları ya da bir ipte oluşturulan dalgalar gibi... 
Özetlersek; ivmeli hareket eden yüklü tanecikler veya bir telden zamanla değişen bir akım geçtiğinde bu yüklü parçacıklarından ya da telden, dışarı doğru üç boyutlu çeşitli frekanslarda yayılan Elektromanyetik ışınlar oluşur. Dolayısıyla, elektrik akımı bir defa başladı mı, uzayın her doğrultusuna devamlı (E-M) dalgaları yayınlanır. Bununla birlikte akım geçen teldeki atom ve elektronların bu tel içinden geçmekte olan elektron akışını etkilemeleri yani bir tür direnç oluşturmaları sonucunda, dışarıya ısı şeklinde bir (E-M) dalganın çıkmasına da neden olurlar. 

Bunun yanında hareket halindeki yüklü taneciklere bir manyetik ya da elektriksel alan uygulandığında, parçacıklar bunun sonucu olarak ortaya çıkan belli bir kuvvetin etkisi altında hareket etmeye başlar. Mesela bir elektron, hareket doğrultusuna dik olan bir manyetik alan içine girdiği zaman , bu manyetik alan ile hız doğrultusuna dik bir yönde ortaya çıkan kuvvetin etkisiyle, doğrultusundan saparak hareketine devam eder. Burada negatif yük üzerindeki bu kuvvetin yönü, pozitif yük üzerine olan yönün tam zıddıdır.  Dolayısıyla, akım geçen iki tel yan yana paralel bir şekilde konulduğu taktirde birbirlerine uygulayacakları manyetik alanlar dolayısıyla ortaya çıkacak kuvvetler sonucu birbirlerini çekerler. Eğer bunlardan birinin akım yönü ters ise bu sefer de birbirlerini iterler. (E) alan içine giren yük üzerine etki eden kuvvetin yönü, pozitif yüklü olanlar için (E) alan yönünde, negatif yüklü olanlar için de (E) alana ters yöndedir. Kısacası, tüm yüklü parçacıklar dolayısıyla iyonlar (1) (E), (B) ve (E - M) alanlardan etkilenmektedirler.
Ayrıca  Faraday kanunu olarak da bilinen ilkeye göre; zamanla değişen manyetik alana bırakılan ya da sabit manyetik alan içinde hareket ettirilen bir telde (tel devrede) akım (dolayısıyla (E) alan) meydana gelir. Eğer akım geçen bir tel devre böyle bir manyetik alana bırakılırsa o zaman da tel üzerinde buna ek bir akım daha oluşur. Mesela bu tür güçlü alanlarda bulunmamız, hareket etmemiz, üzerimizde olumlu ya da olumsuz yönde bir indüklenme yani daha fazla biyoelektriksel faaliyetin oluşmasını sağlar.    
Vücudumuzda hareket eden biyoelektriğin davranışı da yukarıda ifade ettiğimiz şekilde olup bu biyoelektrik akış, vücudumuzun dışına çeşitli frekanslarda yayılan Elektromanyetik dalgaların oluşmasını sağlar. Bu yayılan Elektromanyetik dalga frekansına göre, algılayalım ya da algılamayalım, çeşitli ışınlar şeklinde yayılır. Bunlardan tespit edilebilenler,  kızıl ötesi, mikrodalga ve radyo dalgalarıdır. Bunun dışında bedenden ayrılan bir diğer elektromanyetik dalganın (kızıl ötesi ışımanın) kaynağı da, vücuttaki kimyasal tepkimeler sonucu oluşan (açığa çıkan) ısıdır. Ayrıca, bedenin çok yakın çevresinde bu (E-M) dalgaların havayı iyonize etmesinden dolayı meydana gelmiş olan iyonik hava akımının da varlığı söz konusudur.
Bunu biraz daha açarsak; beyin maddi gıdaları, kimyasal reaksiyonlarla Biyoelektrik enerjiye dönüştürerek kullanmaktadır. Ve beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki bu Biyoelektrik faaliyetleridir. Yani her mânâya göre beyindeki değişik hücre grupları arasında bir Biyoelektrik akışı söz konusudur. Ve beyin, sinir sisteminde akmakta olan bu akım aracılığıyla tüm bedeni kontrol ederken tel örneğinde olduğu gibi bedenin etrafında E-M alanlar oluşturur ve bu alan vasıtasıyla da hücreleri birbirine bağlayarak bedeni bütünsellik içinde tutar. Biyolojik bedendeki canlılığı oluşturan biyoelektriğin meydana getirdiği bu E-M enerjiye “Aura” denmektedir. Ve dışarıdan çeşitli renklerde ışık şeklinde algılanır. İlk olarak 1939 yılında bir araştırma laboratuarında çalışan Sovyet Mühendis Seymon Kirlian tarafından görüntülenen bu alan, insanın üzüntülü, heyecanlı sevinçli…vb durumlarına bağlı olarak, renk dönüşümü ve parlaklık düzeyine göre değişim göstermektedir. Bir insanın parmaklarından çeşitli zamanlarda alınan Kirlian fotoğrafının birinde, bu parmaklardan bir volkanın lav püskürtmesi gibi müthiş enerji dalgaları yayımlanırken, başka bir durumda bu enerji (ışınlar) daha zayıf olarak gözlemlenmektedir. İnsanlar yan yana geldiklerinde ise, auraları  birbirleri içine girer ve bu ışık halesi ile birbirlerini etkilerler. Mesela aurası çok güçlü olan bir mistiğin yanında daha doğrusu aurasının içinde oturuyorsanız onun güçlü enerji alanı altında korunuyor ve o sırada onun olumlu, pozitif tesirlerini alıyorsunuz demektir.
