Uzak doğu
dinlerinde de görüldüğü üzere; kurulu sistemde var olmayan
belli mantra kelimeleri ile gelişi güzel yapılan zikirlerin
(1) (bedenin istek ve arzularına set çekip oruç,
inziva...vs. çalışmalarının da ek olarak ) beyinde oluşturduğu
hassasiyetler, bu insanların hakikat boyutuna adım atayım derken
bu kontrolsüz hareketleri dolayısıyla Nar boyutunda
takılmalarına, o boyuta kanalize olup yönelmelerine neden
olmaktadır. Böylece farkında olmadan iletişime girdikleri
cinlerin oyununa gelerek parçalardan oluşmuş tek bilinç ve
ruh anlayışına dayalı panteizm ile ruhların bir bedenden
farklı bedenlere geçişi olan reankarnasyon gibi aslı olmayan
batıl hayalleri deneyimleyerek gerçeklikten tamamen saparlar.
Sonucunda da bunların en iyileri bile çok şeyden mahrum kalır.
Parçalardan oluşmuş evrenin ruhuyla ve bilinciyle bütünleşen
bu fethi zulmani sahiplerinin yapmış oldukları keramet ve
mucizelere benzer tüm olağanüstü olaylar ise, tamamen şeytaniyet
vasıflı cinlerin yardımıyla oluşmaktadır. Üst düzey Cinlerin
güdümünde olan, buna karşılık alt düzey cinlere dilediğini
yaptırarak onları kullanan bu kişilerin meleki (nur)
boyutlarını algılayıp değerlendirmeleri de mümkün değildir.
Cin kökenli melekleri de etkileyemezler, onları asla
kullanamazlar.
Yine çeşitli zikir ve ritüellerle, bilerek
yapanlar olduğu gibi farkında olmadan da “uzaylı” ya da başka
başka isimler adı altında şeytani vasıflı cinlerin enerji
alanlarıyla bağlantı kuran ve bu suretle birtakım insanları
etkilemek, olayları yönlendirmek ve çeşitli şeylerden haberdar
olmak için çalışan bazı gruplar da bulunmaktadır. Bunlar ise, ya
kendi çıkarları ya iyilik, güzellik, hümanizm, olumluluk ya da
direkt kötülük, olumsuzluk duygularını yaymak düşüncesiyle
hareket etmektedirler. Ayrıca, bugün bir çok istihbarat
servislerinin, medyum ve bağlantılı oldukları cinler vasıtasıyla
her tür casusluk faaliyetlerini gerçekleştirdikleri, birtakım
şeyler yaptıkları da artık açıkça bilinen bir olgudur.
Ramazan ayında da astrolojik tesirler ile
yeryüzündeki belli merkezlerden gelen güçlü dalgalar, bu
frekansa uyumlu beyinleri öyle güçlü etkiler ki, bu hal, kendini
fark edilir düzeyde göstererek normal zamanlarda ibadet
çalışmalarına irade gösteremeyen, bunları yerine getiremeyen
insanlarda bile bedenin istek ve arzularına set çekme, oruç
tutma ve ibadet etme...vb eylemleri kolay hale getirmektedir.
Hatta akşamcı olarak bilinen, alkol içmeden duramayan kişiler de
normal şartlarda güç getiremeyecekleri halde, alkol
bağımlılığından bu ayda rahatlıkla kurtulabilmekte ve bir ay
boyunca ağızlarına içki sürmemektedirler. Böylece bu ayda
manevi dünyaya, içsel aleme yönelme, kendine çeki düzen verme...
toplumsal olarak doruk noktadadır. Yine bu yüksek ışınımın neden
olduğu beyinler arası güçlü enerji alanları, şeytani vasıflı
cinlerle insanlar arasında perde oluşturarak, onların insanlar
üzerindeki belli başlı etkilerini minimum seviyeye düşürmekte ya
da tamamen engellemektedir ki, tüm bu durum hadiste: “Ramazan
ayı
girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları
kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur”
şeklinde sembolik olarak ifade edilmiştir.
