Bizlerin
şartlanma, değer yargıları ve duygularına sahip olmayan ve Hz.
İsa ( as)’ın deyişiyle insanca düşünceden arınmış, sıyrılmış
Allah gibi düşünen ve o bakışla bakan bu yapılar için iyi ya
da kötü, güzel ya da çirkin, zor ya da kolay...vb göreceli tüm
kavramlar geçerli olmayıp sadece manaların terkipler halinde
kuvveden fiile çıkışı ve kendi içindeki dönüşümleri söz
konusudur. Dolayısıyla olanlar, sadece olması gerekli olan
şeylerdir. Bu nedenle her şeyin mutlak bir düzen halinde, yerli
yerince gördükleri için de ne yazı kış ne de kışı yaz yapmaya
çalışırlar. Kendini bilen bu kişiler bize göre acı, ıstırap
verici, üzüntülü olayları bile tıpkı hoş, tatlı, sevindirici
olaylarda olduğu gibi zevk alarak yaşarlar. Bu yüzden onların
bir diğer ismi de “zevk ehli” olarak ifade edilmektedir. Fikir
vermesi açısından ünlü bir sufist bu konuda: “Allah bugün
bana bela göndermedi yoksa beni unuttu mu? ” diyerek bizim
gibi sıradan insanların altından kalkamayacağı bir yaşantı
halinde olduğunun işaretlerini göstermektedir.
Öyleyse bu insanlar, bizlerin daha iyi huylusu, iyi kalplisi,
daha safı olan birer iyi ahlak derneği üyeleri midir, yoksa
Özlerine vakıf, sistemi Okumuş olarak bu sistemde işlevler
meydana getiren üstün yetenekli varlıklar mıdır?Elbette ki,
ikincisi... Çünkü; tüm insanların, toplumların iradesi ve tüm
dünya üzerindeki olayların yönlendirilmesi yani deprem, sel,
kuraklık...gibi doğal afetlerle, savaşlar, büyük olaylar...vb
hep Kozmik Bilinci, kapasitelerince ve hiyerarşik bir düzende
yansıtan bu yapılarca oluşturulmaktadır. Yani Allah’ın
tasarrufunun varlıklara ulaşmasını sağlamaktadırlar. Ya da
benzer deyişle, Allah, varlıktaki tasarrufunu bu veli kulları
adı altında meydana getirmektedir. Aslında, velilerin sayısı
her dönem için yüz yirmi dört bin olarak sabit olmasına
karşılık, bunların yaklaşık %99,9’ u, geri kalan % 0,1’ lik
dilimde yer alan kendi hakikâtine vakıf olanlarca yönlendirilen
ve kendilerini, kendi hakikatlerini bilmeyen bu yüzden de bilinç
dışı olarak görevlerini yapan birimlerdir. Bunlar ancak ölüm
ötesi yaşantıya geçtikleri anda yaşarken veli olduklarının
farkına varırlar ki, bu velilere şeriat velisi adı
verilmektedir. Diğerlerine ise Hakikat velisi denir ki,
aralarında kıyasa gelmez düzeyde farklılıklar bulunmaktadır.
Kaldı ki, hakikat velileri arasında bile Bilinç (boyut)
farklılıkları mevcuttur. Kendi aralarındaki görevleri de farklı
farklıdır. (1)
Hakikatini bilen, bu yüzden de yaptığı işi farkında
olarak gerçekleştiren görevli veliler bu olayları direkt
kendileri Ruh gücü yani Beyin dalgalarıyla oluşturabildikleri
gibi, kendi emrine verilmiş görevli avam melaike ve cinleri
kullanarak da meydana getirebilmektedirler. Yine aynı şekilde
beyin kapasiteleri çok yüksek olan bu insanlar yine belli
görevli melek ve ışınsal varlıklara tasarrufta bulunarak onlara
istediklerini yaptırarak, onları kullanarak belli şeylerden
haberdar olabildikleri gibi, belli şeylere yön verebilmekte ve
aynı şekilde etrafındakilere de yardımcı olabilmektedirler.
Olayların meydana gelişinin sistemi ise mesela; doğal afetleri
göz önüne aldığımızda, bildiğimiz üzere dünya ve tüm
boyutlarıyla evren temel düzeyde mana terkiplerinden, mana
(bilinçli enerji) titreşimlerinden, meleklerden
oluşmaktadır. İşte bu mana terkiplerinden oluşmuş sistemdeki
istenilen terkibe, gönderilen anlam yüklü dalgalar ile manasal
dönüşüm oluşturularak arzu edilen olayların meydana gelmesi
sağlanır ve biz bunu yaşadığımız boyutta doğal felaketler olarak
algılarız. Ya da başka başka olaylar şeklinde... Bunun tam tersi
durumların oluşması da yine aynı sisteme dayanmaktadır. Yani
felaketlerin ertelenmesi, tamamen durdurulması ya da başka
yerlere kaydırılması...vs. Veyahut bir ülkenin, ülkelerin
(toplumların) yönlendirilmesi ile ilgili olarak da o bölgenin
yetkili, güçlü kişi ya da kişilerinin beyinlerine
(hologramlarına) etki edilerek sonuçlanması istenilen yönde
kararların alınması dolayısıyla da bu kararların yürürlüğe
sokulması temin edilir.
Zaten dua dediğimiz olay da beyinden bir amaca yönelik olarak
yönlendirilmiş mana yüklü dalgalar ile, her bir şeyin bir diğer
şeyle bağlantı halinde olduğu sisteme etki edilerek istenilen
olayların oluşmasını sağlamak değil miydi? Mesela Resulullah
“Allah’ı zikredene yıldırım isabet etmez” (2) diyor. Oysa
bir yıldırımın gücü en az 3-5 milyon volt iken nasıl oluyor da
beyin dalgalarıyla böyle bir güce karşı konulabiliyor. Bunun
cevabı yine birçok kez değindiğimiz üzere beyinden yayınlanan
anlam yüklü dalgaların o yönde, kendini koruma istikametinde
sistemi bilgilendirmesi, sistemin de bu bilgi doğrultusunda
hareket etmesi esasına dayanmasıdır. (Bkz. Evrensel Sırlar /
Kendini Tanı- Ahmed Hulusi)
(1)
Hz
Muhammed (sav)’ den önce de hakikat velileri bulunmaktaydı ancak
Velayet kurumu olarak Hz Muhammed (sav)’ den itibaren
başlamıştır. Ondan önceki bu işlevleri ise Melekler meydana
getirmekteydi.
(2)
Aslında yıldırımdan korunma olayı Allah’ı
zikredenin korundukları şeylerden sadece biridir.
Devam edecek...
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 04.11.2004
http://sufizmveinsan.com
|