Şimdi de şu
soruların cevabını bulmaya çalışalım: “ Resuller, Nebiler ve
Veliler hiçbir özellikleri yokken tüm insanlar arasından
rastgele, öylesine seçilmiş alelade kişiler midir? Yoksa
programları gereği sahip oldukları çeşitli özellik, kapasite ve
yetenekleri sebebiyle mi bu görevleri ifa ederler?..
Bunu şöyle de
sorabiliriz: Bir devlet başkanı herhangi bir ülkeye en üst
düzeyde birini elçi olarak göndereceği zaman, gerekli tüm bilgi
donanımıyla birlikte, herkesin bilmediği, görünenin ardındaki
birtakım gizli gerçeklere de vakıf olan birini mi yollar, yoksa
bunlardan tamamıyla bihaber, hele hele siyasetten bile hiç
anlamayan bir kişiyi mi görevlendirir? Tabii ki, aklı başında
bir insanın söyleyeceği üzere tüm ilgili konulara hakim, konunun
uzmanı, yetenekli birini görevlendirir. Aynı şekilde Resul, Nebi
ve Veliler de sahip oldukları kapasite ve olağanüstü yetenekleri
ile Allah’ı en çok bilen, tanıyan bu nedenle de ona en geniş
anlamda ayna olabilen varlıklar olmaları dolayısıyla sırf ilgili
görevleri yerine getirmeleri için yaratılmış, var edilmiş
kişilerdir. Bunların arasında Hz. Muhammed (sav) efendimiz ise:
“Ben Resul ve nebiler arasında öne geçirilenim” diyerek
Allah’a ayna olma işlevini en zirve “Nokta” ve
“Boyutta” gerçekleştirdiğini bize bildirmektedir.
Bu yüzden
denmiştir ki: “Resul, Nebi ve Veliler anne karnındaki 120.
günde de...sperm halindeyken de... babalarının sulbündeyken de,
levhi mahfuzda da... Allah’ın ilminde de...Resul, Nebi ve Veli
idiler.” Yani bu yetenekler, onlarda hiçbir şekilde mevcut
değilken sonradan belli çalışmalar sonucu kazandıkları edinimler
olmayıp tamamıyla o özelliklere sahip olmaları sebebiyle belli
bir süre sonra onlardan kuvveden fiile açığa çıkan şeylerdir ki
bunlardan velilerin yapmış oldukları ibadetler, sadece bunların
ortaya çıkışlarına birer vesiledir.
Bununla
birlikte her ne kadar bazı kimselerin Hz. Muhammed (s.a.v)’i bir
postacı gibi görüp (bilindiği üzere postacı getirdiği şeyin
içeriğinin, onda ne yazılı olduğunun farkında ve bilgisinde
değildir) onun hadislerini bir kısmıyla kabul ederek ya da hiç
kaale almaksızın, hayatlarını tanzim edip sistemi de buna göre
değerlendirmeleri yanlışsa, onun getirdiklerini, bildirdiklerini
değerlendirmek, anlamak yerine papağan gibi ezberlemek, üzerinde
hiç düşünmemek, mecaz ve sembolleri olduğu gibi gerçek olarak
kabul etmek ve bu anlayışla onu yüceltmek adına tapınmak da bir
o kadar yanlıştır.
Bu her iki
olumsuz davranışa karşılık, Hz Resulullah: “ Resul ve Nebiler
içerisinde en çok eza gören benim” diyor. Oysa biz biliyoruz
ki, her ne kadar Resulullah’a, en güçlü insanların bile tahammül
edemeyeceği sıkıntılar, çileler yaşatılmış olunsa da geçmişte
çok daha fazla zulme uğramış Peygamberlerin varlığı da söz
konusudur. Mesela, Zekeriya (a.s) testereyle diri diri,
lime-lime parçalanarak, Yahya (a.s) ise başı kesilerek şehit
edilmişlerdi. Dolayısıyla, burada efendimizin esas anlatmaya
çalıştığı şey, öncelikli olarak her şeye rağmen anlaşılamamış
olmasıdır. Düşünün, en kemal düzeyde tüm sistemi ‘Oku’muş, kendi
Hakikâti olan Allah’ı tanımış, bilmiş, sonucunda da ona en
kapsamlı bir biçimde ayna olmuş ve Cevamiül Kelam özelliğine
sahip oluşu sebebiyle tüm boyutlarıyla fark ettiği, idrak
ettiği, vâkıf olduğu gerçekleri de insanlara bulundukları
boyutun nesneleri ve kelimeleriyle misaller vermek suretiyle
mucizevi bir yetenekle anlatmaya çalışmış, ancak hâlâ bin
dört yüz yıl geçmesine, bilim ve teknolojide zirve noktalara
ulaşılmasına rağmen, her sınıftan (Müslüman ya da değil)
insanların çok çok büyük çoğunluğu tarafından, bırakın bu
ifadelerin boyutsal derinliklerinin anlaşılmasını, zahiri
anlamları bile henüz yeterince anlaşılamamış yanı sıra da onu
korumak adına bizatihi onun getirdikleri inkâr edilmiştir ki, bu
da ona karşı yapılmış en büyük zulümdür.