Olanlar bununla da sınırlı değil. Çünkü, oruçlu iken vücuda katı
ya da sıvı gıda girdisi olmadığından beyin bu gıdaların vücutta
işlenmesi için gerekli enerjiyi ilgili organlar yerine kendi
işlevlerini artırma yönünde kullanabilmekte, böylece hem dışa
hem de ruha dönük yayın yapmada daha güçlü hale gelmektedir.
Dolayısıyla ramazan ayında beynin üretim kapasitesi artacağından
daha fazla ibadet, daha fazla tefekkürde bulunmak bizler için
bulunmaz fırsat olacaktır.
Bin
aydan daha hayırlı yani takriben seksen üçlük yıllık hiç
durmaksızın kesintisiz ibadetlerle elde edilenlerden çok daha
fazla getiri sağlayacak enerjinin tüm insanlığa ortak sunulduğu
an olan kadir anı da bu ay içindeki bir gecede olmaktadır.
Yaklaşık 15-20 dakika süren, ancak etkisinin sabaha kadar
sürdüğü bu ışınımın (meleki gücün) en önemli özelliği,
uzun nefis terbiyesinden geçilmemiş olunsa bile kişiye kendi
hakikatini açığa çıkartacak Miracı oluşturmasıdır. Elbette
bedenen ve şuursal anlamda uyanık olmak şartı ile. Bu yüzden
Kadir anından en iyi şekilde faydalanmak kısacası bu ışınımı en
yüksek düzeyde absorbe edip değerlendirmek içinse bu anın
öncesinde zikir, namaz... ile kendini yoğun tefekküre vermek
suretiyle beyni daha hassas hale getirmek çok önemlidir. Elbette
bunları her yapan, o anı hakkıyla yaşayacaktır diye bir kural
söz konusu değildir. Ancak, nasıl ki Kabe’ ye her giden onun
hakikatiyle hakikatlenememesine rağmen ondan enerji yönlü
yararlar temin edebiliyorsa bu yüksek enerji alanının beyinsel
işlevleri artırması dolayısıyla yine aynı şekilde bu güçlü
meleki tesirlerden de kapasitesince enerji yönlü fayda
sağlayabilmektedir. (Bkz. İnsan Ve Sırları 1 / Dua Ve Zikir /
Kendini Tanı - Ahmed Hulusi / Melekler Ve Kadir Gecesi /
Meleklerin İnişi - Ahmed Fevzi Yüksel / www.sufizmveinsan.com
/tasavvuf )
devam edecek...
(1)
Bu dinlerde belli mantra kelimelerinin tekrarı
sadece meditasyon, yoga ya da trans hallerinde yapılırken,
İslam’ da, Allah’a yakin elde etme, onun sayısız
özellikleriyle bezenme yani Allah’ın Ahlakıyla Ahlaklanmak
için tekrar edilen ve sistemde bir karşılığı olan
zikirler ise, her an, her şart ve durumda belli bir noktaya
yönelme, konsantre olmaksızın rahatlıkla yapılabilmektedir.
İster, beyin açılımlarının farklı olması
nedeniyle özele (kişiye), isterse de genele dönük olarak
hazırlanmış olsun, kelimelerin belli sayıda ya da formüllerle
zikredilmesinin nedeni ise; beyinsel işlevlerin istenilen yönde
yoğunluk kazanabilmesi, belli bir maksimum seviyenin
yakalanabilmesi için tespit edilmiş sayılardır. Çünkü din adı
altında yapılan her bir şeyin bir sistemi bulunmaktadır. Yoksa
bunlar "Yaradan nasıl olsa niyetimi, söylediklerimi, anlıyor ve
biliyor" gibi anlayışlarla rastgele, alelade olarak tavsiye
edilmiş rakamlar değillerdir.
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 23.11.2004
http://sufizmveinsan.com
|