Algıladığımız ya da
algılayamadığımız tüm varlık, ister dini anlatımla Allah’ın 99
esmasıyla özetlenmiş isimlerinin çeşitli oranlarda ve terkipsel
bir biçimde sonsuz sayıdaki kombinezonlarından meydana gelmiştir
diyelim, istersek günümüz bilimiyle sonsuz sayıdaki enerji
frekanslarından oluşmuştur diyelim fark etmez, her ikisi de aynı
şeyi ifade etmektedir. Evrenin ve zamanın yaratılışı da bu
isimlerin terkip halinde açığa çıkmasından başka bir şey
değildir. Evrendeki tüm faaliyet, işleyiş ise bu manaların
(frekansların) dönüşümünden ibarettir. Bu isim terkiplerini de
her ne kadar düşüncede, parça-parça, yan yana şeklinde düşünsek
de gerçekte böyle olmayıp sistemin holografik özelliğinden
dolayı her bir terkip tüm isimleri ve terkipleri içerecek
şekilde mevcuttur. Böylece evren makro-kozmos onun bir minyatürü
olan insan yani insan beyni de mikro-kozmostur.
Beyinsel faaliyetler sonucu ortaya çıkan (E-M) dalgalar aynı
anda hem ruh bedene yüklenmekte hem de gücü nispetinde dışa
doğru yayın yapmakta idi. Dış ortama dalga yayını yapmak ise
aynı zamanda, tıpkı radyo veya tv yayınlarını yakalamak için
yapılan ayarlamalar gibi, beyni çeşitli merkezlerden gelen o
dalga boylarına programlamak demektir.
Bu
nedenledir ki, zikir (1) dediğimiz olay ile kişi, belli
kelime ve cümle tekrarıyla beyinde atıl kalan hücre gruplarını
bu manalar istikametinde faaliyete geçirerek, her an melekler
vasıtasıyla yayılmakta olan Allah’ın esmasıyla rezonansa girmek
suretiyle kendi sınırlı terkipselliğinden, evrenselliğe yayılım
gerçekleştirmekte, böylece de kendi hakikatini tanıyarak
Tümel Aklın aksettiricisi haline dönüşmektedir.
Benzer bir ifadeyle, terkipselliğinden sıyrılarak dilediği
şekilde dilediği isimlere kayıtlanmaksızın bürünerek evren adı
altında kendini seyretmektedir.
İşte veli dediğimiz birimler, yapmış oldukları yüksek
performanslı çalışmalarla beyinlerinde belli hassasiyetler
oluşturarak evrensel sırlara vakıf olan ve bu suretle varlıklar
üzerinde etkide, tasarrufta bulunan yapılardır. Ancak, bu
insanlar dışarıdan bakılarak tanınmazlar. Çünkü onların böyle
bir yapı olduklarına ilişkin zahirde hiçbir işaretleri yoktur.
Öyle ki, ortaya koydukları hal, tavır, davranış şekilleri o
insanların veli, görevli oldukları düşüncesini bile insanın
aklına getirtmez. Bu durum kudsi hadiste “Allah’ın evliyası
onun örtüsü altındadır. Dışarıdan bakan, onları göremez”
ifadesiyle belirtilmektedir. Aslında, bu insan görünümündeki
Evrensel Bilinç yansımalarının gizli olması onların gözünde
hayvansal bir yaşam süren biz sınırlı insanlar için birer
rahmettir. Çünkü böyle bir insanla karşılaşıp bile bile onlara
gereken önemi, saygıyı, itaati...vb göstermezsek bunun vebalini
hiçbir şekilde kaldıramayız. Ona yapılan saygı gerçekte Hakk’a
olan saygı, Ona olan isyan ve küfür de Hakk’a olan isyan ve
küfürdür. Ancak, rahmet gereği bu yapıların gizli olması
nedeniyle böyle bir insanla karşılaşılması durumunda bilmeden,
farkında olmadan yapılabilecek hoş olmayan, olumsuz davranışlar,
sadece sıradan bir insana yapılanla eşdeğer şeklinde karşılık
bulacaktır (kanımca gene de yine her an dikkâtli ve uyanık
olmakta fayda var).
Buna karşılık bayrak açıp savaşa yeltenmek ise, direkt Allah’a
yapılan bir eylem statüsünde olduğundan, sistem gereği olarak
hiçbir şekilde altından kalkamayacağı bir belaya uğrar ki,
bunun sonucunda sığınacağı birtakım mecralardan bile yardım
göremez. Çünkü sığındığını düşündüğü her bir şey, onun kendi
hevasının, hayalinin bir ürünüdür ki bunun da sistemde karşılığı
yoktur. Bu yüzden bir Kudsi Hadis’te denmiştir ki: “ Benim
evliyama isyan eden, savaş açan, bana savaş açmış gibidir.”
Bunun sistemi ise; insanların beyinler arası enerji
transferine dayanmaktadır. Mesela gıybet ve dedikodu olayında
–ki Kur’an’da bu, ölü kardeşinin çiğ etini yemekle eş değer
tutulmuş, hadiste ise, zinadan otuz altı kez daha şiddetli
olarak nitelendirilmiş- olduğu gibi “Allah seriül hisabdır- yani
hesabı anında görendir” hükmünce, dedikodusu, gıybeti yapılan
kişinin hoşnutsuzluğunun giderilmesi düzeyinde pozitif ve
negatif enerji alış verişlerinin gerçekleşmesi sonucu bu eylemi
ortaya koyan kişinin ölüm ötesindeki tek sermayesi olan enerji
kaybetmesine neden olur (Bkz. Toplumu Kemiren İllet- Ahmed Fevzi
Yüksel
www.sufizmveinsan.com/ tasavvuf). Keza Hz Resulullah’ın “size
biri basit bir hediye vermiş bile olsa ona mutlaka eşdeğeriyle
karşılığını verin” demesinin sebebi de karşılığının
verilmemesi durumunda, oruç, namaz, zikir...vb çalışmalarla zor
bir şekilde elde edilen pozitif enerjinin çok kolay bir şekilde
o kişiye akmasını engelleme işlemine dayanmasıdır.
İşte böyle bir yapıya karşı ortaya konan her türlü söz ve eylem
de tıpkı Kâbe’ de yapılan fiillerin bire yüz bin oranında o
insanda yerini bulması gibi, o veliden (ki bu veli ister o anda
hayatta isterse de ölüm ötesi berzah boyutuna geçmiş olsun fark
etmez) öyle güçlü bir enerji çekilmesine (transferine) neden
olur ki, bu enerji ruha yüklenmenin yanı sıra o kişinin beynini
de olumsuz yönde programlar. (Bkz. İnsan ve Sırları I,II /
Kendini Tanı- Ahmed Hulusi)
Devam Edecek...
(1) Aslında “ibadet” adı altındaki tüm çalışmalar ile
sisteme dönük ilim, tefekkür de bir nevi zikir olması nedeniyle
bizler de bu meleklerle her an rezonansa girmekteyiz. Fakat,
bizlerdeki çalışmalar asgari taban düzeyde kaldığı ya da
sistemli ve gereği kadar olmadığı için kendimizi tanıma olayı,
sitemi fark etme durumu gerçekleşememektedir.
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 19.10.2004
http://sufizmveinsan.com
|