Ayrıca insan vücudunda şakralar ve akupunktur noktalarında enerji yoğunluğu daha fazla olduğu için daha parlak görünür. Canlılarda olduğu gibi cansız nesnelerinde auraları (Kirlian fotoğrafları) bulunmaktadır. Canlılarda auranın kaynağı biyoelektrik faaliyetleri iken, cansız nesnelerde ortaya çıkan aura ise, o cismi meydana getiren atomlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü  yoğun ve katı maddeleri oluşturan atomlar birbirlerine çok yakın oldukları için daima birbirleriyle etkileşim halindedirler. Bu etkileşmeler de o cismin atom elektronlarının yörüngeler arası hareket etmesine neden olur. Bu da belli oranlarda tüm dalga boylarında kesintisiz elektromanyetik dalga yayımını oluşturur. Ancak gazlarda katılara oranla seyrek yoğunluğa sahip olduklarından daha az ve kesintili elektromanyetik dalgaları yayınlamaktadırlar ki, her bir atomun kendine özgü bir ışınımı vardır.
Bununla birlikte, aura holografik bir niteliğe sahiptir. Mesela bir yaprağın bir kısmı kopmuş olsa da yaprağın aurasında bu kopukluk görülmez, bu yüzden yok olmuş kısım aurada aynen varmışçasına görülebilmektedir. Keza, organlarından biri veya birkaçı kopmuş olan bir insanın aurasında da normalde bu organın bulunduğu yerde hiçbir şey  bulunmaması beklenirken, sanki organ oradaymışçasına aurası yine tam olarak görünür. Spritualistlerin bir kısmı, auranın bedenden kaynaklanmayıp ondan ayrı bir şey olduğunu, bir kısmı ise, bedenle birlikte var olduğunu düşünmekte, ancak her ikisi de varlığın ölümüyle bu yapının yok olmadığını söylemekte, buna delil olarak da maddi yapı ortadan kalkmış olsa bile auranın kısa bir süre daha varlığını sürdürebildiğini ileri sürmektedirler  (gerçekten yapılan deneylerde, auraya kaynaklık eden canlının ortadan kaldırılmasıyla da aura görüntüsünün bir süre o ortamda kaldığı gözlenmiştir). Bu yüzden yine bu kişiler astral beden de dedikleri bu ışıklı halenin, ruhun bizatihi kendisi olduğunu iddia etmekte, auranın yok oluşunu da bu ruhun farklı boyutlara, ortamlara gittiğini ve oradan da tekrar bedenlenerek dünyaya çeşitli şekillerde geldiğini söylemektedirler (yani reankarnasyon). Oysa, yukarıda da açıkça belirttiğimiz gibi ister canlı isterse de cansız olsun fark etmez, tüm bunların sahip oldukları bu ışınsal yapının kaynağı onların fiziki yapılarından kaynaklanmakta olup bunlardan insana ait olan auranın ise, anne karnında 120. günde beyin tarafından üretilen holografik mikrodalga beden yani insanın ışınsal ikiz bedeniyle (Ruhuyla) hiçbir ilgisi yoktur.    

Canlıların ölümü durumunda biyoelektrik faaliyetleri sona ermesi sonucu auranın o anda değil de belli bir süre sonra yok olmasına gelince...

Devam edecek...

hologramk@yahoo.com
İstanbul - 12.04.2004
http://sufizmveinsan.com

(1) Normalde bir atomda pozitif ve negatif yük sayısı eşit olduğu için toplam yük açısından daima nötr yani yüksüzdür. Atomdaki pozitif yükler çekirdeğindeki protonlardan, negatif yükler ise çekirdeğin çevresinde belli yörüngelerde dolanmakta olan elektronlardan kaynaklanmaktadır. Ancak  bir şekilde elektron kaybeden ya da alan bir atomda bu denge bozulduğundan atom, kaybettiği veya aldığı elektron adedince pozitif veya negatif yüklü hale geçer ki bu duruma gelmiş atoma iyon denir. 

 

NOT: Zamanın Doğası ile Kuantum Potansiyeli  yazımız çeşitli düzenleme ve eklemelerle yeniden hazırlanmıştır.


Üst Ana sayfa e-mail