Şimdi
kaldığımız yerden konumuza geri dönersek; bildiğimiz üzere, ölüm
denilen olay, bilincin holografik bir gerçeklik boyutundan,
başka bir holografik gerçeklik boyuta geçişinden ibarettir ki,
bu Baas olma işlemi kesintisiz bir biçimde gerçekleşmektedir. Ve
bu durum bununla da sınırlı olmayıp ondan sonraki tüm Baas
işlemleri için de aynen geçerlidir. Bununla birlikte nasıl ki
kişinin beyni çeşitli merkezlerden gelen çeşitli dalga boylarını
alıp bunu ruha kaydediyorsa aynı şekilde, ölümle birlikte beynin
elektriğinin kesilmesi sonucu bedenin manyetik alanının
kalkmasıyla serbest hale gelen enerji yapılı ruh bedenin beyni
de yine çeşitli yer ve boyutlardan gelen (E-M) dalgaları
alabilmektedir. Çünkü fotonların (E-M) dalgalarının
uzay-zamana (mekân ve zamana) bağlı olmaması, boyutlar arası
enerji transferini de mümkün kılmaktadır. Tıpkı yıldızların
maddesel (bilinen, görünen) yapılarından değil, onların ikiz
boyutlarındaki yapılarından gelen dalgaların beş duyusal
boyutumuzdaki nesneleri ve bizleri etkilemesi gibi.
Bu yüzden
cenaze namazında ölümü tadan kişi bizatihi, orada bulunanları
yaşarken sahip olduğundan çok daha net ve keskin bir biçimde
aklı başında, şuurlu, kendinde olarak görmekte,
duymakta,...algılamaktadır. Bu namazın kılınmasının nedeni ise,
orada namaz adı altında yapılan dualarla ölen kişiye temennide
bulunmak, onun ruhuna enerji takviyesi yaparak gideceği yeni
ortamlarda karşılaşacağı olumsuz, negatif, kendisine azap
verecek birtakım etkilere karşı güç kazanmasını temin etmek yanı
sıra da kabir âlemine geçişte uyum sağlamasını
kolaylaştırmaktır. Gömülme işleminin hemen akabinde imamın bir
şeyler okuyup (söyleyip) dua etmesinin sebebi de yine budur. Bu
işlemi imam ezbere, bir şeyler algılamaksızın yapmış olsa da,
ölen kişi bunları algılayarak değerlendirmeye çalışır. Çok büyük
oranla bu enerji ölen kişiye tek yönlü akarken; daha dünya
yaşamında iken ölmeden önce ölmeyi gerçekleştirmiş, tüm
şartlanma, değer yargıları ve duygulardan, bedenin tüm istek ve
arzularından kurtulmuş, ruhunu da beden kayıtlarından dilediği
an sıyırarak serbestçe dolaşabilme yeteneğine sahip olmuş üst
düzey Bilinç sahibi velilerde ise durum biraz değişerek enerji
çift yönlü olarak akmaya başlar. Yani, ölen bu kişi de ruh
bedeninden orada bulunanlara enerji takviyesi yaparak onlara
şefaatte bulunur. (Bkz. Hz Muhammed Neyi Okudu / Okyanus
Ötesinden 1 – Ahmed Hulusi )
Devam
edecek...
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 04.01.2005
http://sufizmveinsan.com
|